İKTİSAT

İKTİSAT DERS NOTLARI

 

İktisat: Birey ve örgütlerin, mal ve hizmet üretimi, değişimi tüketimi ile nasıl ilgilendiklerini ya da insan gereksinimlerini doyurmak için kıt olan kaynakların nasıl dağıtılacağını inceleyen sosyal bir bilimdir (iktisat sınırsız istekleri karşılamak için halkın sınırlı kaynaklarını nasıl kullandığını araştırmaktadır).

 

İKTİSADİ KAYNAKLAR (ÜRETİM FAKTÖRLERİ)

Mal ve hizmet üretmek için mevcut olan çeşitli tip ve yetenekteki emek, makine, fabrika ve ulaştırma ağı gibi teçhizat ve tarım, madencilik ve inşaat için ayrılmış alanlardır.

Mal ve hizmetler üretim faktörleri olarak kullanılarak üretilir.

 

FİNANSAL SERMAYE (PARA): Mal ve hizmet üretiminde kullanılan fiziksel sermayenin satın alınmasında gereklidir.

Mal ve hizmet üretimde önemli olan –sabit sermaye- dir.

Paranın kendisi bizzat üretimde kullanılmayacağı için üretim faktörü anlamında sermaye değildir.

 

 

GİRİŞİMCİLİK: Emek, doğal kaynaklar, mal ve hizmet üretimini gerçekleştirmek çabasıdır. Bu çabayı gösteren kişiye ise girişimci denir. Özetle girişimcilik, girişimcinin mal ve hizmet üretme çabasıdır.

 

İKTİSADI FAALİYETLERİN DEVRİ AKIMI

Kaynakların (üretim faktörlerinin), mal ve hizmetlerin hane halklarından işletmelere devri akımıdır.

 

TERKİP HATASI: Birey için söz konusu olan genellemelerin ve soyutlamaların toplum için yapılmasının geçersizliği, yanlışlığı.

Mal ve hizmetler üretim faktörleri kullanılarak üretilir. Üretim faktörleri bunun karşılığında gelir.

Doğal kaynaklar… Rant

Emek… Ücret

Sermaye… Faiz

Girişimci… Kar

 

ARZ: Her bir fiyat seviyesinde üreticilerin satmayı düşündüğü mal miktarı olarak ifade edilir.

TALEP: Her bir fiyat seviyesinde tüketicilerin satın almayı düşündüğü mal miktarı olarak ifade edilir.

PİYASA (MARKET): Mal ve hizmetlerin değişiminin gerçekleştiği, alıcı ve satıcılarca şekillendirilen düzenlemeler kümesidir.

DENGE FİYAT: Piyasaya herhangi bir müdahale olmaksızın, piyasada gerçekleşen arz ve talebin kesiştiği fiyattır.

DÜŞÜK (FAKİR) MALLAR: Gelir arttıkça talebi düşen mallardır.

NORMAL MALLAR: Gelir arttıkça talebi artan mallardır.

KITLIK: İktisadi kaynakların, mal ve hizmetlerin sınırlı mevcudiyetidir.

 

Bir ürünün satılabilmesi için temel unsurlar;

İhtiyaç, fiyat kalite, moda (göze hoş gelmesi).

 

MAKRO İKTİSAT: Toplam üretim, milli gelir, istihdam ve genel fiyat düzeyi gibi ekonomiye bir bütün olarak bakan toplumsallaştırılmış iktisadi faaliyetleri inceler. Örneğin, ülke ekonomisinin tamamı, ülkedeki işsizlik.

 

MİKRO İKTİSAT: Serbest girişim sistemi, tüketiciler, kaynak sahipleri ve işletmeler gibi bireysel karar birimlerinin iktisadi davranışlarını inceler.

 

KARMA İKTİSADİ SİSTEM: Kamunun temel iktisadi sorunlarını çözmek için fiyat mekanizmasında değişik biçimlerde müdahale eden ekonomi sistemidir.

 

ÜRETİM ALANLARI VE DEĞİŞİM EĞRİSİ: Toplumun tüm iktisadi kaynaklarını ve mevcut en iyi teknolojiyi kullanarak üretilebileceği iki malın çeşitli alternatif bileşimlerin grafikle gösterilmesidir.

 

SERBEST PİYASA EKONOMİSİ (FREE MARCET ECONOMY): Devletin herhangi bir müdahalesinin olmadığı, fiyatın piyasa güçleri olarak bilinen arz ve talep tarafından belirlendiği piyasadır.

Not: Bir ürünün değeri ihtiyaç olduğunda doğar. İhtiyaç yoksa ürünün değeri sıfırdır.

 

EKONOMİK SİSTEMLER

Kaynakların tahsisi, dağılımı ve kullanılması sorunlarına esas alarak üç yaklaşım vardır.

1)      Piyasa Ekonomisi: Kaynakların fiyat mekanizması yoluyla tahsis eder, piyasa fiyatları da arz ve talep kuvvetleri tarafından belirlenir.

2)      Planlı Ekonomi: Kaynakları idari kararlarla tahsis eder. Bu tip ekonomik sisteme günümüzde pek rastlanmaz. Rekabet yoktur yani tamamen sosyalist ekonomiden söz etmektedir.

3)      Karma Ekonomi: Hem piyasa ekonomisinin, hem de planlı ekonominin kimi özelliklerini taşır. Hükümet piyasa fiyatlarını etkilemek için çeşitli yollardan müdahale eder. Gerçek hayattaki çoğu ekonomi bu tip ekonomidir.

 

Kapitalist Sistemin Beslediği Okullar;

1-      Fizyokratlar Okulu

2-      Klasik Okul (A. SMİTH)

3-      Modern Okul (KEYNES)

 

19.03.2012 / Pazartesi- İktisat

 

LİBERALİZM: Dini inançlarda, politik faaliyetlerde ve ekonomik yaşamda kişisel serbestinin ve bireysel davranışların özgürlüğünü savunan dünya görüşüdür. Liberalizmin ekonomik anlamda “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözünde ifadesini bulmaktadır. Liberalizmin iki temel görüşü “serbest rekabet” ve “devletin ekonomiye karışmaması”.

 

A.SMİTH, liberalizmin (ekonomik liberalizmin) öncülüğünü yapmış herkesin kendi çıkarlarını maksimum kılmaya çalışırken, toplumsal çıkarında maksimum olacağını öne sürmüş ve ekonomide “gizli el” aracılığıyla gerçekleştirilen doğal bir düzen bulunduğunu savunmuştur.

Öyle ise devlet bu gizli elin işine karışmamalı, bu düzeni bozmamalıdır. Piyasadaki arz ve talep mekanizmasının ekonomik anlamda den yararlı ve verimli sonuçları yaratacağı varsayılmakta, devletin görevi güvenlik ve adalet hizmetleri ile sınırlandırılmıştır.

 

KEYNES (KEYNES İKTİSADI)

Temelleri ünlü İngiliz iktisatçı Keynes’in “genel teori” adıyla bilinen eseri ile ortaya konan ve Keynes’in bu ve diğer yapıtları çerçevesinde iktisat teorisi ve politikasına verilen addır.

1929 Büyük Dünya Bunalımı’na kadar ekonomide egemen iktisat teorisi durumunda bulunan klasik iktisat teorisinin aksine, Keynes “istihdamın, paranın ve faizin genel teorisi” isimli kitabında, kapitalist bir ekonominin tam istihdamın altında, dengede olabileceğini, kapitalizmin otomatik olarak tam istihdamı sağlamasının mümkün olmayacağını savunmuştur.

Keynes, bir ülke içinde ekonominin dengeye ulaşmasının klasik iktisatçılar tarafından iddia edildiği gibi, fiyatlardaki değişime bağlı olmaktan çok, milli gelirdeki değişiklikler aracılığı ile olacağını ileri sürer.

Keynes’in iktisat teorisinde, faiz oranları tasarruflarla yatırımları birbirine eşitleyememekte, tasarruf ve yatırım yapan kişiler ayrı kişiler oldukları için tasarruf ve yatırım arasında zorunlu olarak bir eşitlik söz konusu olmamaktadır.

İşsizlik ve durgunluk, tasarruf düzeninin yatırım düzeninin aşması ile ortaya çıkmakta, sorunun giderilmesi için devletin özellikle maliye politikası yoluyla ekonomiye müdahale etmesini, piyasayı canlandırmak için talep açığını açık bütçe uygulaması ile telafi etmesini önerir.

Keynes’yen Teorisinin önerileri özellikle 1950-1960’lı yıllarda yaygın olarak uygulanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Ancak 1970’li yıllarda dünyada ortaya çıkan ekonomik savaşlar karşısında bu teori yetersiz kalmış ve egemenliğini yitirmiştir.

 

MARJİNAL ANALİZ: Herhangi bir durumda, insanlar net kazançlarını maksimize etmeye çalışırlar.

 

NET KAZANÇ = TOPLAM KAZANÇ – TOPLAM MALİYET

 

KAR = TOPLAM GELİR – TOPLAM MALİYET

 

ARZ YASASI: Üreticilerin satmak istedikleri mal miktarı konusundaki kararları arz yasasına dayanır. Arz yasası, arz edilen miktar ile malın fiyatı arasında doğrusal (aynı yönde) bir ilişkiyi gösterir. Arz yasası diğer koşullar değişmezken bir malın fiyatı artıkça arz edilen miktarda artacak, malın fiyatı azaldığında ise miktarı azalacaktır. Böylece yüksek fiyatlar üreticiler için teşvik niteliğinde olacak ve daha fazla kazanç için daha fazla üreteceklerdir. **Ayrıca bir maldan daha fazla üretmek için maliyeti daha yüksek üretim yöntemleri kullanmak zorunda kalınabilir. Buna azalan verimler yasası denir.

TALEP YASASI: Tüketici davranışı konusunun temel kavramıdır. Bu yasa bir mala olan talebin en önemli özelliğidir. Talep yasasında, bir malın talep edilen miktarı ile fiyatı arasında ters yönlü bir ilişki vardır.

Talep yasası bir malın fiyatı arttıkça malın talebinin azalması, fiyat düştükçe talebin artması biçiminde ifade edilir. Talep miktarını etkileyen diğer faktörler sabit varsayılır. İktisatta bu varsayıma “çeteris paribus” denir. Yani diğer koşullar değişmezken.

Ancak genel kuralın istisnası, bir malın fiyatı arttığında, talebinde artması söz konusu olabilir. Buna Giffen Paradoksu adı verilir.

İngiliz iktisatçı Sör Robert GİFFEN (1837–1910): Paradoksun klasik örneği, ekmek fiyatının artması talebinde artması demektir.

Temel kural oldu talebin fiyat esnekliğinden her zaman negatif olma özelliği Giffen malları için geçerli olmamaktadır.

Giffen mallarının talebin fiyat esnekliği pozitif çıkmaktadır. Sebep, belli koşullar altında düşük ve sabit gelir düzeyinde, fiyatların artması karşısında insanların gıda maddesi gereksinimlerinin daha fazla ekmek talep ederek gidermeleri gerçeği yatmaktadır. Bu tip mallara Giffen malları adı verilir.

 

26.03.2012/Pazartesi- İktisat

 

EKONOMİNİN İLGİLENMEDİĞİ TEMEL SORUNLAR

 Mal ve hizmet üretiminde kullanılan kaynakların sınırlı olması sebebiyle bazı temel sorular vardır. Bu sorular tüm toplumlar için geçerlidir ve şunlardır.

Ne, Nasıl, Nerede, Kimin İçin?

 

I- Ne, Ne Kadar Üretilecek?: Bu soru kaynakların sınırlılığını, tercihler ve fırsat maliyetleri kavramlarını içermektedir. Üretim faktörleri sınırlı olduğu için, üretilebilecek mal ve hizmetlerde sınırlıdır. Onun için bir tercih yapılması gerekmektedir.

            Ne gibi malların, ne miktarda üretileceği tercih edilecektir.

 

II- Nasıl Üretilecek?: Yani üretimde nasıl bir teknoloji kullanılacaktır? Sermaye yoğunluklu teknoloji mi, yoksa emek yoğunluklu teknolojiler mi?

Buna ülkeler günün koşullarına göre karar veriyorlar. Ülkede hangi faktör daha bol ise o faktörün fiyatı daha ucuz ve kullanımı daha fazla olacaktır. Örneğin, Çin’de insan çoktur, emek ağırlıklı (emek faktörü bol) üretim tercih edilir. Ama nüfusu daha az ülkelerde aynı sektörde makine ve teçhizat (teknoloji ağırlıklı üretim) kullanımı tercih edilir. Bir baraj inşaatında Çin’de insan emeği çok kullanılırken batı ülkelerinde makine ve teçhizat daha fazla kullanılır.

Bazı üretim faaliyetlerinde, faktörler arasında ikame edilebilirlik (yerine koyulabilirlik, pirinç yerine bulgur gibi) kolay, bazılarında ise zordur.

 

III- Nerede Üretilecek?: Üretimin ekonomik (en düşük fiyat) olarak gerçekleştirilebilmesi, diğer taraftan çevre kirliliğine neden olup olmayacağı üzerinde dikkatle durulması gerektiğinden üretimde yer seçimi çok önemlidir.

            Tarım alanları veya şehrin hemen yanına çimento fabrikası yapılırsa çevre kirliliği olur ve yatırımın sosyal maliyeti çok büyüktür. Jet-Pa’nın Siirt’te otomotiv fabrikaları kurması yanlış karardır. Üretim ulaşım faktöründen dolayı ekonomik olmayacaktır.

 

IV- Kimin İçin Üretilecek?: Yani üretilen mal ve hizmetler kimler tarafından tüketilecek. Gelir dağılımı ile ilgilidir.

            Kapitalist toplumlarda, üretilen mal hizmetlerden kimlerin ne kadar pay alacağı sorunu, “marjinal verimliliğe göre gelir dağılımı teorisi” ile açıklanabilir.

            Bu teori özetle:

Emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcilikten oluşan üretim faktörleri ve bu faktörlerin sahipleri üretime katkıları oranında üretimden pay alırlar. Örneğin, bir işçinin üretimde payı ne kadar fazla ise o işçi, üretimden yani gelirden o kadar fazla pay alacaktır. Gelir dağılımda marjinal verimlilik teorisinin gerçekleştirilebilmesi için ekonomide tam rekabet ortamının olması gerekir. Her alanda rekabet ortamı ne kadar fazla ise, bu teoride o derece geçerlidir ve gelir dağılımı adildir.

            Gelir dağılımı hiçbir toplumda, hiçbir zaman tam eşit olmamıştır, olamazda! Önemli olan toplumsal hayatın her yönünde olabildiğince tam rekabet ortamının sağlanmasıdır. Rekabetten uzaklaşıldığı oranda verimsizlik ve gelir dağılımda adaletsizlik olur. Bu durum toplumda huzursuzluk yaratarak sosyal patlamalara neden olabilir.

EKONOMİ POLİTİKASININ TEMEL HEDEFLERİ

Dünyadaki tüm toplumlarda hükümetlerin ulaşması gereken bazı ekonomik hedefleri vardır. Bu hedefleri etkinlik, adil gelir dağılımı, büyüme, istikrar, iç ve dış borçlanmadan kaçınmak şeklinde sayabiliriz.

I- Etkinlik: Kaynakların en etkili şekilde tamamlanarak kullanılması üretim etkinliğini ifade eder ve üretim olanakları eğrisi üzerinde herhangi bir nokta olarak gösterebiliriz. Kaynakların tam veya en verimli şekilde kullanılmaması ise açık ve gizli her türlü işsizliği ifade eder. Üretim olanakları eğrisinin içerisinde herhangi bir nokta ile gösterilebilir. Bir toplumda iş arayanlar, kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışıyor görünüp üretime bir katkısı olmayanlar ile atıl durumda bulunan fabrika ve teçhizat kapasiteleri kaynakların tam olarak kullanılmadığına ilişkin örneklerdir.

            Kaynaklar tam olarak kullanılmadığında toplum mevcut kaynaklar ve teknoloji düzeyi ile üretebileceğinden daha azını üretiyor olacak ve ekonomide verimsizlik söz konusu olacaktır.

Bir toplumda işsizliğin yüksek düzeyde olmasının ekonomik maliyetin yanı sıra sosyal maliyeti de vardır.

            Birçok sosyal sorun özelliklede işsizliğin çok olduğu dönemlerde artış gösterir. Bu sosyal sorunlar arasında, hırsızlık, alkole düşkünlük, intihar, depresyon ve şiddet gibi.

 

            2.4.2012/ Pazartesi-İktisat

 

II- Adil Gelir Dağılımı: Cevap kimin için üretilecek, ne için üretilecek kısımlarında. Önceki konularda.

 

III- Büyüme: Ekonomik büyüme, ekonominin üretim kapasitesinin arttırılması dolayısıyla daha fazla mal ve hizmet üretilmesidir.

Bu da reel GSMH veya Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) daki artış oranı (yüzdesi) ile ölçülür.

Reel GSMH veya reel GSYİH’nın nüfusa bölünmesi ile elde edilen kişi başına düşen ortalama gelirdeki artışlarda önemli olup bir ülkede zaman içerisindeki refah düzeyindeki değişikliği anlamamızı sağlar.

Hükümetlerin amacı ülkedeki milli geliri, özellikle kişi başına düşen milli geliri arttırmak olmalıdır.

İnsanların gelirleri ve dolayısıyla satın alabilecekleri mal ve hizmetleri ne kadar fazla olursa kendilerini o derece mutlu hissederler. Hükümetlere düşen bunun sağlanması için gerekli ekonomik politikaları uygulamaktır.

 

IV- İstikrar: Üretim ve fiyattaki dalgalanmaların kontrol altına alınmasını ifade eder. Daha çok fiyat istikrarı için kullanılır. Genellikle fiyat istikrarından enflasyonun kontrol altına alınması anlaşılır. Enflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki artış sürecini ifade eder. Ekonomiyi olumsuz olarak etkiler. Enflasyon ekonomiyi bazı kimselerin kazanıp, bazılarının da kaybettiği büyük bir kumarhaneye çevirir ise sınırlı kaynakların yanlış yönlendirilmesine sebep olur; etkinlik, adil gelir dağılımı ve büyüme gibi temel ekonomik hedeflerin elde edilmesini güçleştirir.

 

V- İç ve Dış Borçlanmadan Kaçınmak: Bütçe ve dış ticaret açıkları iç ve dış borçlanmalara neden olur. Bir devletin iç ve dış borçlanmaları arttıkça ekonomik hedeflerin elde edilmesi çabası güçleşir. Ülke içinden çıkılması güç bir bataklığa saptanır. Türkiye’de olduğu gibi devlet bu borçların faizlerini ve anaparasını ödemekte zorlanır. Ve bu da ekonomik büyüme, adil gelir dağılımı, etkinlik ve istikrar hedeflerini olumsuz etkiler.

2006 yılı için Türkiye’nin iç borçları 180 milyar $, dış borçları da 208 milyar $ civarında olup ülkeyi iyice IMF (uluslararası para fonu)’ye muhtaç duruma getirmiştir. Bir bakıma Türkiye’nin geleceği IMF’nin güdümüne bırakılmıştır.

 

EKONOMİK SİSTEMLER: Bir toplumda insanların sınırsız arzularının sınırlı kaynaklarla nasıl karşılanacağına ilişkin temel sorular (Ne? Nasıl? Nerede? Kimin için?) o toplumda uygulanan ekonomik sistem çerçevesinde çözülür. Teorik düzeyde de başlıca üç sistemden söz edilir.

Gelenekçi Sistem,

Kapitalist Sistem,

Sosyalist Sistem.   Aslında bu sistemler 5 tanedir. Köleci üretim tarzı ve feodal üretim tarzı da vardır. Birde kapitalist ve sosyalist sistem karışıklı karma ekonomik sistemden söz edilebilir.

 

GELENEKÇİ SİSTEM: Adında da anlaşıldığı üzere ekonomik faaliyetlerin alışılagelmiş gelenek ve görenekler çerçevesinde yürütüldüğü durağan bir sistemdir. Gelenekçi sisteme yöneltilen toplumların çoğu özellikle XX. yy’ da kapitalist ve sosyalist sistemlerin etkisi altında kalmışlar ve etkisi altında kaldıkları sisteme doğru kaymışlardır. Bu bakımdan biz gelenekçi sistem üzerinde durmayıp, kapitalist ve sosyalist sistemler ile bunların karışımı olan karma ekonomik sistem üzerinde duracağız.

 

9.4.2012/Pazartesi-İktisat

 

KAPİTALİST SİSTEMLERİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ

Özel mülkiyet, piyasa mekanizması, merkezci olmaya karar alma yapısı ve maddi teşvikler.

Kapitalist sisteminde üretim faktörleri özel kişilere aittir. Piyasa mekanizmasına göre üretim faktörleri, faktör piyasalarında üretilen mal ve hizmetler ise ürün (mal ve hizmet) piyasasında özgürce alınıp satılabilir.

Üretim faktörleri sahipleri ilk önceleri çiftçi, köylü, çobandı sonra firmalara dönüştü. Faktör piyasasında üretim faktörlerinin, ürün piyasalarında da mal ve hizmet fiyatları arz ve talep çerçevesinde belirlenir. Birde döviz piyasaları vardır ki bu piyasalarda dövizin fiyatı belirlenir.

Kapitalist sistemde karar alma yetkisi merkezci değildir. Kararlar çok sayıda alıcı ve satıcı tarafından piyasalarda özgürce alınır ve sonuçta fiyatlar ve istihdam edilecek faktör miktarları ile mal ve hizmet miktarları belirlenir.

Gerek üretim faktörlerinin gerek mal ve hizmetlerin piyasada ne kadar arz edileceği bunların fiyatlarına bağlıdır. Fiyat maddi bir teşvik unsurudur. Genellikle fiyat arttıkça piyasaya sunulan faktör ve ürün (mal ve hizmet) miktarları da artar. **Kapitalist sistemde devletin temel işlevi adalet, savunma ve güvenliktir.

Devletin ekonomi yönünde en önemli işlevi ise piyasalar, en iyi şekilde çalışabilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak, bunları uygulamak ve özel sektörü teşvik etmektir (kapitalist sistem 1789 ihtilali ile çıkıyor).

 

SOSYALİST SİSTEM

Sosyalist sistemin (Marksist sosyalist sistem) başlıca özellikleri:

Devlet mülkiyeti, merkezi planlama, merkeziyetçi karar alma yapısı ve hem maddi (parasal), hem de manevi teşvikler.

Sermaye ve doğal kaynaklar kamu (devlet) mülkiyetinde olup bunların üretimde kullanılmaları merkezi planlamaya göre yapılır. Kıt kaynakların nasıl kullanılacağı ise devletin belirleyeceği stratejiler çerçevesinde merkezi planlama bürosu tarafından kararlaştırılır ve uygulanır. Üretilecek mal ve hizmetlerle ilgili sorunların cevaplandırılmasında tüketicilerin tercihlerin çok devleti yönetenlerin tercihleri söz konusudur.

Kapitalist sistemde üretilecek mal ve hizmetler piyasalarda tüketicilerin tercihleri yönünde oluşacağından kaynakların tam istihdamın (üretim etkinliğinin) yanı sıra ekonomik etkinlikte sağlamış olur. Buna karşılık sosyalist sistemde üretilecek mal ve hizmetler tüketicilerden çok devletin tercihleri yönünde olacağından üretim etkinliği sağlansa bile tüketicilerin tercihlerini ve dolayısıyla azami mutluluğu yansıtan ekonomik etkinlik sağlanmayacaktır. Nitekim Sovyetler Birliği deneyiminde tüketiciler açısından bir takım mal ve hizmetler fazla, diğer bazı mal ve hizmetlerde yetersiz miktarda üretilmiş ve yetersiz miktardakilerden satın alabilmek için tüketiciler uzun kuyruklara girmek zorunda kalmışlardır.

Emek faktörünün kullanılmasında maddi (parasal) teşviklerin yanı sıra manevi teşviklerde önemlidir.

Örneğin, yeni bir teknoloji geliştiren, bilime önemli katkılarda bulunan veya çok çalışarak üretimin artmasına büyük katkıda bulunan kişilere, normal üreticilerin dışında parasal ödüller vermekten çok takdir edici manevi ödüller verilir. Başarılı kişilerin fotoğraflarının duvarlarda panolarda asılıp ilan edilmeleri gibi.

 

KARMA EKONOMİK SİSTEM

Kapitalist ve sosyalist ekonomik sistemdeki özellikler bir arada bulunur. Mülkiyetin bir bölümü özel sektörde, bir bölümü devlettedir. Piyasa ekonomisi yanı sıra özel sektör için özendirici, kamu kesimi için emredici olan bir ekonomik planlama söz konusudur. Buna bağlı olarak kararlar kısmen piyasalar tarafından, kısmen de planlar çerçevesinde devlet tarafında belirlenir. Teşvikler manevi olmaktan çok maddidir. Türkiye ekonomisi özellikle 1930’larla 1980’lerin başlarına kadar karma ekonomik sistem için iyi bir örnektir. 1980 başlarından günümüze kadar eğilim ise kapitalist bir sisteme doğrudur. Aslında Sovyetler Birliğinin (ve birçok Marksist sosyalist sistem rejimlerinin) çöküşünden bu yana dünyadaki gidişat kapitalist sistem ve kapitalist sistemin küreselleşmesi yönündedir.

Politik bakımdan sosyalist bir rejimle yönetilen Çin’de bile ekonomik sistem hızla kapitalistleşme yönünde ilerlemektedir.

 

16.4.2012/Pazartesi-İktisat

 

            POZİTİF EKONOMİ VE NORMATİF EKONOMİ AYIRIMI

            Pozitif ekonomi, ekonomi ile ilgili konularda “nedir” sorusuna cevap arar ve değer yargılarından uzak, ekonomiye objektif bir yaklaşımı ifade eder.

            Buna karşılık normatif ekonomi “ne olmalı” sorusuna cevap arar. Ekonomiye değer yargıları içeren sübjektif bir yaklaşımı ifade eder.

            Pozitif ekonomide ekonomik olaylar arasındaki ilişkiler üzerinde durulur. Örneğin, “şarap fiyatının artması, talep edilecek şarap miktarını azaltır” dediğimizde şarap fiyatı ile talep edilecek şarap miktarı arasındaki ilişki nedir? Sorusuna talep kanunu çerçevesinde bilimsel (objektif) bir cevap vermiş oluruz.

            Buna karşılık, “devlet şarap üretimini kısmalı; bunun içinde şarap üzerindeki vergiyi arttırmalıdır” dediğimizde “devletin şarap üretimi konusundaki politikası, ne olmalı?” sorusuna değer yargıları çerçevesinde sübjektif bir cevap vermiş oluruz.

            Başka bir örnek “arıcılıkla uğraşan teknik bilgi ve düşük faizli kredilerin sağlanması bal üretimini artırılmasında katkıda bulunur” sözü pozitif bir ifade “ülkemizde bal üretimi arttırılmalıdır, bunun içinde devlet arıcıkla uğraşanlara, teknik bilgi ve düşün faizli krediler sağlamalıdır” sözü ise normatif bir ifadedir.

            Pozitif olan, yapılmaktadır.

            Normatif olan, olması gerekendir.

 

TALEP EDİLEN MİKTAR: Bir ekonomide bütün üreticilerin bir zaman içinde almayı planladıkları mal ve hizmet miktarına denir. “Tüketicilerin satın almayı planladıkları miktar” dendiğinde tüketicilerin o miktarı satın almayı arz ettikleri, satın alacak güçte oldukları ve satın almak için bir planları olduğu anlaşılır. “Belli bir zaman” ile kastedilen ise tüketicilerin satın almayı planladıkları miktarı ne kadar bir süre (ay, gün, yıl) içinde olduğunun belirtilmesidir.

           

TALEP EDİLEN MİKTARI NELER BELİRLER: Bütün tüketicilerin belli bir zaman içinde satın almayı planladıkları mal ve hizmet miktarını aşağıdaki önemli etkenler belirler:

ü  Malın fiyatı

ü  İlişkili diğer malların fiyatı (alternatifler)

ü  Gelir (ortalama tüketici geliri)

ü  Gelir dağılımı

ü  Nüfus

ü  Tercihler

ü  Reel faiz oranı

ü  Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri

Önce talep edilen miktar ile fiyat arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz.

            Bunun için diğer etkenlerin değişmediğini (sabit kaldığını) varsayacağız. Ekonomi literatüründe bu varsayım için Latince “çeteris paribus” sözü de kullanılır.

 

            TALEP VE GELİR DAĞILIMI: Bir toplumda gelir dağılımı değiştikçe çeşitli mal ve hizmetlere olan talepte değişir. Geliri azalan tüketicilere daha çok talep edilen mallarda talep azalması geliri artan tüketiciler tarafından daha çok talep edilen mallarda ise talep artması olur.

            TALEP VE NÜFUS: “Çeteris Paribus”. Bir ülkede nüfusun artmasın tüketici sayısını ve dolayısıyla mal ve hizmetlere olan talebi arttırır.

            TALEP VE TERCİHLER: “Çeteris Paribus”. Tercih bir mal lehine gelişiyorsa talep artar. Bir mal aleyhine gelişiyorsa talep azalır.

            Örneğin, doktorlar balık, domates gibi bazı gıda maddelerinin sağlığa faydalarını vurguluyorlarsa, insanların o mallara olan talebi artar.

            TALEP VE GELİR: “Çeteris Paribus”. Tüketici geliri artıkça birçok mal ve hizmet için talep artar (talep eğrisi sağa kayar). Az sayıda mal ve hizmet için ise talep azalır (talep eğrisi sola kayar).

            Tüketici geliri arttıkça, talebi artan mallara normal mallar, tüketici geliri arttıkça talebi azalan mallara ise düşük mallar denir. Düşük mallara örnek olarak ekmek, patates, makarna gösterilebilir.

            TALEP VE REEL FAİZ ORANI: “Çeteris Paribus”. Reel faiz oranı (enflasyondan arındırılmış faiz oranı) çeşitli mal ve hizmetlere olan talebi etkiler. Reel faiz oranı azalınca insanlar daha az tasarruf ve daha fazla tüketime yönelirler. Ayrıca reel faiz oranı azalınca tüketiciler bankalardan daha fazla tüketici kredisi alırlar. Böylece konut otomobil ve beyaz eşya gibi mallara talep artar. Reel faiz oranı arttıkça bütün malların tersi olur ve talep azalır.

            TALEP VE GELECEĞE DÖNÜK FİYAT VE GELİR BEKLENTİSİ: “Çeteris Paribus”. Gelecekte bazı malların fiyatında artış beklenirse, o mallara olan şimdiki talep artar, fiyatlarda azalma beklenirse talep azalır. Geleceğe dönük gelir beklentisi de talebi etkiler. Gelecekte gelirin artması bekleniyorsa şimdiki mal ve hizmet talebi artar.

            Gelecekte gelirin azalması bekleniyorsa şimdiki mal ve hizmet talebi azalır. Örneğin, 2001 yılında Türkiye’de ekonomik kriz toplumun gelirini azaltmanın yanı sıra insanları gelecekteki gelir beklentisi yönünden de olumsuz etkilemiştir. Birçok mal ve hizmetin olduğu talebi önemli derecede azaltmıştır.

            ARZ EDİLEN MİKTAR: Bir piyasada bütün firmaların (üreticilerin) belli bir zaman içinde satmayı planladıkları mal ve hizmet miktarına arz edilen miktar denir.

            ARZ EDİLEN MİKTARI NELER BELİRLER: Bir piyasadaki bütün üretici firmaların belli bir zaman içinde satmayı planladıkları mal ve hizmet miktarını şu etkenler belirler:

ü  Malın fiyatı

ü  Girdi fiyatları

ü  Teknoloji düzeyi

ü  Üretilen diğer malların fiyatları

ü  Firma sayısı

ü  Geleceğe dönük fiyat beklentisi

 

ARZ VE GİRDİ FİYATLARI: Girdi üretim faktörleri terimi yerine kullanılan daha kapsamlı bir kavramdır. Girdiler üretim faktörlerinin (emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcilik) yanı sıra ara malları da kapsar ve gerçek hayattaki üretim faaliyetlerini daha iyi yansıtır. “Çeteris Paribus”. Bir malın üretiminde kullanılan herhangi bir girdinin fiyatının azalmasıdır. Maliyetleri azaltır ve karı artırır. Kar artınca o fiyatta daha fazla mal arzı olur (arz eğrisi sağa kayar).

Bir girdinin fiyatının artması ise maliyetleri arttırır karı azaltır. Kar azalınca o fiyatta daha az mal arzı olur (arz eğrisi sola kayar).

ARZ VE TEKNOLOJİ DÜZEYİ: “Çeteris Paribus”. Maliyetleri azaltan herhangi bir teknolojik yenilik, malın belirli bir fiyatında karı artırır ve o maldan daha fazla üretilip arz edilmesine neden olur.

ARZ VE ÜRETİLEN DİĞER MALLARIN FİYATLARI: Bu durum birden çok mal üretiminde söz konusu olup üretilen mallar ikame veya tamamlayıcı mallardır. Üretimde ikame malların, fiyatlarının arzı nasıl etkilediğine örnek olarak, Türkiye’de TOFAŞ’ın ürettiği Doğan, Şahin ve Doblo gibi birkaç model otomobili gösterebiliriz. Bunlardan birine talep fazla olup fiyatı artırırsa “Çeteris Paribus” o modelden daha fazla, diğer modellerden daha az üretilecektir. Fabrika kapasitesi sınırlı olduğu için Doğan, Şahin ve Doblo modelleri üretimlerinde birbirlerinin rakipleridir. Birbiri yerine ikame edilebilirler. Aynı şekilde Çukurova’da çiftçiler tarlalarında pamuk, mısır, buğday gibi değişik tarım ürünleri üretmektedirler. “Çeteris Paribus” birinin fiyatı diğerinin fiyatına göre arttığı zaman o üründen daha fazla diğer üründen daha az üretilir. Çünkü bu tarım ürünleri üretimde birbirlerinin rakibidirler.

ARZ VE FİRMA SAYISI: “Çeteris Paribus”. Piyasadaki firma sayısı arttıkça arz eğrisi sağa kayar. Firma sayısı azaldıkça arz eğrisi sola kayar.

 

1- Aşağıdaki faktörlerden hangisi çikolataya olan talebi arttırmaktadır?

A) Çay fiyatlarının artması

B) Şekerleme fiyatlarının yükselmesi

C) Çikolata fiyatlarının düşmesi

D) Hane halkının gelirinin yükselmesi

 

2- Aşağıdaki rakamlardan hangisi çikolata talebinin fiyat esnekliğini gösteren rakamlardan biridir?

A) 1.25       B) 2      C) -1    D) 0

 

3- Şeker hastalarının mutlaka kullanmak zorunda oldukları ensüline ilişkin talep esnekliği tanımlaması aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tamamen esnek olamayan talep

B) Esnek olmayan talep

C) Tam esnek talep

D) Birim esnek talep

 

4- Aşağıdakilerden hangisi arz fazlalığına neden olur?

A) Piyasadaki arz ve talep fiyatlarının eşitlenmesi (piyasa fiyatı oluşur)

B) Piyasada oluşan fiyatların denge fiyatının üzerine çıkması

C) Piyasada oluşan fiyatların denge fiyatının altına inmesi

D) Tüketicilerin tüketim arzularının artması

 

5- Aşağıdakilerden hangisi arz edilebilecek miktarın artmasına neden olur?

A) Teknolojik ilerleme

      B) Girdi fiyatlarını artışı

      C) Tüketicilerin gelirlerinde düşme

      D) Vergi oranlarında artış

           

            6- İktisat nedir?

            A) Mal ve hizmet üretimi

            B) Mal ve hizmet değişimi

            C) Mal ve hizmet tüketimi

            D) Yukarıdakilerin hepsiyle uğraşan birey ve örgüt

 

            7- İktisadi ilke kuram ya da modeller;

            A) İktisadi sorunları çözümlemek amacıyla politikalar oluşturarak iktisadi olayları açıklar ve öngörür.

            B) Bir iktisadi olayın tüm nedenlerini ayrıntıları ile teşhis eder.

            C) Toplumsal iktisadi davranışları genelleştirme ya da tahmin etmek için bireysel iktisadi davranış kuralları geliştirmeye çalışır.

            D) Yukarıdakilerin hepsi

 

            8- Aşağıdakilerden hangisi makro iktisat ile ilgili değildir?

            A) Toplulaştırılmış iktisadi faaliyetlerin incelenmesi.

            B) Tüketiciler, kaynak sahipleri ve işletmeler gibi bireysel karar birimlerinin davranışlarını incelemesi.

            C) İşsizliğin nedenleri ile işsizliği azaltacak politikaların incelenmesi.

            D) Enflasyonun nedenlerinin incelenmesi

 

            MAKRO EKONOMİ: Kurucusu Jonh Maynar’a KEYNES’dir. Ekonominin makro üniteleri ile yani ülke ve dünya ekonomisi ile ilgilenir. Makro ekonomi; ekonomi biliminin toplam üretim, toplam tüketim, toplam tasarruf, toplam yatırım, toplam gelir (milli gelir) de istihdam gibi toplam büyüklüklerini inceleyen ve bunlar ile ilgili çözümleme ve çıkarımlar yapan alt dalı mikro ekonomiden farklı olarak ekonomiyi bir bütün olarak ele alarak makro denge çözümlemeleri üzerinde çalışır. İşsizlik, enflasyon, toplam üretim ve tüketim, gelir dağılımı makro ekonominin ana konularıdır. Keynes 1930 yılına kadar temel ekonomik karar birimleri (tüketici firma ve endüstri) seviyesinden bakışan ekonomi bilimine yeni bir boyut kazandırmış, toplam talep kavramını gündeme getirerek işsizlik ve toplam üretim konularını bununla açıklamaya çalışmıştır.

            Klasik ve neoklasik iktisatçılar, piyasada otomatik olarak işleyen serbest rekabet ve fiyat mekanizmasının her şeyi “görünmeyen bir el” gibi kusursuz olarak düzenlediğine ve böylece ekonominin sürekli olarak üretim faktörlerinin tümünün istihdam edildiği ve hiç birinin atıl kalmadığı tam istihdam durumda dengede bulunacağını kabul ederler. Bu denge durumunun kimi zaman küçük sarsıntılar geçirebileceğine ve dengenin bu mekanizmaların işlemesiyle kendiliğinden kısa sürede yeniden kurulacağını kabul ettikleri için makro ekonomik analizler üzerinde durmamışlar, daha çok ekonomiyi oluşturan karar birimleriyle ilgili mikro ekonomik analizlere yer vermişlerdir. Bununla birlikte, ilk iktisatçılar olan sayılan fizyokratlar ve daha sonları bir kısım klasik iktisatçılar azda olsa makro analizler yapmışlardır.

 

            9- Her toplumun temel iktisadi sorunu?

            A) Dünyada barışı korumak

            B) Ülkedeki ayaklanmaları bastırmak

            C) İktisadi kaynakların kıtlığı

            D) Demokrasiyi korumak

 

            10- İktisat kelimesi aşağıdakilerden hangisini gösterir?

            A) Kıtlık    B) Sınırlılık    C) Fiyatı olan    D) Hepsi

 

            11- Üretim olanakları eğrisi aşağıdakilerden hangisini gösterir?

            A) Belli bir malın üretiminde ne kadar kaynak kullanıldığını

            B) Üretilen iki malın çeşitli alternatif bileşimlerini

            C) İktisadi işsizlik oranını

            D) Enflasyon oranını

 

            12- Aşağıdaki cümlelerden hangisi doğru değildir?

            A) Gerçek yaşamda genellikle artan üretim maliyetleri ile karşılaşılır.

            B) Artan üretim maliyetleri yeterli kaynağı tahsis ederek bir maldan bir birim daha fazla üretmek için bir değer maldan ne kadar vazgeçilmesi gerektiğini gösterir.

            C) Artan üretim maliyetleri kaynakların tüm malların üretiminde homojen ya da aynı verimlilikte kullanılmasıyla ortaya çıkarlar.

            D) Artan üretim maliyetleri dışbükey üretim olanakları eğrisi ile gösterilir.

 

            13- Her toplumun karşılaştığı temel iktisadi sorunlar hangisidir?

            A) Ne üretilecek?

            B) Nasıl üretilecek?

            C) Kimin için üretilecek?

            D) Hepsi

 

            14- “Ne üretilecek?” aşağıdakilerden hangisi ile ilgilidir?

            A) Hangi mal ve hizmetler ile bunların her birinden ne kadar üretileceği

            B) Ne kadar insanın isteklerine yanıt vereceği

            C) İktisadi büyüme oranını hangi mal ve hizmet üretiminin maksimize edeceği

            D) Üretimde kullanılan teknikler ve kaynak bileşimleri

 

            15- “Nasıl üretilecek” aşağıdakilerden hangisi ile ilgilidir?

            A) Hangi mal ve hizmetler ile bunların her birinden ne kadar üretileceği

            B) Ne kadar insanın isteklerine yanıt vereceği

            C) Aşınan sermaye mallarının nasıl yenileneceği

            D) Üretimde kullanılan faktör bileşimleri ve tekniklerin seçimi

 

            16- “Kimin için üretilecek” aşağıdakilerden hangisi ile ilgilidir?

            A) Üretilen mal ve hizmetleri kim satın alabilir.

            B) Ne kadar insanın isteklerine yanıt verebilir.

            C) Üretimin ne kadar iktisadi büyümeye yönelmelidir.

            D) Sistemin büyümesi için kimler tasarruf yapabilir.

 

            17- Serbest girişim sisteminde ne, nasıl ve kimin için üretilecek sorusu aşağıdakilerden hangisi tarafından çözümlenir?

            A) Planlama komitesi

            B) Fiyat mekanizması

            C) Toplumu temsil eden seçilmiş kişiler

            D) Hiçbiri

           

            ESNEKLİKLER

 

            TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİ: Talep edilen miktarın fiyattaki değişimlere olan hassasiyetini ifade eder ve şöyle tanımlanır.

            Fiyat Esnekliği: Talep edilen miktardaki % değişme / Fiyattaki % değişme

            Örneğin, malın fiyatı %10 azaldığı zaman talep edilen miktar %15 artmış ise o zaman fiyat esnekliği

            Fiyat Esnekliği= %15/%10= 0,15/0,10=1,5

 

            TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİNİ NELER BELİRLER

            Bir malın veya hizmetin fiyat esnekliğini etkileyen üç etken vardır.

1- İkame edilebilir mal ve hizmetlerin olup olmaması

2- Bir mal ve hizmet için bütçeden ayrılan paranın bütçedeki payı

3- Fiyat değişmesinden sonra geçen zaman süresi

 

Açıklama 1- Bir mal veya hizmet için ikame edilebilir mallar veya hizmetler varsa ve bunlar ne derece kolay ikame edilebilirse, o mal veya hizmetin esnekliği o derece fazla olur. Örneğin, petrol yerine başka bir malın ikamesi güç olduğu için petrol talebi esnek değildir. Buna karşılık ulaşım hizmetlerinden taksiye olan talebin esnek olması beklenir. Taksi yerine ikame edilebilecek otobüs, minibüs, feribot hizmeti veya tramvay gibi.

Malın geniş bir mal grubu mu yoksa tek bir malımı ifade ettiği esneklik bakımından önemlidir.

Esneklik nispeten küçüktür. Buna karşılık tek bir gıda maddesi olan örneğin elma yerine ikame edilebilir portakal, mandalina, armut ve muz gibi çeşitli meyveler vardır. Elmaya olan talebin nispeten eksik olması beklenebilir. Peynire olan talep esnek değildir. Fakat beyaz peynir veya kaşar peyniri gibi bir peynir çeşidi ele alınırsa talebin esnek olabileceği beklenir (ikame edilebilir).

Açıklama 2- Bir mal veya hizmet için tüketicilerin ayırdığı paranın bütçendeki payı ne kadar az olursa o malın fiyatındaki değişiklikler, tüketicilerin bütçesini o derecede az etkiler. Bu nedenle de talebin fiyat esnekliği o derece düşük olur. Örneğin, karabiberin fiyatı iki katına çıkarsa, tüketicilerin talep edeceği biber miktarı çok azalmaz. Çünkü karabiber için harcanan paraya sahip olduğundan, fiyat çok artsa bile talep miktarını pek azaltmaz. Ekonomide buna “önemsizliğin önemi” denir.

Açıklama 3- Fiyat değişmesinden geçen zaman ne kadar uzun olursa talepte o derece esnek olur. Zamanın üzerindeki etkisini anlamak için kısa dönem talep uzun dönem talep kısa dönemde tüketiciler henüz rakip ürünleri ikame etme girişiminde pek bulunmamışlardır. Uzun dönemde ise rakip malların ikamesi için yeterli zaman geçmiş ve tüketiciler rakip mallara belli bir oranda ikame etmişlerdir. Dolayısıyla uzun dönem talep esnekliği kısa dönem talep esnekliğinden daha büyüktür. Örneğin, 1974’de monopol (tekel) günümüzde Opec’in üye ülkelerin petrolden elde ettikleri geliri artırmak amacıyla petrol fiyatlarına yaptıkları büyük çaplı zammı ele alalım. Normal olarak fiyattaki artış miktarı ile talep miktarlarındaki azalmanın tümü bir yıl içinde gerçekleşmez. Birkaç yıla yayılır. Böylece uzun dönemde talep edilen miktardaki azalma kısa dönemdeki azalmadan daha fazla olur. Nedeni; petrol fiyatları artar artmaz petrol ve petrol ürünleri kullanılan birçok yerde mevcut yapının hemen değişmemesidir. Çok benzin tüketen büyün ABD arabalarından daha az tüketen küçük araçlara geçiş birden bire olmamıştır. Benzer sebeplerle petrole olan talepteki azalma bir zaman gerektirir ve etki gecikmeli olarak gerçekleşir (petrol talebinde).

 

7.5.2012/Pazartesi- İktisat

 

MİLLİ GELİR MÜHASEBESİ

Milli üretimin ölçülmesi: Milli üretim bir ekonomide üretilen mal hizmetlerin toplamıdır. Milli gelir muhasebesi ekonomide bir yıllık sürede üretilen nihai mal ve hizmetlerin piyasa değerinin toplam ölçümünü sağlar (nihai ürün- üretilmiş olan ürün). Gayri safi milli hâsıla (GSMH) net milli hâsıla (NMH) ve milli gelir (MG), toplam üretimin farklı ölçümleridir. Hükümet faaliyetlerinin ve yatırımın (dolayısıyla tasarrufun) olmadığı biatleştirilmiş bir modelde üretilen nihai mal ve hizmetlerin piyasa değeri ya nihai mal ve hizmetlere yapılan harcamalara, ya da bu mal hizmetlerin üretimi için kullanılan iktisadi faktörlerin aldıkları ücret, faiz, rant ve karların toplamına eşittir.

Örneğin, hükümet faaliyetlerinin, yatırımın ve tasarrufun olmadığı basit bir modelde toplam üretimin, birim piyasa fiyatı 2 TL olan yüz kalemden oluştuğu varsayılırsa bu ürünün üretim maliyeti 120 TL, ücret 35 TL, faiz 20 TL, rant ve kar 25 TL.

Kazançlar ya da Gelir Yaklaşımı: Üretim faktörlerinin elde ettikleri gelirle toplanırsa milli üretimin piyasa değer 200 TL ye eşit olmaktadır (120 TL “ücret+35 TL” “faiz+20 TL” “Rant+25 TL”=200 TL).

            Harcama ya da Ürün Akımı Yaklaşımı: Hane halklarının üretim faktörlerinin tek sahibi olduğu varsayılırsa, bunların üretimden elde ettiği gelir (ücretler, faiz, rant ve karı 200 TL ye eşittir). Hane halkları tüm gelirlerini harcarlarsa, harcamalara milli gelirin piyasa değerlerine yani 200 TL ye eşit olur. Harcama ve gelir akımı olarak basitleştirilmiş milli gelir modelini göstermektedir. Bu basitleştirilmiş model firmalar mal ve hizmetlerin tek üreticisidirler ve hane halklarının sahip olduğu üretim faktörlerine (sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcilik) kiralarlar.

            Hane hakları gelirlerini tümünü tüketim için harcarlar ve firmalar tarafından üretilen mal ve hizmetleri satın alırlar. Devri akımın üst kısmı, milli üretimin hane haklarının mal ve hizmetlere yaptığı tüketim harcamalarına eşit olduğunu, alt kısmı ise milli üretimin hane halklarının aldığı ücret, rant, faiz ve kara eşit olduğunun göstermektedir. Devri akımın iç kısmı ise faktör hizmetlerinin nihai ürün ile değişimini göstermektedir.

Hane Halkının Dönüşüm Şeması

 

 

 

            Tasarruf (tüketim için harcanmayan) bina, teçhizat ve stoklara yatırım yapmaya olanak verir. Şekilde tasarruf eklenirse yatırım harcamaları mal ve hizmetler için yapılan parasal harcama rakamının ikinci bileşenini oluşturur.

            Bina, ekipman ve stoklara yapılan yatırımlar (gayri safi yatırım Ig) sermayeye yapılan eklemelerle (net yatırım Im) sermaye yenilenmesinin (amortisman D) toplamına eşittir. Yani Ig= Im+D yenilenmesinin net milli hâsılaya eklenmesi gerekir. Yani GSMH= NMH+D ifadesi hem gayri safi milli hâsıla hem de net milli hâsıla olarak bir ekonomide bir yıllık sürede üretilen nihai mal ve hizmetlerin toplam piyasa değerinin ölçülmesi sağlamaktadır.

            Ancak sermaye yenilenmesini hesaba katmadığı ve bu nedenle yalnızca tüketim ve sermaye birikimi için mevcut olan üretim akımını ölçtüğü için NMH daha yararlı bir ölçüm olarak değerlendirilir.

Tasarruf (tüketim için harcanmayan) bina, teçhizat ve stoklara yatırım yapmaya olanak verir. Şekilde tasarruf eklenirse mal ve hizmetler için yapılan parasal harcama akımının ikinci bileşenini oluşturur.

            Bina, ekipman ve stoklara yapılan yatırımlar (gayri safi yatırım Ig) sermayeye yapılan eklemelere (net yatırım Im) sermaye yenilenmesinin (amortisman D) toplamına eşittir. Yani Ig=Im+D yenilenmesinin net milli hâsılaya eklenmesi gerekir. Yani GSMH= NMH+D ifadesi hem GSMH hem de NMH olarak ekonomide/net milli hâsıla ekonomide bir yıllık sürede üretilen nihai mal ve hizmetlerin toplam piyasa değerini ölçer.

            Ancak sermaye yenilenmesinin hesaba katmadığı ve bu nedenle yalnızca tüketim ve sermaye birikimi için mevcut olan üretim akımını ölçtüğü için NMH daha yararlı bir ölçüm olarak değerlendirilir.

            NOT: Ürettiğimiz kadar tüketmeliyiz. Kendi kendini finanse etmek önemlidir. Borçtan kaçınmak kendi imkânları ile büyümeye çalışmalı. Borçlanırken fizibilite raporları önemlidir.

 

            14.4.2012/Pazartesi-İktisat

 

            Üretime dolaylı vergi koyduğundan, hükümet sektörünün modele girmesi NMH’nın milli gelirden (MG) farklılaşmasını gerektirir. Milli gelir, üretim faktörlerinin kazandığı ücret, faiz, rant ve karların toplamıdır. Milli gelir, NMH- Dolaylı vergilerdir.

            Böylece tasarruf ve hükümet sektörünün olduğu bir modelde harcama yaklaşımı ile GSMH, tüketim, gayri safi yatırım, hükümet harcamaları ve net ihracatın toplamına eşittir. Net ihracat ile anlatılmak istenen ithalat-ihracat farkının, ihracat lehine fazlalık vermesidir. Yani, GSMH= C+I+G+Xn

            Gelir ya da maliyet yaklaşımında, GSMH, amortisman, dolaylı vergiler ve milli gelirin toplamına eşittir. Amortisman, işletmedeki makinelerin bakımı, yeniden akımı için harcanana, gerekli para giderleri.       

            Örneğin, tasarruf ve hükümet sektörünün olduğu bir modelde, birim fiyat 1 TL olmak üzere toplam üretimin 1100 kalemden oluştuğu varsayılsın.

            Aynı şekilde yıllık verilerin aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım.

            Yenileme yatırımları 40 TL                             Kar 108 TL. Buna göre örnekteki her iki

            Dolaylı vergiler 22 TL                                                          yaklaşımı kullanarak MG,             

            Gayri safi yatırımlar 100 TL                                                  GSMH hesaplayınız.

            Tüketim 850 TL

            Hükümet harcamaları 143 TL

            Net ihracat 7 TL

            Faktör maliyetleri, vergiler 750 TL

            Faiz 120 TL

            Rant 60 TL

Kazanç ya da gelir yaklaşımına göre hesaplandığında;

 

MG= ücretler+rant+faiz+kar= 750+60+120+108=1038TL

NMH= MG+dolaylı vergiler= 1038+22=1060TL

GSMH= NMH+D-(yeni yatırımlar)= 1060+40=1100 TL

 

Harcama ya da ürün akımı yaklaşımına göre hesaplandığında;

 

GSMH=C+I+G+X=850+100+143+7=1100TL

MG=NMH-dolaylı vergiler=1060–22=1038TL

NMH=GSMH-D=1100–40=1060TL

 

GSMH, net milli hasıla ve milli gelir yıllık akımlar olarak kaydedilir. Bunlar ara mallarını, transferleri ve piyasada değişime sokulmayan bazı malları içermezler. Ara malları hesaba katılmayarak çift sayma yapılmış olup, transfer ve kullanılmış mallar cari üretimi göstermeyeceğinden GSMH’nın dışında tutulur. Piyasada işlem konusu olmayan bazı malların (evde yapılan tamiratlar vb.) hesaplamalara girmemesi sonucu GSMH gerçek değerinin altında belirlemiş olur.

           

            KİŞİSEL GELİR VE HESAPLANABİLİR GELİR:

            Serbest girişim sisteminde bireyler (hane halkları), iktisadi kaynaklara sahip olduklarında, milli gelir kişisel gelire (bir başka deyişle, bir yıl süresince hane halklarının elde ettiği gelir miktarı) eşit değildir.

            Kişisel geliri belirlemek için milli gelirde bazı ayarlamalar yapmak gerekir. Bu bazı bireylerin mal ve hizmet üretmedikleri halde şirketlerden ve/veya hükümetten transfer ödemesi almalarından diğer bireylere sosyal güvenlik için hükümete ödeme yapmak zorunda olduklarından kazandıkları toplam gelirden daha az gelir elde etmelerinden ve şirketlerin karlarının ancak bir kısmını hisse senedi sahiplerine dağıtmalarından kaynaklanır. Bu nedenle kişisel geliri elde etmek için milli gelirden şirket karlarını, sosyal güvenlik ödemelerini çıkarmak, kar paylarını, transfer ödemelerini hükümet ve tüketici kredi faiz ödemelerini eklemek gerekir.

            Örneğin, milli gelir 560 TL. dağıtılmayan şirket karları 74 TL, sosyal güvenlik ödemeleri 29 TL, transferler 40 TL, devlet tahvilleri faiz ödemeleri 21 TL, hane halklarının hisse senetlerinden aldıkları kar payları 19 TL olduğunda kişisel gelir aşağıdaki gibi hesap edilir.

            MG (milli gelir)

            Eksi: Dağıtılmayan şirket karları 74 TL         103

                     Sosyal güvenlik ödemeleri 29 TL

            Artı: Hükümet ve işletme transferleri 40 TL

                    Devlet tahvilleri ve faiz ödemeleri 21 TL               80

                    Hisse senetleri toplam pay 19 TL

 

Kişisel gelir= 560–103+80= 537

Kişisel gelir, eksiler çıkarıp, artıları toplarsak elde edebiliriz.

            Harcanabilir, kişisel gelir hane halklarının harcamak için sahip oldukları para miktarlarıdır.

            Kişisel gelirden kişisel vergiler çıkarıldığında, harcanabilir kişisel gelir elde edilir.

Kişisel vergiler kişisel gelir vergisi, gayrimenkul vergisi ve veraset vergisi içerir. Hane halkları, harcanabilir gelirleri tüketmek, tasarruf etmek ve borçların faizlerini ödemek için kullanılır.

            Örneğin, kişisel gelir 537 TL, kişisel vergiler toplamı 66 TL, tüketim 432 TL, toplam faiz ödemeleri 12 TL olduğunda kişisel tasarruf şöyle hesap edilir.

            Kişisel gelir

            Eksi: kişisel vergiler 537–66=471 harcanabilir gelir

                     Tüketim 432 TL toplamda 444 TL 471–444=27 TL

                      Faizler 12 TL

 

            GAYSİSAFİ MİLLİ HÂSILADAKİ DEĞİŞİKLER

            Milli gelir, harcama yaklaşımı ile nihai ürün fiyatlarının ürün miktarı ile çarpımına eşittir ∑(.pq). GSMH’deki değişikler fiyat ya da miktarın değişmesi ile ortaya çıkar. Bu nedenle iktisatçılar hem cari hem de sabit fiyatları kaydetmeyi yararlı bulurlar. Cari fiyatlarda GSMH, cari fiyatlarının cari miktarlarla çarpımının toplamına eşittir. Sabit fiyatlarda GSMH, seçilmiş belirli bir yıl fiyatları ile cari üretimin çarpımına eşittir.

            Sabit fiyatlarda GSMH ekonominin toplam reel üretim düzeyini ölçer. Örneğin; dört yılda toplam üretimin her birinin fiyatı aşağıda verilen 5 maldan oluşan varsayılsın. Cari fiyatlarda GSMH, 4 yılın üretimi ile 4 yılın fiyatlarının çarpımı ile bulunmuştur.

 

Mallar        4 yıl üretimi          4 yıl fiyatları            Değer

A                      30                             2.00                    60.00 TL

B                      20                             1.50                    30.00 TL

C                      40                             1.00                    40.00 TL

D                      28                             1.20                    33.60 TL

E                      60                              0.50                   30.00 TL

                                                                               

                                                        Cari Fiyat GSMH 193,60 TL

           

4 yıl için sabit fiyatlarla GSMH, cari (4 yıl) ürün miktarı ile temel alınan yılın fiyatlarının çarpımına eşittir. Birinci yılı temel yıl olarak alırsak 4 yıllık sabit fiyatlarla GSMH aşağıda gösterilmiştir.

 

Mallar        4 yıl üretimi          1 yıl fiyatları            Değer

A                      30                             1.50                    45.00 TL

B                      20                             1.00                    20.00 TL

C                      40                             0.80                    32.00 TL

D                      28                             1.00                    28.00 TL

E                      60                              0.50                   30.00 TL

                                                                                

                                                        Sabit Fiyat GSMH 155,00 TL

 

            Gerçekte nihai malların her birinin fiyat ve miktarını bulabilmek olanaksızdır. İktisatçılar sabit fiyatlarla GSMH’yi, cari fiyatlarla GSMHİ’yi fiyat endeksine bölerek bulurlar. Kullanılan fiyat düzeyi endeksi (fiyat deflâtörü), toplam ürünler içinde malların göreli önlemlerini gösteren şekilde ağırlıklandırılmış olan bir fiyat endeksidir. Örneğin, sabit fiyatlarla GSMH, cari fiyatlarla GSMH’nin fiyat deflâtörüne bölünmesiyle elde edilir.

 

 

 

Aşağıda Türkiye’nin 1968–1981 yıllarındaki cari ve sabit fiyatlarla GSMH değerleri verilmektedir. 

 

Cari Fiyatlar GSMH          GSMH Fiyat Deflatörü            Sabit Fiyatlarda GSMH

1968          112.493.4                                   100.0                                         112.493.4

1969          126.392.9                                   105.3                                         118.594.4

1970          147.776.1                                   117.8                                         125.425.2

1971          192.602.3                                   139.4                                         138.165.3

1972          240.809.3                                   162.2                                         148.476.5    

1973          309.809.2                                   198.0                                         156.457.0

1974          427.097.5                                   254.2                                         168.012.9

1975          535.571.0                                   295.4                                         181.383.3

1976          670.037.8                                   343.0                                         195.327.5

1977          872.893.8                                   429.2                                         203.323.2

1978          1.290.723.4                                617.0                                         209.162.6

1979          2.199.520.0                                1.055.7                                      208.363.1

1980         4.435.153.0                                 2.151.7                                      206.120.0

1981         6.553.873.2                                 3.054.4                                      214.537.3

 

            Not: Rakamlar Milyon TL’dir.

 

            ÖNEMLİ İKTİSADİ KAVRAMLAR

            Sabit Fiyatlarda GSMH: Ekonomide bir yıl içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin seçilmiş (temel) belli bir yılın fiyatları ile çarpımı sonucu ulaşılan toplam piyasa değeridir.

            Cari Fiyatlar GSMH: Ekonomide bir yıl içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin cari fiyatlarla ölçümüne denir.

            Amortisman: Milli gelir muhasebesinde üretim sürecinde tüketilen sermayenin piyasa değeridir.

            Harcanabilir Kişisel Gelir: Milli gelir muhasebesinde, kişisel vergiler ödendikten sonra hane halklarının harcayabilecekleri gelir toplamıdır.   

            Gayrisafi Yatırım: Bir yıl boyunca özel sektörün yeni bina ve makinelere yaptığı harcamaların toplamı ile stokların artışıdır.

            GSMH: Ekonomide bir yılın içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin piyasa değeridir.

            Milli Gelir: Üretilen faktörleri gelirlerinin (bunlara yapılan ödemelerin) toplamıdır. Bir yıl boyunca üretilen nihai ürünün ekonomiye olan maliyetini ölçer.

            Net Milli Hâsıla: Toplumun tüketimi ya da sermaye stokuna yapılan ilaveler için ekonomide 1 yıl içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin piyasa değeridir. GSMH’dan amortismanın çıkarılmasıyla net milli hâsıla elde edilir.

            Net Yatırım: Özel sektörün 1 yıl boyunca yeni bina ve makineler ile stoklara yaptığı harcamaların tümüdür.

            Kişisel Gelir: Milli gelir muhasebesinde, hane halklarının 1 yıl içinde kişisel vergilerin ödemeden önce elde ettikleri gelir toplamıdır.

            Reel Üretim: Milli gelir muhasebesinde, toplam üretimin sabit fiyatlarla ölçümüdür.

 

MERKEZ BANKASININ GÖREVLERİ

            1- Banknot İhracı: Merkez bankalarının ekonomide para miktarını ülkenin üretim ve iş hacminin gerektirdiği ölçüde tutmaya özellikle dikkat göstermelidir. Bu şekilde gereğinden az ya da çok paranın ekonomide tedavül ederek para değerinin (paranın satın alma gücünü) önemli ölçüde değişikliğe uğramasını önlerler.

            2- Reeskont İşlemleri: Ticaret bankaları kendilerine kırdırılan senetleri, ikinci kez merkez bankasına kırdırarak para imkânlarını artırmak ve daha fazla iş yapma imkanına sahiptirler. Bu işlem piyasada kredi esnekliği ve hareketliliğini sağlamaktadır. Ticaret bankaları piyasanın ihtiyacı olan paraları, kendilerine yatırılmış tasarruf kaynaklarının karşılayamadığı veya diğer bir ifade ile bankaların kendi kaynakları tükendiği zaman, ikinci kırdırma (bir senedin ikinci kez kırdırılması) yolu ile merkez bankası kaynağına başvururlar.

            3- Devletin Hazinedarlığı

            4- Ticaret bankalarının para ihtiyaçlarını muhafaza etmek

            5- Bankalar arası işlemleri yapmak

            6- Mali-Ekonomik konularda devlete danışmanlık yapmak

 

Banknotun Doğuşu: Altın sikke emisyonu ve federal sistemlerinin uygulanması sırasında bunların güvenliği düşüncesiyle bankalara yatırılarak karşılığında bankalardan bu emanet teslimine karşılık taahhüt belgesi olarak yazılı notlar (banknot) alındığını ve bunların piyasada tedavül ettiğini “para ve devlet” başlığı altında görmüştük. Bu banknotların doğuş olanağından anlaşılacağı gibi banknotun ilkin tam altın karşılığında emisyona konu olmuşlardır. Bu sistemlerde bankalara yatırılan banknot üzerinde yazılı olan değere eş altın sikke alma imkânını sağlamışlardır. Yani piyasada tedavül eden her banknotun onu çıkaran (ihraç eden) bankada %100 altın olarak karşılığı bulunmaktadır. Piyasada ise hem banknot ve hem altın sikkeler alışverişte kullanılmaktadır. Bu nedenle söz konusu sistemin uygulandığı ülkelerde asli para altın sikkelerdir. Bankalarda karşılığı altın sikke olarak bulunana banknot ise temsili para niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla bu çeşit banknot tedavül sisteminin asli karakteri yine altın sikke sistemidir. Banknotların altına çevrilebilmesine konvertibilite denir.

 

İlk Emisyon Bankaları: XVII: yüzyılda Avrupa’da ekonomik faaliyetlerin genişlemesi ve devletlerin mali ihtiyaçlarının artması, alışveriş işlemlerinde kullanılan nakit ihtiyacı artmıştır. Bu ihtiyacın karşılanmasında ilk adım 1656 yılında İsveç’te Stockholm bankası tarafından atılmıştır. Bankanın kurucu Palmast Ruch, bankaların kendilerine yatırılan altın sikkeler karşılığında verdikleri makbuzların (banknot) piyasada altın sikkeleri temsilen tedavül ettiklerini ve bunlardan çok azının bankalara geri dönmek için sikke çekildiğini bankalardaki altın sikkelerini belli oranda, devamlı bir ankes olarak kaldığını görmüştür. Bu gözlem, o tarihlerde asli para olan altın sikke mevcudunun belli oranı kadar, fazladan banknotun (makbuz) bankalar tarafından piyasaya çıkarılması (emisyon) yönteminin bulunmasına yol açmıştır. O tarihlerde para basımı ve piyasaya sürme işlemi egemenliğin bir işareti olarak benimsenmiştir. Ancak para değerinin düştüğü ya da para sorunlarının güçlük çektiği durumlarda bankalar özel bir imtiyazla para yetkisi vermek yolu seçilmiştir. Nitekim ilk defa İsveç’te Stockholm bankası bu yetkiyi alarak kullanmaya başlamıştır.

İsveç’ten sonra İngiltere’de Gold Smith denilen bankalar aynı yola başvurmuşlardır. Ancak, İngiltere’nin Fransa ile giriştiği savaşların devlete giderlerini arttırması Gold Smith’lerin piyasaya gereğinden fazla banknot (altın sikke) mevcuduna eş değerden fazla makbuz çıkarmaları için hükümet tarafında zorlanmaları ve bu banknotları devlete borç olarak verip vadesinde devlet hazinesinden tahsil edemeyişleri nedeni ile kısa zamanda iflaslar baş göstermiştir. Bu deneme üzerine 1694 yılında İngiliz tüccar ve sanayicilerin 1.200.000 £ sermayeli İngiltere Bankası (Bank of England) adlı emisyon bankasını kurmuşlardır. Bunu 1695 yılında aynı şekilde banknot çıkarma yetkisine sahip İskoçya Bankası’nın kuruluşu takip etmiştir.

İsveç ve İngiltere’den sonra 1716 yılında Fransa’da La Banque General adlı banka: Almanya’da 1765 yılında Rusya Kraliyet Bankası, emisyon kuruluşları olarak ortaya çıkmışlardır. Almanya’da 1871 yılında emisyon bankalarının sayısı son bulmuştur. 1935 yılında ise banknot ihraç yetkisi sadece 1875 yılında Bismarc tarafından kurulmuş olan Rich bankın yetkisine bırakılmıştır.

 

Merkez Bankalarının Ortaya Çıkışı: Yukarıda anlatılan bankalar kendilerine emisyon yetkisi verildiği halde gerçekte diğer benzerleri gibi mevduat ve ıskonto işleri ile uğraşan sıradan özel bankalardır. Banknot çıkarmakla ve diğer bankaların bankası olmakla görevli günümüzdeki merkez bankaları ise, düşünce olarak XIX. yüzyıl ilk yarısında Adam Smith, David Richardo ve diğer klasik iktisatçılar tarafından belirtilmiş ve 1832 yılında İngiltere bankası yöneticilerinde Bours Lay Flomer’in bankaların merkezi durumda olan bir bankanın oynayacağı rolü ortaya koyması ile önem kazanmışlardır. Böylelikle bugünkü tipte merkez bankaları kurulmaya başlamıştır.

Bu bankalara “merkez bankası” adının verilmesinin nedeni, ülkelerin para ve bankacılık işlemleri ile bu konudaki politikalarını idare eden bir otorite merkezi olmalarından ileri gelmektedir.

Merkez bankaları bazı ülkelerde sermayenin tamamı devlete ait olarak kurulmuştur. Rusya, Danimarka, Çin ve Kanada’da da durum böyledir. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika’da merkez bankalarının sermayelerinin özel şahıslarca kısmen de devletçe ödenmiştir. Amerika’daki “federal rezevn bankın” sermayesi ise sadece ticaret bankaları tarafından ödenmiştir. T.C. Merkez Bankası ile ilgili merkez bankalarının sermayeleri ise devlet, ticaret bankaları ve şahıslara aittir.   

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol