CEZA ÖZEL NOTU

3. sınıf ceza özel notu
    hazırlayan    by.T.B.
CEZA ÖZEL HUKUKU
CEZA GENEL BİLGİLERİ
MEŞRU SAVUNMANIN KOŞULLARI (TCK m. 25/I)
Saldırıya İlişkin Koşullar
1-      Haksız bir saldırı olmalı
2-       Saldırı bir hakka yönelmiş olmalı
3-      Saldırı halen varolmalı
Savunmaya İlişkin Koşullar
1-       Savunmada zorunluluk bulunmalı
2-       Savunmada oran bulunmalı
3-       Savunma iradesi bulunmalı
ZORUNLULUK HALİNİN KOŞULLARI (TCK m. 25/II)
Tehlikeye İlişkin Koşullar
1-       Ağır ve muhakkak gerçekleşecek bir tehlike olmalı
2-       Tehlike bir hakka yönelmiş olmalı
3-       Tehlikeye bilerek (kastla) sebebiyet verilmiş olmamalı
4-       Tehlikeye karşı koyma yükümlülüğü bulunmamalı
Korunmaya İlişkin Koşullar
1-       Tehlikeden başka türlü korunma olanağının bulunmaması
2-       Tehlike ile korunma arasında oran bulunması
3-       Korunma iradesi
HAKKIN KULLANILMASININ KOŞULLARI (TCK m. 26/I)
1- Fail tarafından doğrudan doğruya kullanılabilecek bir hakkın varlığı
2- Hakkın kullanılması ile işlenen suç arasında nedensellik bağlantısının bulunması
3- Hakkın kötüye kullanılmamış olması
 
İLGİLİNİN (MAĞUDURUN) RIZASININ KOŞULLARI (TCK m. 26/I)
1- Mağdurun üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkın varlığı
2- Rızayı açıklayan kişinin buna yetkili olması
3- Rızanın açıklanması
4- Fiilin bu rızaya dayalı olması
 
VARSAYILAN RIZANIN KOŞULLARI
1- İlgilinin gerçek rızasının önceden alınmasının olanaksız olması
2- İlgilinin hakkına yönelik müdahalenin onu varsayılan iradesine uygun olması
3- Müdahale edilen hak üzerinde ilgilinin serbestçe tasarruf etme yetkisinin bulunması
4- Fail hak sahibinin yararını korumaya yönelik hareket etmiş olmalı
 
POLİSİN SİLAH KULLANMA YETKİSİNİN KOŞULLARI
1- Önlenmek istenen tehlikenin ağırlığı ile orantılı olmalı
2- Kişiye en az zarar verecek biçimde kullanılmalı
 
TCK m. 27/I’İN UYGULANABİLMESİNİN KOŞULLARI
1- TCK m. 24-25-26’da düzenlenen hukuka uygunluk nedenlerinden biri bulunmalı
2- Fail hukuka uygunluk nedenlerinde sınır aşmalıdır
3- Sınırın aşılması taksir ile olmalıdır
4- Sınırın aşılması suretiyle işlenen suç taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyor olmalıdır
 
TCK m. 27/II’NİN UYGULANABİLMESİNİN KOŞULLARI
1- Meşru savunmada sınır aşılmış olmalıdır
2- Savunma sınırının aşılması mazur görülebilecek heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş olmalıdır
 
BİLİNÇLİ TAKSİRİN GERÇEKLEŞME KOŞULLARI (TCK m. 22/III)
1- Kanunda fiilin taksirle işlenebileceğinin öngörülmesi
2- Kastın bulunmaması
3- Objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
4- Neticenin öngörülebilir olması
 
HAKSIZ TAHRİKTEN YARARLANMANIN KOŞULLARI (TCK m. 29)
1- Haksız bir fiil bulunmalı
2- Bu fiil failde öfke ve şiddetli üzüntü meydana getirmiş olmalıdır
3- Haksız fiile tepki olarak gösterilen fiil, öfke ve şiddetli üzüntünün etkisi altında işlenmelidir (yani haksız fiil ile gösterilen tepki arasında nedensellik bağı bulunmalıdır)
TEŞEBBÜSÜN GERÇEKLEŞME KOŞULLARI (TCK m. 35)
1- Kast
2- Hareketin tipikliği gerçekleştirmeye elverişli olması
3- Doğrudan doğruya suçun icrasına başlanmış olması
4- Failin elinde olmayan nedenlerle tipikliği gerçekleştirememesi
 
ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRLANDIRILDIĞI SÜRENİN CEZA MAHKUMİYETİNDEN İNDİRİLMESİ
1- Kişisel özgürlüğü sınırlama sonucunu doğuran bir durum olması
2- Ceza mahkumiyetinin bulunması
 
SUÇ YOLU (İTER CRİMİNİS) AŞAMALARI
1- Düşünce aşaması
2- Hazırlık aşaması
3- İcra hareketleri aşaması (teşebbüs bu aşamada başlar)
4- Tamamlanma aşaması
5- Sona erme aşaması
 
İHMALİ HAREKETİN İCRAİ BİR HAREKETMİŞ GİBİ CEZALANDIRILABİLMESİNİN KOŞULLARI
1- Garantörlük
a- Kanun
b- Sözleşme
c- Öngelen tehlikeli davranışlarda bulunma
2- Önlenebilirlik
3- Beklenebilirlik
4- Nedensellik Bağı
5- Objektif İsnadiyet
 
ZİNCİRLEME SUÇLARIN OLUŞMASI KOŞULLARI (TCK m. 43)
1- Suçun birden fazla olması
2- Birden fazla suçun değişik zamanlarda işlenmesi
3- Suçların aynı olması
4- Suçun aynı kişiye karşı işlenmesi
5- İşlenen birden fazla suçun TCK m. 43/III’te sayılan suçlardan birisi olmaması
6- Birden fazla suçun tek suç işleme kararına dayanması
 
BİRLİKTE FAİİLLİKE İLİŞKİN KOŞULLAR
1- Aynı fiile ilişkin karar alma
2- Fiilin birlikte işlenmesi
 
HAPİS CEZASININ ERTELENEBİLMESİNİN KOŞULLARI (TCK m. 51)
1- Ertelemeye konu ceza mahkumiyetinin belirli bir tür ve ağırlıkta olması
2- Daha önceki kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak
3- Yeniden suç işlenmeyeceği konusunda mahkemeye kanaat gelmiş olması
 
HÜKMÜN AÇIKLANMASINI GERİYE BIRAKILMASI KARARININ KOŞULLARI (CMK m. 231)
1- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için karara konu olan suçun buna elverişli olması gerekir.
2- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için, sanığın bunu kabul etmesi gerekir.
3- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için, iki yıl veya daha az süreli hapis cezasına ve/veya adli para cezasına mahkumiyet durumunda söz konusu olur.
4- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum edilmemiş olması gerekir.
5- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaate ulaşılmalıdır.
6- Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.
7- Suç, uzlaşma kapsamında bir suç olmamalıdır.
 
EŞYA MÜSADERESİNİN KOŞULLARI (TCK m. 54/I)
1- Bir eşya mevcut olmalıdır
2- Eşya iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamalıdır
3- Kasten işlenmiş bir suç olmalıdır
4- Eşya;
                a- Suçun işlenmesinde kullanılmalı
                b- Suçun işlenmesine özgülenmeli
                c- Suçtan elde edilmiş olmalı
d- Suçun işlenmesinde kullanılmak için hazırlanmış ise kamu sağlığı ya da genel ahlak açısından tehlike oluşturmalıdır
5- Oranlılık
6- Mahkumiyet
 
TEKERRÜRÜN KOŞULLARI (TCK m. 58)
1- Önceden işlenen bir suç nedeniyle kesin olarak mahkum edilmiş olmak
2- Yeni bir suç işlenmesi
3- Yeni suçun belirli bir süre içinde işlenmesi
 
KOŞULLU SALIVERMEDEN YARARLANMA KOŞULLARI (CİK m. 107)
1- Cezanın belli bir kısmının infaz kurumunda çekilmiş olması
2- İyi hal
 
CEZA HUKUKU TEMEL KAVRAMLAR DİZİNİ
 
Hayali (Mefruz-Sözde) Suç: Kanunda tarif edilmemiş bir suçu işlemek anlamındadır.
Kuruntu Suç: Suç tipi kanunda vardır fakat kişi suçu işlemediği halde suç işlediğini sanmaktadır.
Özgü (Mahsus) Suç: Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan ancak belirli bir sıfata veya niteliğe sahip kimseler tarafından işlenebilen suçlara özgü suçlar adı verilmektedir. Bu tip bir suçu işleyebilmek için bazı doğal veya hukuki niteliklerin bulunması gerekmektedir. İşkence yalnızca kamu görevlisi tarafından işlenebilir ve bundan dolayı faili bakımından özgü suç teşkil etmektedir. Eziyet ise herkes tarafından işlenmesi mümkündür.
Bağlı Hareketli Suçlar: Bazı suçlar ancak belli bazı hareketlerin yapılması ile işlenebileceği öngörülmüş ise, bunlara bağlı hareketli suçlar denir. Örneğin; yağma suçunu işlerken tehdit suçunun da işlenmesi bağlı hareketli suç teşkil eder.
Serbest Hareketli Suçlar: Suçun oluşması için bir hareket gerekliyse de, bu hareketin nasıl olması gerektiği konusunda belirleme yapılmamışsa, serbest hareketli suçlar söz konusu olur. Örneğin; kasten öldürme suçu. Bıçaklamak, yakmak, yüksek bir yerden atmak, boğmak, vurmak vs. hareketlerle işlenebilir. Bu suçlarda hareketin mutlaka belli bir biçimde gerçekleştirilmesi aranmamaktadır.
İcrai Suçlar: Failin, ancak aktif bir davranış içinde bulunması ile işlenebilen suçlardır. Örneğin, kasten öldürme, kasten yaralama suçları buna örnektir.
İhmali Suçlar: Hukuksal açıdan kişiden beklenen hareketin gerçekleştirilmemesidir. Burada fail, hukukun kendisinden beklediği davranışı, bunu yapabilecek durumda olduğu halde yapmamakta ve nedensellik gelişimine müdahale etmemektedir.
Gerçek İhmali Suçlar: Belirli bir davranışta bulunma zorunluluğu suç tipinde öngörülmektedir. Cezalandırma da, hukuksal açıdan yapılması gerekenin ihmal edilmesinden, suç tipinde öngörülen emre karşı gelinmesinden kaynaklanır. Gerçek ihmali suçların faili, suç tipinde bir nitelemeye gidilmediği sürece herkes olabilir.
Görünüşte İhmali Suçlar: Gerçek ihmali suçlardan farklı olarak görünüşte ihmali suçlar, kanunda ayrıca tanımlanmaz. Burada aslında aktif bir hareketle işlenebilen bir icrai suçun, objektif olarak kendisine yüklenebilir biçimde hukuksal yükümlülüğü ihlal etmek suretiyle işlenmesi söz konusu olup, fail kendisinden beklenen icrai davranışı gerçekleştirmemesi nedeniyle sorumlu tutulmaktadır. Görünüşte ihmali suçlarda, gerçekleştirilmesi durumunda neticeyi önleyebilecek bir davranışın gerçekleştirilmemesi söz konusudur. Failden gerçekleştirilmesi beklenen davranış, tipik neticenin ortaya çıkmasını engelleyebilecek bir davranıştır.
Tek Hareketli Suçlar: Suçun tanımında öngörülen neticenin tek bir hareketle meydana getirilmesi kabul edilmişse, tek hareketli suç söz konusudur. Örneğin; hırsızlık.
Seçimlik Hareketli Suçlar: Suçun, suç tanımındaki hareketlerden bir veya birkaçının gerçekleştirilmesiyle işlenebildiği suçlara denir. Örneğin; cinsel saldırıda bulunan Ömer önce parmağını ve sonra penisini…
Birden Fazla Hareketli Suçlar: Tipikliğin gerçekleşmesi için birden fazla hareketin gerçekleşme şansı aranmış ise birden fazla hareketli suç söz konusu olur.
Sırf/Salt Hareket (Neticesi Hareketle Bitişik Suç) Suçu: Dış dünyada bir değişiklik anlamında ayrı bir neticenin gerçekleşmesinin aranmadığı suçlardır. Bu suçlarda tipiklik kanunda tanımlanın hareketin yapılmasıyla birlikte gerçekleşmektedir. Örneğin; hakaret, tehdit suçu.
Tehlike Suçu: Suçun konusu üzerinde zarar tehlikesinin meydana gelmesinin netice olarak yeterli sayıldığı suçlardır.
Zarar Suçu: Hareketin yönelmiş olduğu konuda bir zararın meydana gelmiş olmasının arandığı suçtur.
Ani Suç: Hareketten doğan neticenin devam etmeyip derhal sona erdiği suçlardır. Tipte yer alan tüm unsurların gerçekleşmesi ile birlikte, suç hem tamamlanmakta ve hem de sona ermektedir.
Kesintisiz Suç: Hareketten doğan neticenin bir süre devam ettiği suçlardır. Kesintisiz suçlarda ya hukuka aykırı bir durum ortaya çıkmakta ya da hukuka aykırı bir durumu önlememe söz konusudur. Kesintisiz suçlarda hukuka aykırı durumun meydana getirilmesi ile birlikte suç tamamlanmakta, hukuka aykırı durumun ortadan kalkmasıyla birlikte de bitmektedir. Bu suçlardan suçun tamamlanması ve sona ermesi anları birbirinden farklıdır. Kesintisiz suçtan söz edilebilmesi için, failin dilediği an neticeye son verebilmek olanağına sahip olması gerekmektedir.
İz Bırakan (Durum Suçları) Suçlar: Netice devam etmediği için ani bir suçtur. Ancak suç devam etmemekte ise de, suç sonucu meydana gelen kötülük devamlılık arz etmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere neticenin devamı ile suçun devamı farklı şeylerdir.
Zincirleme Suç: Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda bir cezaya hükmedilmesidir. Örneğin; bakkal çırağının her gün kasadan 20 lira para çalması.
Bileşik Suç: Bir suç diğerinin ağırlatıcı sebebini oluşturmaktadır. Bu durumda, kendisinde ağırlatıcı sebep bulunan suçun niteliğinde ve adında herhangi bir değişiklik gözlenmez. Ancak artık bu suçun basit şekli söz konusudur. Örneğin; konuta yağma suçu. Yağma ve konut dokunulmazlığı ihlali bir arada yapılmaktadır. Ancak sonuçta suçun niteliğinde adı da değişmemektedir. Yağma. Keza suçun ağır hale gelmesine neden olan konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı da ayrıca bir ceza tayini söz konusu olmamaktadır.
Kalkışma Suçları: Cezalandırma bakımından suçun tamamlanmamış veya teşebbüs aşamasında kalmış olması arasında ayrım gözetilmeyen suçlara kalkışma suçları denir.   
Alternatif Nedensellik: Alternatif nedensellikte birden fazla neden, birbirinden bağımsız olarak tek başına neticeyi gerçekleştirmektedir. Şart teorisine göre, bulunmaması durumunda neticenin gerçekleşmeyeceği şatlardan her biri netice bakımından nedensellik değerine sahiptir. Bu nedenle de davranışın, neticenin gerçekleşmesi bakımından birden fazla şarttan biri olması veya neticenin gerçekleşmesini çabuklaştırması veya kolaylaştırması yeterlidir.
Kümülâtif Nedensellik: Kümülâtif nedensellikte, birbirinden bağımsız birden fazla şart bir araya gelerek neticeyi gerçekleştirmektedir.
Varsayılan Nedensellik: Eğer başka bir sebep aynı anda neticeyi gerçekleştirecekti ise, varsayılan nedensellikten söz edilir. Şart olmasaydı, zaten bir başka şartın neticeyi gerçekleştirecek olması, o şartın nedensellik değerini ortadan kaldırmaz. Burada fiilen gerçekleşen neden göz önünde bulundurulur.
Öne Geçen Nedensellik: Hareketten önceki bir başka şart, hareketin önüne geçmekte ve önceki hareketten bağımsız olarak neticeyi gerçekleştirmektedir.
Tipiklikte Yanılma (TCK m. 30/I): Tipikliğin objektif nitelikteki unsurlarına yönelik olup kastı ortadan kaldırır. Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Tipiklikte yanılma, tipikliğin objektif nitelikteki unsurlarına aittir. Yani, dışarıdan algılanabilir konu ve olgular yanında, manevi olgular, düşünce dünyasındaki olay ve olgulardır. Tipiklikte yanılma, tipte yer alan herhangi bir unsura ilişkin olabilir.
Haksızlık Yanılması (TCK m. 30/IV): Norm düzeyinde bir yanılmadır. Bu tür bir yanılmanın konusu, fiilin haksızlığıdır. Haksızlık yanılması fiilin haksızlığı ile ilgilidir ve kusuru ortadan kaldırır (kaçınılmaz olması durumunda). İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi cezalandırılmaz.
Sapma: Fail, suçu, asıl gerçekleştirmeyi düşündüğü konu üzerinde gerçekleştirmek istemekte, ancak seçilen aracın yetersizliği veya kullanma hatası yüzünden ya da başka bir nedenle, istediği konu dışında aynı değerdeki başka bir konu üzerinde gerçekleştirmektedir.
 
           
            İstenmeyen, fakat yapılan hareket dolayısıyla zorunlu olarak gerçekleşecek olan neticelerin de kasten işlenmiş olduğunu kabul etmek gerekir.
            Fail hareketi yaparken istediği netice yanında daha başka neticelerinde gerçekleşebileceğini düşünür ve gerçekleşmesi halinde bu neticeleri de kabul etmiş olabilir. Burada da faildeki olası kast sebebiyle, neticenin faile yüklenmesi gerekecektir. İstenilen netice yanında daha başka neticelerin de gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmekle beraber, bunların gerçekleşmesi istenmemiş olabilir. Gerçekleşen bu istenmeyen neticelerden fail bilinçli taksir dolayısıyla sorumlu olur.
            Fail gerçekleştirdiği netice yanında daha başka neticelerinde gerçekleşebileceğini düşünebilmesi ve bunları öngörmesi gerekirken öngörmemiş olabilir ki, burada da istenmeyen neticeler bakımından bilinçsiz taksir ile sorumluluğu kabul edilmelidir.
 
MEŞRU SAVUNMA (TCK m. 25/I) VE ZORUNLULUK HALİ (TCK m. 25/II) ARASINDAKİ FARKLAR
1- Meşru savunma ile zorunluluk hali arasındaki en önemli fark, saldırı veya tehlikeden korunma hareketinin yöneldiği kişi bakımındandır. Meşru savunmada savunma, saldırgana karşı yapılırken; zaruret halinde, zaruret halinde bulunan kimse, tehlikeye gerçekleştirene değil de, “olayla herhangi bir ilgisi bulunmayan kusursuz kişiye” yönelmektedir.
2- Meşru savunma ile zorunluluk hali arasındaki önemli farklardan biri de, saldırının veya tehlikenin niteliği bakımındandır. Hâlbuki zorunluluk halinde “haklı veya haksız olarak nitelendirilme imkânı bulunmayan bir tehlike” vardır.
3- Meşru savunmada bir insandan kaynaklanan saldırı söz konusudur. Zaruret halinde ise bir tehlike söz konusu olup, bu bir doğa olayından, bir hayvandan ya da insan hareketinden kaynaklanabilir.
4- Bir diğer fark, saldırı veya tehlikeye sebebiyet verme noktasındadır. Meşru savunmada bir hakkın kullanılabilmesi için, savunmada bulunanın kusursuz olması şart değildir. Kusurlu hareket eden kural olarak meşru savunma hakkını kaybetmez. Buna karşılık zaruret halinde meydana gelen tehlikeye bilerek sebebiyet verilmemiş olması gerekir.
5- Meşru savunma ile zaruret hali arasındaki farklardan biri de, korunan yarar ile zarar verilen yarar arasında bir oran bulunması zorunluluğunun olup olmaması noktasındadır. Meşru savunmada kural olarak böyle bir oranın bulunmasının gerekli olmadığı bilinmektedir. Elbette bu oranda göz önünde bulundurulacak ise de önemli olan saldırının şiddeti, yoğunluğudur. Zaruret halinde ise tehlikeden kurtulmak isteyen kişi, tehlikenin oluşturulması hususunda hiçbir kusuru olmayan üçüncü kişilere zarar verebildiği için, tehlikeden kurtulmak isteyenin kurtulmak istenen hakkın değeri ile zarar verdiği değer arasında bir oran aramak zorunludur. Korunan yararın değeri, zarar verilen değerden daha yüksek olmalı ya da en azından bu değerler eşit bulunmalıdır.
6- Meşru savunmada saldırgana verilen zararın tazmini mükellefiyeti bulunmadığı halde, zaruret halinde işlenen fiilin hedefi tehlikeyle bağlantısız olan, masum kişiler olduğundan ve zaruret hali sadece kusurluluğu kaldıran bir sebep olduğundan tazminat mükellefiyeti bulunmaktadır.[1]
7- Meşru savunmada saldırıya uğrayana, kaçma yükümlülüğü yüklemez ise de, zorunluluk halinde kaçmak suretiyle tehlikeden korunma imkanı varsa, fail zorunluluk halinden faydalanamaz.
 
KİŞİLERE KARŞI SUÇLAR
A.HAYATA KARŞI SUÇLAR
1.KASTEN ÖLDÜRME SUÇU (TCK m.81vd)
Tck md 81 kasten öldürme suçunun temel biçimini düzenlemekte, m82 ise nitelikli hallerine yer vermektedir.
a.korunan hukuksal yarar: kasten öldürme suçlarında korunmak istenen hukuki yarar,yaşama hakkı buna karşılık maddi konu yaşayan bir insandır.bu yönüyle söz konusu hükümler herkesin yaşama hakkını güvence altına alan Anayasa m.17/1 ve AİHS m.2 de yer almıştır. Yaşam hakkının aynı zamanda toplumsal değer olması,kişinin bu hak üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesine engel olmaktadır.
b.fail ve mağdur:
ba.fail: herkes bu suçun faili olabilir. Bununla birlikte fail ile mağdur arasındaki belirli bir dereceye kadar olan yakın akrabalık ilişkisi cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli bir haldir.
bb.mağdur: suçun maddi unsurunu oluşturan hareketin gerçekleştirildiği sırada yaşıyor olmak koşuluyla herkes bu suçun mağduru olabilir. Bura da önemli olan husus yaşamın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğidir.
                TCK’ya göre yaşam doğumla başlar. Peki bu doğum anı nasıl belirlenecektir. Doğum anı normal doğumlarda doğum sancılarının başladığı an, sezaryen doğumlarda ise karnın açıldığı an olarak kabul edilmektedir. Yani tmk da kabul edilen tam doğuma gerek yoktur.
                Çocuğun ucube olması , ciddi deformasyonlara sahip olması , yaşama yeteneğine sahip olmaması bu açıdan önem taşımaz. Bu bakımdan yaşatmaya değmez görülen yeni doğan bir çocukta bu suçun mağduru olabilir. Önemli olan çocuğun doğumdan sonra kısa bir süre yaşamış olmasıdır.
                Kasten öldürme ve çocuk düşürme suçları gerek korunan hukuksal yarar gerekse suçun konusu bakımından birbirinden ayrılır. Buna göre çocuk düşürme suçları doğmamış bir kişiye yönelikken,kasten öldürme suçunda ise doğmuş bir kişi söz konusudur. Hamile bir kadın çocuğunu düşürmesi için darp edilirse tck m99/1 deki çocuk düşürtme suçu oluşur. Şayet böyle bir kasıt olmaksızın bu fiil işlenirse ve bunun neticesi olarak çocuk düşerse 87/2 deki kasten yaralama suçunun nitelikli hali oluşur. Kadının gebe olduğu bilinmiyorsa veya bilinmekle birlikte netice olarak çocuğun düşmesi öngörülebilir değilse burada ise fail sadece kasten yaralamadan sorumlu olur.
                İnsan yaşamının ne zaman sona ermiş sayılacağı hususunda öğretide tartışma vardır. Bugün öğretide hakim olan görüş beyin ölümün gerçekleşmesidir. Beyin fonksiyonları geri döndürülemeyecek derecede harap olmuş bir kişi hukuksal açıdan ve tibbi açıdan ölü sayılmıştır. Kişinin diğer sistemlerinin çalışıyor olması bir önem taşımayacağı gibi kasten öldürme suçu yaşayan bir insana karşı işlenebileceğinden hekimlerin böyle hastaların fişini çekmesi kasten öldürme suçunu oluşturmaz.
                Kasten öldürme suçu yaşayan bir kişiye karşı işlenebileceği için ceset bu suçun konusunu oluşturmaz. Öldürülmek istenen kişi önceden ölmüşse burada elverişsiz teşebbüsten söz etmek gerekir.
                Bu suçun faili ve mağduru aynı kişi olamaz. Bununla birlikte öldürmeye yönelik hareketin bizzat mağdura yaptırılması durumunda dolaylı faillik söz konusudur. Ör: bir kişiyi silah zoruyla intihara sevk etmek. Bizim kanunumuz intihara yönlendirmeyi de ayrıca cezalandırma yoluna gitmiştir. Nitekim tck m84/4 te bu belirtilmiştir. Buna göre:’işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.’ Burada kasten öldürme bakımından özel bir dolaylı faillik söz konusudur.
c.maddi unsur:bir başkasının yaşamını yoketmeye yönelik herhangi bir hareket bu suçu oluşturabilir. Bu bakımdan kasten öldürme serbest hareketli bir suçtur. Hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Şart teorisine göre fail ölüm neticesinin gerçekleşmesi için mutlak olan bir şartı yerine getirmiş ise nedensellik bağının bulunduğu kabul edilir.
                Failin mağdurun yaşamını uzatmaya yönelik hareket’ gerçekleştirmemesi durumunda da bu suç oluşur. Bu özellikle hekimin hastaya müdahale etmemesi durumunda gündeme gelir. Bununla birlikte böyle bir durumda failin neticeyi önleme hukuksal yükümlülüğü altında olması aranır. Zamanında yapılan müdahale ile hastanın yaşamı büyük bir olasılıkla uzatılacağı kabul edilebiliyorsa,hekimin bu suçtan dolayı cezalandrılması yoluna gidilmelidir.
                Suçta kullanılan araç önemli değildir. Ölüm neticesini gerçekleştirmeye elverişli her türlü araçla bu suç işlenebilir. Kullanılan araç manevide olabilir yeter ki kullanılan araçla gerçekleşen ölüm neticesi arasında nedensellik kurulabilsin ve geçekleşen ölüm faile isnat edilebilsin.
                Kasten öldürme suçunun ihmali hareketle işlenmesi durumunda da tck m.82’de öngörülen nitelikli haller uygulama alanı bulur. Söz gelimi oğlunun yaşamını kurtarmak için kan nakli yapılmasını isteyen doktora engel olan kişi icrai bir hareketle kasten öldürme suçunu işlemiş sayılır. Burada yalnız şu vurgulanmalıdır. İhmali suçun faili herkes olamaz. Bu anlamda faile özgü bir suç burada gündemdedir. Fail hukuki yükümlülük altında olmalıdır. Söz konusu yükümlülüğün kaynağı kanun,sözleşme veya failin önceki yükümlülüğüne aykırı tehlikeli davranışı olarak ortaya çıkabilir. Bundan başka failin ölüm neticesini önleme olanağına da sahip olması gerekir. Bunun için sübjektif ölçülere bakılmalıdır. Ayrıca faile bu netice arasında uygun illiyet bağı mevcut olmalı ve faile bu davranışı objektif olarak isnad edebilmemiz lazımdır. Şayet sonradan eklenen sebepler tek başına söz konusu neticeyi gerçekleştirmeye elverişli ise artık fail bu meydan gelen netice sebebiyle sorumlu olmaz. Objektif isnadiyet: YÖNLENDİREBİLİRLİK , EGEMEN OLABİLİRLİK , NEDENSELLİK.
d.manevi unsur: kasten öldürme suçunda genel kast yeterlidir. Burada kast doğrudan olabileceği gibi olası kastta olabilir. Eğer fail hareketinin tipik neticeyi gerçekleştireceğini ciddi olarak öngörüyor ve bu neticeyi kabulleniyorsa olası kasttan söz edilir. Olası kast ve bilinçli taksir ayrımı yapılmalıdır. Genel olarak fail neticenin meydana geleceğini mümkün görmüş ancak kendisi tarafından asıl istenen neticeye erişmek için ölüm neticesini göze almış ve buna rağmen hareket etmişse olası kast ; eğer fail ölüm neticesinin gerçekleşeceğini mümkün görmüş ancak herşeyin yolunda gideceğine güvenip hareket etmişse o zaman burada da bilinçli taksir vardır. Ceza tayin edilirken failin kastı çok önemlidir eğer fail yaralamak için eylemini gerçekleştirmiş ama bu yaralama eylemi sonucunda ölüm gerçekleşmişse bu durumda sorumluluğu yaralamaya yöneliktir. Bununla birlikte eğer bu ağır neticenin gerçekleştirebileceğini öngörmüş ise en azından taksir düzeyinde kusuru varsa neticesi yüzünden ağırlaşmış yaralama suçundan dolayı cezalandırılır. Failin kastı durumunda şüphe olursa fail lehine yorum yapma yoluna gidilecektir.
                Failin asıl elde etmek istediği neticeye zorunluluk bağı ile bağlı bulunan, onun maksadını oluşturmasa da, hareketin yapılması durumunda zorunlu olarak gerçekleşen bu diğer neticeler bakımından da, isteme unsuru gerçekleşmiş sayılır, doğrudan kast söz konusu olur. Sapma durumunda fail haksız tahrik durumunda indirimden yargıtayın yeni kanun zamanındaki uygulamasıyla yararlanması yolu kapatılmıştır.
e.hukuka aykırılık unsuru:kasten öldürme kanunun verdiği yetkiye dayanarak gerçekleşmiş ise hukuka aykırı değildir. Burada silah kullanma yetkisinin ve kimlerin silah kullanabileceği düzenlenmiştir.(PVSK). Silah kullanılmasını, önlemek istenen tehlikenin ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Bu durumlarda dahi kişiye en az zarar verecek şekilde bu silahın kullanılması gerekmektedir. Silah kullanma ultima ratio (son çare) olarak olayda uygulanmalıdır. Tartışılması gereken bir diğer konu da meşru savunma halinde özellikle salt mülkiyeti korumak için yapılan öldürme fiillerinde durum ne olacaktır. Meşru savunma açısından herhangi bir hak korunabileceği söylenmişken burada meşru savunmada aranan oran ilkesine aykırı bir davranış hukuka aykırı olacaktır. Bununla beraber meşru savunmada mazur görülebilecek heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş olan bir sınır açılması söz konusuysa sınırın aşılması her halde kasıtlı değilse fiil hukuka aykırı sayılabilir. Diğer bir hukuka uygunluk nedeni de ilgilinin rızasıdır. Yaşam üzerinde serbestçe tasarruf edilebilir nitelikte bir hak olmadığı için ilgilinin rızası bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz. Ötenazi, tıbben şifasız ve kurtuluşu olanaksız bir hastalığa yakalanan ve acı çeken bir kimsenin acılarını dindirmek amacıyla öldürmek veya ölümünü çabuklaştırmaktır. Ötenazinin öldürmeden farkı sadece hekim tarafından işlenebilmesidir. Yine intihara yönlendirmede intihar kararı alan kişi bizzat eylemi yapmakta iken ötenazide bir başkası eylemi gerçekleştirmektedir. Mağdur, ölümünü veya ölümünün çabuklaştırılmasını talep etmiş olsa bile, bu durum faili kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırmayı engellemez. Buna karşılık onurlu ölme hakkına ve hasta hakları yönetmeliği m.14’te öngörülen hekimin hastanın acılarını dindirme yükümlülüğüne dayanarak dolaylı ötenazinin cezalandırılmaması gerekir.
f.nitelikli haller: bu maddedeki nitelikli haller seçimlik olduğu için olayda birden fazla nitelikli halin gerçekleşmesi durumunda iki ayrı ceza değil tek bir ceza verilip ceza ağırlaştırılacaktır.
1.suçun tasarlayarak işlenmesi: bu konuda iki teori vardır. Bunlardan ilki soğukkanlılık teorisidir. Bunun iki unsuru vardır :
                                               -suç işleme kararı ile hareket zamanı arasında bir zamanın geçmiş olması
                                               -failin soğukkanlılıkla hareket etmesi
İkincisi ise plan kurma teorisidir, bununda iki unsuru vardır : birincisi suç işleme kararı ile hareket zamanı arasında bir zamanın geçmiş olması ve ikincisi ise bu geçen zaman içinde failin suç işleme araçlarının seçip, suçu nasıl işleyeceğini planlamasıdır.
                Suç işleme kararı koşula bağlıysa tasarlamadan söz edilemez. Buna karşılık icra anı koşula bağlı olabilir. Yargıtay’a göre haksız tahrik ile tasarlama aynı olayda bir arada bulunabilir. Ancak burada bir suçta tasarlama var diyebilmemiz için dikkat edilmesi gereken iki unsur vardır.
-kronolojik unsur: öldürme kararı ile bunu gerçekleştirmesi arasında belli bir süre geçmelidir. Bu süre alınan kararı düşünmeye yetecek bir süre olmalıdır.
-ideolojik/psikolojik unsur: failin ruhi dünyasında, sabit ve geri dönüşü olmayan nitelikteki suç işleme kararlılığı süregelmeli ve kesin olmalıdır.
2.suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi: salt insan yaşamının ortadan kaldırılmasından duyulan zevki tatmin etmek canavarca his olarak kabul edilmektedir. Ölüm neticesini gerçekleştirmek bakımından zorunlu olmayan ve sırf mağdura acı ve ıstırap vermek için yapılan hareketler eziyet çektirme sayılmaktadır. Buruda bir sorun karşımıza çıkmaktadır. 82/4 ile 95/4 ayrımını yapmak gerekmektedir. Bu ayrımı yaparken failin kastı çok önemlidir. Eğer failin kastı öldürmeye yönelikse 82/4 uygulanır. Fakat failin kastı eziyet çektirmeye yönelik olupta mağdur bu eziyet sonucunda ölürse bu durumda failin kastı eziyet etmek olduğundan sorumluluğu 95/4 tendir.
3.suçun yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer,biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle işlenmesi
4.suçun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi: burada failin yanılması durumunda başka bir kişi zannedip kardeşini öldürürse bu yanılmasından yararlanacak nitelikli hal onun için uygulanmayacaktır. Yine iştirak halinde işlenen suçlarda, nitelikli hal , yalnızca kendisinde bu neden bulunan suç ortağı için geçerli olacaktır. Ayrıca burada kanun üst soy veya altsoy ilişkisi bakımından bir ayrıma gitmemiştir. eş tmk anlamında kurulan ilişkiyi ifade etmektedir. Bu ilişkinin suçun işlendiği sırada devam ediyor olması gerekir. İmam nikahlı evlilikler yok hükmünde olduğu için bu nitelikli hal uygulanmaz. Kardeşler konusunda hem annenin hem de babanın bir olmasına gerek yoktur.
5.suçun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi: çocuk deyiminden anlaşılması gereken, suçun maddi unsurunu oluşturan öldürmeye yönelik hareketin gerçekleştirildiği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kişidir. Beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiden anlaşılması gereken: sakatlık, aşırı yaşlılık, uyku hali, bilinçsizlik, görme özürlü olma, narkoz, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde bulunma anlaşılmalıdır. Ayrıca bu durumların yanında bu nitelikli halin uygulanabilmesi için mağdurun kendini savunamıyor olması da gerekir.
6.suçun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi: burada sadece kadının gebe olması yeterli değildir. Ayrıca gebe olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Yani nitelikli halin uygulama alanı iyice daraltılmış olmaktadır. Örneğin fail olası kastla bu suçu işlerse bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.
7.suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi: tck md.6 da kimlerin kamu görevlisi sayılabileceği belirtilmiştir. Salt mağdurun kamu görevlisi olması nitelikli halin uygulanması için yeterli olmayıp, aynı zamanda suçun mağdurun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmiş olması da gerekir.
8.suçun bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak veya yakalanmamak amacıyla işlenmesi: burada kasten öldürme suçu araç diğer suç ise amaçtır. Amaç suç ile araç suç olan kasten öldürme açısından bileşik suçtan söz edilebilmesi için aranan koşul diğer suçun kanunda açıkça böyle bir ilişkiye gireceğinin gösterilmesi lazımdır. Bu olmadığı için ikiside cezalandırılır.                                      
9.suçun bir suçu işleyememekten duyulan infialle işlenmesi: suçun işlenmesine engel olmak isteyen kişi öldürüldüğü zaman gündeme gelir. İşleyememekten söz edildiği için amaç suçun icra hareketlerine başlanılmış ancak henüz tamamlanmamış olması gerekir.
10.suçun kan gütme saikiyle işlenmesi: kan gütme, failin önceden öldürülen bir kişinin intikamını almak için ilk öldürme fiilinin ortaya çıkardığı öfke ve üzüntünün etkisinden kurtularak öldüren kişi veya onun mensubu olduğu aileden ya da gruptan bir veya birden fazla kişiyi görev bilinciyle öldürmesidir. Burada amaç kan davalarını önlemektir. Yargıtay ölçütlerine bakılacak olursa kan gütme saikiyle bir kişinin bir kişiyi öldürmesi mümkün görünmemektedir. Kan gütme saikinin olduğu yerde zaten tasarlama da olacağından bu nitelikli halin olmasının zaten pek bir faydası yoktur.
Yargıtayın bu konudaki görüşleri için bk.teorik ve pratik ceza özel hukuku,m.ruhan erdem sy 171-173
Kan gütmenin bir nitelikli hal olarak kabul edilmesi nedeniyle haksız tahrik ve kan gütme bir arada uygulanamaz. Bununla birlikte olayda kan gütme saikinin olması takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına da engel değildir.
11.suçun töre saikiyle işlenmesi: töre saiki, bir töreyi yerine getirmek adına aile meclisi tarafından alınan bir öldürme kararına dayanarak namus temizlemek amacıyla öldürme olayının gerçekleşmesidir. Fakat kan gütme saikinde belirttiğimiz gibi burada da tasarlamanın olduğu aşikardır. Burada yapılması gereken bir ayrımda töre saiki ile namus saiki arasındadır. Namus saiki daha geniş bir kavramken, töre saiki gerek aile meclisinden çıkması gerekse koşulları yüzünden bireysel niteliktedir. Yargıtay önceleri namus saikiyle olaylara yaklaşırken son zamanlarda bunun içeriğini daraltmıştır. Töre saiki ile haksız tahrik aynı olayda birleşemez zira haksız tahrikin unsuru olan haksız fiil burada yoktur. Sapma sonucunda kast edilenden başka bir kimse öldürülecek olursa bu nitelikli hal yine de uygulanmalıdır.  
Uygulamada hakimleri en çok zorlayan konu; somut olayda, kasten yaralama suçu mu, kasten öldürmeye teşebbüs suçu mu oluşmuştur.? Bu durum failin kastının belirlenmesi ile ilgilidir. Yargıtay bu konuda, olay öncesi, olay sırası, olay sonrası bütün koşulları birlikte değerlendirip sonuca ulaşmaya çalışıyor. Olay öncesi: Acaba, faille mağdur arasında öldürmeyi gerçekleştirecek bir husumet var mı, yok mu? Ama tek başına bu husumet kastı belirleyemez. Diğer kriterlerle de bunu desteklemek lazım. Olay Sırası: kullanılan aracın türü ve etki mesafesi gözönünde bulundurulur. Makinalı ile ateş etmişse, kastım yaralama idi diyemez veya iki araçtan birini tercih etme durumunda, en fazla zarar vereni seçmişse, kast öldürmeye yönelik diyebiliriz. Somut olayda aracın(silahın) tecihi yanında kullanma biçimi de önemlidir. Mesela, bir kez mi 7 kez mi ateş etmiş. Ama bir kez ateş de tek başına belirleyici değil; niye bir kez ateş etmiş ona bakılır. Acaba zorlayıcı engeller yüzünden mi bir kez ateş etmiş. Varsayalım ki, 5 kez ateş etme imkanına sahipken 1 kez ateş etmiş. Bu bazen nasıl olsa neticeyi aldım düşüncesinden de ileri gelebilir. (kafasına sıkmış). Özellikle kesici ve delici aletlerin nasıl kullanıldıkları da önemli. Bıçağın kullanılış biçiminden de kastı tayin edebiliriz. Birden fazla ama yüzeysel bıçak darbesi şeklinde bıçağı kullanmak da var, doğrudan doğruya saplamak da. Vücutta meydana getirilen yaraların yeri ve derinliği de bir başka kriter. Özellike yeri çok belirleyici. (belden aşağı-belden yukarı). Üç bölge Yargıtayca tehlikeli bölge addediliyor: kafa, göğüs boşluğu, karın boşluğu. Özellikle bu bölgeler hedef alınmışsa, Yargıtay, kastın öldürme olduğunu kabul ediyor. Ama failin özellikle o bölgeleri seçebilme olanağına da sahip olabilmesi gerekiyor. Dolayısi ile hedef kendisine uzak veya mobil olduğu için fail, tesadüfen ölümcül bölgeye tesadüf ettirmiş olabilir. Dolayısıyla tek başına yaranın yeri de kastı tayin etmek için yeterli değildir; o bölgenin özellikle hedef seçilmiş olması lazım. mesela; bıçağı, bacağa vurma imkanı varken doğrudan doğruya mağdurun karnına saplayan failin kastı, yaralama olamaz.
Sapmada, fikri içtimaya göre ceza belirlenir. Sapmada, asıl hedefteki kişi bakımından teşebbüs aşamasında kalmış kasıtlı bir suç diğer gerçekleşen netice bakımından ise tamamlanmış takisrli bir suç oluşur.
g.görünüş biçimleri: bu suça teşebbüs mümkündür. Olası kastta ise öğretiye göre teşebbüs hükümleri uygulanmaz. Tck uygulaması bakımından kasten öldürme suçunda gerçek içtima kuralları uygulama alanı bulacaktır. Burada zincirleme suç kurallarının uygulanması pek de olası görülmemektedir. Zaten 43/3 e göre bu suçta zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. İştirak konusunda birlikte faillik gündeme gelebilir. Ayrıca yardım etme, azmettirme gibi kurumlarda bu suç için geçerlidir.
                    Birlikte Faillik
 
 
                                               Sübjektif unsur                                objektif unsur
                               -fiile birlikte işleme kararı alma                -fiili birlikte işleme
 
2.İntihara Yönlendirme Suçu (TCK m.84): İntihar suç olmadığına göre, intihara iştirak edeni de iştirakte bağlılık kuralı gereği cezalandırmak mümkün olmaz. Yani, suça iştirakten söz edebilmek için, ortada, kasten ve hukuka aykırı, tipe uygun bir fiilin bulunması zorunludur. İşte o nedenle bir kişinin intiharına yardım etmeyi kanun bağımsız bir suç olarak düzenlemiştir. Ancak intihara yönlendirme bir netice suçu oladığı için suçun oluşmasında neticenin gerçekleşmesi zorunluluğu aranmaz. Bu cezanın ağırlaştırılması sebebidir.
Bu suçta korunan hukuksal yarar yaşama hakkıdır. Ayrıca burada kasten öldürmenin nitelikli halleride uygulanmamalı.
a.maddi unsur: bu suçta 4 tane seçimlik hareket düzenlenmiştir.
-azmettirme     -yardım etme     -teşvik etme     -intihar kararını kuvvetlendirme
Bir kişi cebir, hile , tehditle intihara sevk edilmişse burada artık kasten öldürme suçu söz konusudur.
Birinin intiharına sadece engel olmamak bu suçu oluşturmaz. Bununla birlikte bu kişi hukuksal yükümlülük altında ise bu durumda garantörse ihmali bir hareketle kasten öldürme gündeme gelebilir.
İki sevgili birlikte intihara kalkışıyor ve biri ölmüyor. Sağ kalanın durumu ne olacak, doktrine göre, birlikte intihar kararı alanlardan sağ kalanı cezalandırmak mümkün olmaz. İntihara yardımda, taksir derecesinde taksir derecesinde bir kusurun olması yeterli.Failin ölüm neticesini isteyip istememesi önemli değildir.
İntihara özendirici nitelikte yorum, haber, yayın yapılması hali, m.84/3 te ele alınmış. Burada kastedilen, belli bir kişiyi değil, toplumun geneline yönelik bir teşvikin varlığı. Buradaki alenilikle, belirsiz sayıdaki kişilere çağrı katediliyor.
b.nitelikli haller: kasten öldürmedeki nitelikli hallerin burada uygulanmayacağını söylemiştik. Burada intiharın gerçekleşmesi durumunda cezanın ağırlaştırılacağı 84/2 de öngörülmüştür. Ayrıca 84/4 te işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri inrihara sevk edenler ve cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler bakımından tck 82deki nitelikli hallerin uygulanması mümkün olmalıdır.
c.özel görünüş biçimleri: bu suça kural olarak teşebbüs mümkün değildir. Ancak 84/4 e dolaylı fail olarak katılmak mümkün gözükmektedir. Yine içtima açısından tck84/4 bakımından gerçek içtima hükümleri uygulanmalıdır.
3.Taksirle Öldürme(TCK m.85): fail öngörülebilir ve önlenebilir ölüm neticesini öngörmediği için gerçekleşen ölüm neticesi yüzünden sorumlu tutulmaktadır. Buradaki durum özen yükümlülüğüne aykırılıktan dolayı failin sebep olduğu ölüm neticesidir. Bu yükümlülüğe aykırılık birden fazla kişinin ölümüne neden olsa dahi fail, ayrı ayrı taksirle öldürmeden sorumlu tutulmaz. Ama cezası ağırlaştırılır. Arbası ile hızla giderken başka bir araca çarpıp iki kişinin ölümüne neden olan fail, iki ayrı taksirle öldürme suçu işlemiş olmaz. Ama cezası ağırlaşır.
Yapılan davranış ile netice nedensel olamalıdır. Ihmal edilen hareket yapılmış olasaydı, neticenin gerçekleşmemesi olasılık dahilinde ise davranış nedenseldir.
 Taksir nedir? Fail, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesidir. Herkes tarafından öngörülebilecek bu ölüm neticesini öngörmemiş olmasıdır. Özen yükümlülüğünün kriterleri her somut olayın kendi özelliğine göre tecrübi bilgiler esas alınarak çıkartılır. Öngörülebilirlik, sorumluluğun sınırını oluşturur. Öngörülmez bir netice söz konusu ise işte o zaman durum değişir. herkesin öngörebileceği neticeyi fail de öngörmüşse bilinçsiz taksir değil; bilinçli taksir oluşur. Yani fail, bu neticeyi öngörmüş ama her şeyin yolunda gideceğini sanmışsa neticenin gerçekleşmeyeceği güveni ile hareket etmişse bilinçli taksirden söz ederiz. Fail bu gibi durumlarda şansına güvenir. Sıfır mesafeden araba sollamak gibinot: taksirli suçlarda teşebbüs olmaz.
Örneğin:bir sağlık personeli ihmali nedeniyle bir hastanın ölümüne yol açarsa m257/2 deki görevi kötüye kullanma değil duruma göre m83 veya 85 ten sorumlu tutulur.
taksirin koşulları:
1.objektif dikkat ve özen yükümlülüğü ihlali
2.öngörülebilir bir netice
3.nedensellik ve objektif isnadiyet
4.kusur
Taksirli suç bakımından da netice ile failin davranışı arasında nedenselliğin kurulması gerekir. şart teorisi burada da geçerli. Objektif isnadiyet taksirli suçlarda ayrı bir özellik gösterir. Şöyleki, fail dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etmiş olsa idi, bu netice yine de gerçekleşirdi diyorsak, bu netice ile failin hareketi arasında neden sonuç ilişkisi kurmak ve neticeyi objektif olarak faile isnat mümkün olmaz. Taksirli suçlar ele alınırken “kusur” da ele alınacak. Talsirli suç tespit edilirken failin eğitim durumu, yetekleri bilgi ve becerileri dikkate alınacak. Özen yükümlülüğüne uygun hareket edip etmediğine dair kullanılan ölçüt objektif iken, kusurla ilgili ölçüt, subjektiftir. Kusurda fail esas alınır, onun bilgi beceri ver yeteneği acaba neticeyi önleyebilir miydi diye bakılır.
Bu taksirli davranıştan dolayı gerçekleşen netice, faili cezalandırmayı gerekli kılmayacak şekilde failin durumunu ağırlaştırıyorsa, o zaman fail sorumlu tutulamaz. Yani fail ile ölümüne sebep olduğu kişiler arasında bir ailevi ilişki varsa fail zaten mağdur olmuştur 22/son, bu nedenle faile bir de ceza verilmez. Bilinçli taksirle ölüme neden olmuşsa cezada indirim yapılır.
B.VÜCUT DOKUNULMAZLIĞINA KARŞI SUÇLAR
1.KASTEN YARALAMA (TCK m.86): bu suçta korunan hukuki yarar beden bütünlüğüdür. Beden bütünlüğünün hem fiziki hem de psikolojik yönü vardır. bu suçun oluşması için yapılan hareket vücuda acı vermeli, sağlığı bozmalı, veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmalıdır. Bunlar seçimlik hareketlerdir bu suçun işlenmesi bakımından.
Kasten yaralamada dolaylı faillik olabilir; örneğin, almanyada gerçekleşen bir olayda, kasap çırağını cezalandırmak için onun domuz bağırsağı yemesine neden olmuş.
a.maddi unsur: Hareketin vücuda acı vermesi lazım, vücuda yapılan bu müdahale belli bir önemlilik boyutuna ulaşmalıdır. Vücuda yapılan etki, basit tıbbi müdahele ile giderilibiliyor ise, ceza indirilir. Yargıtay tokat atmayı kasten yaralama suçu olarak değerlendirmiyor.
Sağlığı bozma, illa bir hastalıkk oluşması demek değil, beden mekanizmasının bozulması, sağlığın bozulmasıdır, hastalık oluşması nitelikli halidir.
Bazı kamu görevlilerinin zor kullanma yetkilri vardır, bunlar sınırı aşarsa, kasten yaralama hükümlerine tabi olurlar. Ama suç, kasten yaralama değil, yetkide sınırı aşmadır.Mağdur, kamu görevlisi de olabilir. Bu durumda işlenen suçla yerine getirilen kamu görevi arasında nedensellik olmalıdır.
b.nitelikli haller:Suçun silahla ,işlemesi nitelikli haldir. Hayvan silah değildir. Taş, sopa, özel bir tehlike oluşturmuşsa silahtır. Örneğin otomobil silah değildir ama, silah olarak kullanılabilir. Birisinin kafasını duvara vurursa duvar silah olur mu, hayır, silahın taşınır olması gerekir. yargıtay, aletin kendi foksiyonu ile kullanılması durumunda o aleti silah kabul ediliyor mesela, tabancanın kabzası ile vurmak olayda silah kullanılmış anlamı taşımıyor. Yargıtay, otomobili, çay bardağını silah saymamış. Bir aracın silah sayılıp sayılmaması, somut olaydaki kullanım biçimine bakarak anlaşılır. Vücut bizatihi silah değildir.
Kasten yaralamadan dolayı ölüm neticesi meydana gelmişse, bunun neticesi itibari ile ağırlaşmış suç sayılması için yani kasten adam öldürmek sayılmaması için; failin kastının yaralamaya yönelik olması gerekir. neticenin de öngörülebilir bir netice olması lazım ve failin bu netice itibari ile taksiri olması lazım. öngörü sınırlarının ötesinde olan bir netice faile yüklenemez. Yani yaralama sonucunda meydana gelen ölüm neticesi faile objektif olarak isnat da edilebilmeli. Mesela, kişi eşini dövmüş ve dayak yiyen eş, canından bezmiş ve kendini balkondan atarak intihar etmiş veya basit bir yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olabilir. Kronik kalp hastası ile failin arasında tartışma meydana geliyor, fail, onu yakasından tutup sağa sola çektiriyor. Ama kalp hastası yığılıp kalıyor ve ölüyor. Faili nasıl cezalandıracağız bu durumda, 87/4 (yaralamanın ölümle sonuçlanması) burada uygulanmaz, çünkü kanun basit yaralama sonucunda meydana gelen öldürme suçunun nasıl cezalandırılacağının cevabını vermiyor. Nitelikli yaralama sonucunda oluşan ölüm neticesinin nasıl cezalandırılacağını belirtiyor sadece. Öyle ise ne yapacağız, ceza hukukunun genel kriterlerine göre değerlendirme yapmalıyız. Yani neticenin objektif olarak faile isnat edilip edilemeyeceğine bakmalıyız. Hem kasıtlı hem de taksirli suçlar bakımından, neticeden failin sorumlu tutulup tutulamayacağının olmazsa olmaz koşulu objektif isnadiyettir. Bir yumruk attınız, adam yığılıp kaldı, bu durumu Yargıtay taksirle öldürme olarak değerlendiriyor. Oysa taksirli suçların koşullarından bir tanesi neydi, neticenin öngörülebilir olması idi.
Ama yargıtay şöyle bir ayrım yapıyor, sen kişinin bu hastalığını bildiğin halde vurmuşsan, bilinçli taksir vardır, diyor. Bilmeden vurmuşsan bilinçsiz taksirle öldürmüşsün, diyor. Yargıtayın görüşü bu yönde. Ama, öngörülemeyen bir netice için taksirli sorumluluktan söz edemeyiz. O nedenle bu durumda faile kasten yaralamadan ceza verilmelidir. Demek ki, basit yaralamaya dayalı ölüm neticesi meydana geldiğinde failin sorumluluğunu belirlerken, neticenin faile objektif olarak faile yüklenip yüklenemeyeceğine bakacağız. Bu gibi durumlarda çoğu zaman netice faile isnat edilemeyeceği için olsa olsa kasten yaralama suçundan söz edebiliriz. Buradaki kişinin kasten yaralamanın mağduru olmasına gerek yok; kişide sapma nedeni ile yaralama bir başka kişi üzerinde de gerçekleşmiş olabilir. Bu suç, resen kovuşturulur. Ama basit tıbbi müdahaleyi gerektiren bir yaralama ise şikayete bağlıdır. Ama bu basit yaralama silahla gerçekleştirilmişse veya eşe karşı gerçekleştirilmişse, şikayet aranmaz.
c.daha az cezayı gerektiren haller:
-suçun ihmali bir hareketle işlenmesi m.88
-basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek bir etki bırakması m86/2
2.TAKSİRLE YARALAMA SUÇU (TCKm.89): başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması sebebiyle ortaya çıkar. Icrai veya ihmali sekilde işlenmesi mümkündür.
Nitelikli haller: fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olması durumunda kişilerden en az ikisi şikayetçi olmazsa bu nitelikli hal uygulanmaz.(89/2-3) kasten yaralama suçu için söylenen nitelikli haller aynıdır. Fakat 87/3 te kemik kırılması ve çıkığa yer verilmişken taksirle yarlamada yalnızca kemik kırılmasına yer verilmiştir.
 bilinçli taksir hali hariç, taksirle yaralama suçu şikayete bağlı bir suçtur. Yargıtaya göre, taksirle işlenen suçta, bir ölü, bir de yaralı varsa, yaralı şikayet etmemişse sadece ölüm neticesi değerlendirilmelidir.
Taksirli suçlarda teşebbüs söz konusu değidir. Netice gerçekleşmişse fail cezalandırılır. Tabii neticenin ne kadar zaman sonra gerçekleştiğinin suçun oluşması açısından önemi yoktur. Fakat şunu da söyleyelim; hareketin üzerinden ne kadar uzun zaman geçerse o ölçüde neticeyi faile isnat etmek de ortadan kalkar.
Taksirli suçlarda iştirak de olmaz. Birden fazla kişi, özen yükümlülüğüne aykırı davranarak bir suçu gerçekleştirirse her bir özen yükümlülüğüne aykırılık diğerlerinden bağımsız değerlendirilir. Ör: depremle ilgili bir durum; fay hattı geçen yeri imara açmak, iki kat fazla çıkmak, eksik demir kullanmak, bu durumda herbir failin ceza sebebi diğerlerinden farklı değerlendirilecektir. Taksirli suçlarda yan faillik olabilir.
İçtima açısından özellik gösteren nokta nedir, örneğin trafik güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde diyelimki makas atarak araba kullanarak araba sürmek başlı başına bir suçtur. İşte böyle bir tehlikeli sürüşten dolayı bir kişinin ölümüne neden olan fail, hem trafik güvenliğini tehlikeye sokmaktan hem de taksirle öldürmeden mi yargılanacak, Yargıay böyle bir durumda fikri içtimanın yapılacağını söylüyor.
3.İŞKENCE VE EZİYET:
3.1.İŞKENCE(TCK m94): Bu suçlarda failin sıfatı önemlidir; işkence suçunun faili, kamu görevlisi olabilir. İşkence neden suç, çünkü insan onuru, en üstün değerdir, yaşama hakkından dahi daha önde gelir. Bu suçta korunan hukuki yarar insan onurudur. Bu suçta mağdurun gösterdiği rıza geçerli değildir. Çünkü insan onuru dokunulmazdır. Hiçbir gerekçe ile insan onuruna dokunulamaz. Ve hiçbir gerekçe işkenceyi haklı kılamaz. Bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldıracak hiçbir nedenden söz edilemez. Kamu görevlisi bakımından özgü bir suçtur.
İşkenceden dolayı meydana gelen para cezası, kamu görevlisine rücu edilebilir.
İşkence suçunda zamanaşımı yoktur.
İşkence suçu, ihmali bir davranışla da işlenebilir. Bu durum, indirim sebebi de değildir. Hatta işkenceye seyirci kalan kamu görevlisi, işkenceyi kendisi yapmış gibi sorumlu tutulur.
İşkence suçunun oluşması için,suçun faili bir kamu görevlisi olacak ve ve bu suçu görevi nedeni ile işlemiş olacak. Mağdur herhangi bir kişi olabilir. Ama mağdurun sıfatı cezanın ağırlaştırılmasını gerektirebilir. İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet uydulanır.
Bu suçun işlenmesinde 3 seçimlik hareket vardır: 1. Acı 2. Algılanmanın etkilenmsi 3. Aşağılama. Hangi seçimlik hareketle işlenirse işlensin bu suçun oluşması için bir eşik vardır; o eşik de bu hareketlerin insan onurunu ihlal edecek biçimde yapılmış olmasıdır. İnsan onurunu ihlal etmemişse sadece ilgili olduğu suçlar bakımından ceza verilir. İşte kasten yaralama ile işkence arasındaki farklılık da burada kendisini gösterir. İşkenceyi karekterize eden unsurun, bu unsuru meydana getiren davranışın belirli bir ağırlığa ulaşması gerekiyor. Peki bu konuda kriter ne olcak? AİHM davranışın hangi amaçla gerçekleştiğine, hangi sürede yapıldığına ve bu davranışa konu olan kişinin sağlığına cinsiyetine bakarak bunları gözönünde tutarak işkencenin oluşup oluşmadığını belirliyor. Yani her somut olay bakımından genel geçer bir davranış şekli yok. dayak bir işkencedir, filistin askısı, koltuk altına kızgın yumurta koyma, elktrik verme, suda tutma… işkencedir. Kanun gerekçesine göre, bir davranışın insan onurunu zedeleyen bir hal alması için yaygın ve sürekli de olması gerekir. sistematik olması gerekir. sitematik olması gereği bir bakıma doğru ama, bazı durumlar için geçerli değil; örneğin, cop sokma, sitematik olmasa da insan onurunu zedeleyen bir hareketir. Bu zedeleme objektif bakış açısına göre tespit edilir.
Manevi araçlarla da bu suç işlenebilir. Yüksek volümlü müzik dinletmek. İşkence gören başkalarının seslerini, çığlıklarını dinletmek. İşkence ile tehdit etmek. Bunlar manevi açıdan acı vermelerdir, ille de madi acı vermek gerekmez.
Suç, icrai ve ihmali davranışla da işlenebilir. İhmali davranışla işlendiğinde ceza indirimi uygulanmaz. ama ihmali davranışın suç sayılması için gereken koşullar, burada da aranır. Nedir mesela, kişinin neticeyi önleme yükümlülüğü. Amir durumunda olanlar için zaten bu yükümlülük tartışmasız mevcut. Ama aynı düzeyde olan kamu görevliler için acaba neticeyi önleme yükümlülüğü var mı? Evet var. Bir polis işkence ederken diğeri veya diğerleri seyredemez. Engellemezse, ihmali davranışla işkence suçu işlemiş olur ve ceza indirimi de uygulanmaz.İşkence bulgusu ile karşılaşan kamu görevlisi de bunu ilgili makamlara bildirmek zorundadır. Mesela sağlık görevlisi, bunu bildirmek zorunda veya , işkence bulgusu ile karşılaşan doktor, bunu raporunda belirtecek, sahte rapor vermeyecek. Sahte rapor veren doktor, suç tamamlandığı için iştirakte bağlılık kuralı gereği, işkence suçunun iştarikçisi olmaz ama sahte rapor düzenlemekten dolayı sorumlu tutulur.
Bir kamu görevlisinin işlediği işkence suçuna, bu sıfata sahip olmayan bir üçüncü kişi de iştirak etmişse, o kişi de suçun faili gibi cezalandırılır. Bu durum iştirakte bağlılık kuralının bir istisnasıdır. Bu iştirak suça yardım etme şeklinde dahi olsa bu durum cezada indirimi sağlamaz. Normalde suça yardımedenin bir ceza indirimi vardır, faile göre ama işkence suçunda yardım etme, azmettirme, diye bir ayrım yok. suça iştirak edenlerin hepsi fail gibi cezalandırılır.
Bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hiçbir neden olamaz. Neden olarak “zorunluluk” hali üzerinde durulmuştur. Mesela; patlamaya hazır bomba var, ama nerede olduğu bilinmiyor. Acaba, terörüstü işkence ile konuşturabilir miyiz? Zorunluluk halinin koşulları neydi, burada korunmak istenen yarar yaşama hakkı, onun karşılığı ihlal edilecek yarar insan onuru. Acaba insan onuru yaşama hakkına feda edilebilir mi? Üçüncü kişilerin hayatlarını koruma düşüncesi işkenceyi haklı kılabilir mi? Hocaya göre hiçbir neden işkenceyi meşru gösteremez.
Suçun manevi unsur; genel kastla işlenir.
Teşebbüs; işkenceye teşebbüs hocaya göre mümkün değil. Çünkü hareketin bir eşiğe ulaşması lazım. o da insan onuru, o nedenle kural olarak teşebbüs münkün değil.
Görevi kötüye kullanma genel hüküm, işkence özel hükümdür.
Bu suça, zincieleme suç kuralları uygulanabilir mi, m.43/son a göre uygulanamaz. M.43/son: “ kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı ve yağma suçlarında bu madde(zincirleme suç) hükümleri uygulanmaz.” İşkence suçu ile bağlantılı olarak başka suçlar da işlenebilir; hakaret, cinsel saldırı, tehdit. İşte bu durumda fikri içtima kuralları gereği, en ağır cezayı gerektiren suç hangisi ise fail o suçtan ceza alır.
3.2.EZİYET SUÇU (TCKm.96): İşkence suçu için söylediğimiz şeyler, işkence için de geçerlidir, sadece faili yönünden farklılık var. Fail burada kamu görevlisi değil. İki seçimlik hareket olan acı çektirme ve insan onuru ile bağdaşmayan aşağılama burda da var. Eziyet teşkil eden fiiller işkencede de olduğu gibi, ani olarak değil, sistematik olarak ve belirli bir süreç içinde işlenmeli.
Somut olayda eziyet suçu mu var, kasten yaralama mı var, bu nasıl ayırt edilecek? Burada hareketin eşiğine bakılacak; o da insan onuru ve fiilin işlenmesindeki süreklilik ve sistematiklik.
Eziyet ihmali davranışla işlenemez. Yani, çocuğuna eziyet eden üvey babanın davranışları karşısında susan anne ihmali davranışla eziyet suçu işlemiş olmaz. Ama kasten yaralama ihmalle işlenebilir. Eziyet suçunu öğrenirken, m.232 de yer alan suça da bakmak lazım.(kötü muamele suçu) aynı konutta yaşayanlarla ilgili bir durum bu. (soru). Örneğe dönersek; çocuğa yapılanlar bakımından m.232 deki suçun oluşabilmesi için, ilgililerin aynı konutta yaşıyor olmaları gerekiyor. Bu suç, özgü bir suç. M.96 ile, m.232 ilişkiyi ortaya koyalım: eziyet, herkese karşı işlenebilir. Ama aile üyeleri birbirine karşı bu suçu işlerlerse, hem 232 hem de 96 kapsamında cezalandırılırlar. Ama Yargıtayın kararları şöyle; 232 nin gözönüne alınması için, işlenen suçun başka bir suç kapsamında cezalandırılmıyor olması lazım. dolayısi ile, kasten yaralama, eziyet, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma, tehdit, cinsel istismar gibi suçlar, aile üyelerinden birine karşı gerçekleştirilmişse artık uygulanacak hüküm 232 değildir. Diğer suçlar kapsamında cezalandırılamayacak suçlar, kötü muamele kapsamında cezalandırılır. Bir fiilin 232 kapsamında cezalandırılabilmesi için, öncelikle aile bireyine karşı işlenmesi, klasik diğer suç tiplerinden birisini oluşturmaması ve fiilin şefkat ve merhamet duygularından uzak olması gerekir. bir kişiyi eziyetten dolayı cezalandırıyorsanız, artık bir de 232 ye gidemezsiniz.(soru).
Mağdurun rızası, eziyet suçunu ortadan kaldırmaz, rıza hukuka uygunluk nedeni olamaz çünkü insan onuru üzeride tasarruf edilecek bir olgu kavram değildir.
Eziyet suçunu oluşturan diğer suçlar; kasten yaralama, kişiyi hürrüyetinden yoksun bırakma vs. aslında, münferiden cezayı gerektiren suçlardır. Ama faili sadece eziyetten cezalandırdığımız zaman, sanki onu ödüllendirmiş oluyoruz. Fakat, İspanya içtihatlarında ortaya çıkan ve bizim hukukumuz açısından da yol gösterecek olan bir içtihada göre; verilen ceza yapılan fiilin haksızlığını karşılamıyor ise, hem o fiile göre hem de hem de eziyet suçuna göre ceza vermek yerinde olacaktır. Yani gerçek içtima yapılmalıdır.
                Suçun nitelikli hallerinde bablık ve analık kavramlarına yer verilmiştir. Tck m96/2 çocuğa, beden veya ruhsal yönden kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına veya üstsoy veya altsoya babalık veya analığa ya da eşe karşı işlenmesi nitelikli haldir.
4.TERK SUÇU(TCKm.97): Somut tehlike suçudur. Terk edilen kişi ölürse, neticesi bakımından ağırlaşmış suç gündeme gelir. Bu suçta korunan hukuki yarar, kişinin bedenine, sağlığına gelecek tehlikeleri önlemedir. Bu suç, gerek faili gerekse mağduru açısından özgü bir suçtur. Bu suçun faili, ancak, mağduru korumak ve gözetmekle yükümlü bir kişi olabilir. Kimlerin bu sıfatı haiz olduğu konusunda TMK nun hükümleri gözönüne alınacaktır. Ana-babanın çocukları üzerinde denetim ve gözetim yükümlülükleri vardır ama çocukların böyle bir yükümlülüğü yoktur. bu hüküm kanundan kaynaklıdır ama sözleşmeden kaynaklı da olabilir. Bu suçun mağduru yaşı veya hastalığı nedeni ile kendisini idare edemeyecek kişidir. Sakatlık, kendisini idare edemez kapsamına girmez. Çünkü yaşı ve hastalığı diyor kanun. Sakatlığı hastalık olarak göremeyiz. Yaştan kasıt ise yaş küçüklüğüdür, yani 18 yaşın altı olarak düşünmemiz lazım.
Suçun maddi unsurunu oluşturan hareket; kişiyi kendi haline terk etmektir.
m.233 farkı bir durum. Bu, aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali ile ilgili bir hükümdür.
Her iki suçta da terk iki şekilde olur: 1.mağdurun bulunduğu yeri terk. 2. Mağdurun yerini değiştirme. 233 teki terkde, mağdurun kendisini idare edemeyecek durumda olması aranmamış, sadece gebe olması yeterli görülmüştür. Bazı yazarlara göre, mağdur sizden ayrılıyor ve siz engel olmamışsanız, suç, ihmali hareketle işlenmiş olur.
Yargıtay, başkası tarafından bakılamayacak terki, terk sayıyor. Çocuğu camii avlusuna bırakmayı terk saymıyor. Çocuğu komşuya bırakmış bir daha da gelmemiş, terk değil. Bu suç ancak taksirle işlenebilir.
Terk suçunun gerçekleşmesi için kişinin beden bütünlüğü üzerinde bir tehlikenin oluşması gerekir.
Bu suça teşebbüs pek mümkün gözükmüyor; kısa süreli bırakmalar teşebbüs olamaz. Çocuğu hastane bahçesinde hiç tanımadığı bi kişiye bırakmış, terk suçu oluşmaz.
Burda önemli olan, terk edilen kişinin, terk nedeni ile sağlığının, beden bütünlüğünün bir tehlike ile karşı karşıya bırakılmış olmasıdır. Terkle ilgili sürenin tehlike oluşturup oluşturmadığı ise, her somut olayda ayrı ele alınmalıdır. Bazı yazarlar, zorunluluk halini bu suçla ilgili hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendiriyor. Zorunluluk için, kişi tehlikeye kendisi bilerek isteyerek sebebiyet vermeyecek ve tehlikeden kurtulmak için başka yolu olmayacak.
Suçun manevi unsuru genel kasttır.
(önemli) Terk nedeni ile kişi ölmüş ya da yaralanmış olur ise bu takdirde m.97/2 gündeme gelir: “ Terk dolayısi ile mağdur hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.” Öncelikle şunu söyleyelim ki, kişi, ölsün diye terk edilmişse,ihmali hareketle kasten öldürme suçu oluşur zaten.Buna karşı, fail neticeyi öngörebiliyorsa faili hem terk hem de taksirle öldürmeden cezalandırmamız lazım. (soru)
4.YARDIM VE BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN YERİNE GETİRİLMEMESİ SUÇU (TCKm.98): bu suçta da korunmak yarar, kişilerin sağlığı ve beden bütünlüğüdür. Bu madde ile ahlaki bir kural hukuk kuralı haline gelmiştir. Suçun faili herhangi birisi olabilir. Ama kişinin mağdurun sağlık ve beden bütünlüğü açısından neticeyi önlemekle yükümlü bir kişi olması lazım. Eğer fail, denetim ve gözetim yükümlüsü ise, o zaman ihmali hareketle kasten öldürme ve ya yaralama suçu oluşur.
Bu suçun mağdurunun kanunda gösterilen nedenlerle kendisini idare edemyecek durumda olması lazım. kendisini idare edemeyecek demek, mağdurun sağlığına ve bedn bütünlüğüne yönelik tehlikeyi tek başına halledemeyecek durumda olmasıdır. Mağdurun kendisini idare edemeyecek halde olması kendi kusurundan da kaynaklanabilir; aşrı sarhoş olabilir, inthar etmiş olabilir.
Seçimlik hareketli bir suçtur. Yardım etmeme ya da bildirimde bulunmama şeklinde gerçekleşir. Bildirimde bulunmama tehlike oluşturmazsa bu suç gerçekleşmez. Mesala cesedi gördünüz, bildirmediniz bu durum suçu oluşturmaz. Bu yükümlülüğün kapsamını kişinin olanakları belirler. Kanun, tehlikeyi önlemek için sizin kendinizi tehlikeye atmanızı beklemez. Yükümlülük olanaklar ölçüsündedir. Birden fazla kişinin yükümlülük altında bulunduğu durumlarda her bir kişi, diğerlerinden bağımsız olarak suçun faili sayılır. bildirimde bulunurken failin yanılması kastı ortadan kaldırı; itfaiyeyi arayacağına başka yeri aramış.
Değerlendirme: bir kamu görevlisi görevi gereği öğrenmiş olduğu suçu yetkili makamlara bildirmezse oluşan suç m279 daki kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçudur. Yine mağdurun yaşı veya hastalığı sebebiyle kendini idare edemeyecek durumda olması durumunda kişi öylece bırakılmış ve bu kişi ölmüşse kasten öldürme gündeme gelebilir. Yine bir rehine alma olayında polis müdahale etmesi gerekirken müdahale etmeyerek kişinin öldürülmesine sebebiyet verirse oluşan suç ne 98 ne de 257/2 dir oluşan suç tck 81 kasten öldürmedir.
                Bildirim şekli tam ve düzgün yapılmalıdır. Bir kişi yerde yatan kişinin zaten öldüğünü düşünerek müdahale etmemişse tipiklikte yanılma gereği bu yanılmasından yararlanması lazımdır.
Yardım ve bildirim yükümlülüğünün ihlali sebebiyle başka bir suç oluşursa o suçtan dolayı faile ceza verilir.
5.ÇOCUK DÜŞÜRTME,DÜŞÜRME VEYA KISIRLAŞTIRMA
5.1.ÇOCUK DÜŞÜRTME ve ÇOCUK DÜŞÜRME SUÇU(TCK m.99-100): burda doğmamış bir yaşam söz konusu. Devletin yaşama hakkını koruma yükümlülüğü var. Bu yaşama hakkı ne zaman başlar? bizim ceza kanunumuz doğmamış bir yaşamı korumuyor. Çocuk düşürme suçunun faili, cenini taşıyan kadın dışında birisidir. Ama, m.100 kadının kendi çocuğunu düşürmesinden bahseder. Bizde düşürtme ve düşürme şeklinde bir ayrım var. Bu suçun, düşürtme suçunun faili olabilmek için, gebeliği sonlandırma yetkisine sahip bir kişi olmak gerekmiyor. Bu durum nitelikli hal bakımından önem taşır. Kanun cenin demiyor, çocuk diyor.
Serbest hareketli bir suçtur konusunu cenin oluşturur.
Anneyi tekmeleyerek çocuğun düşmesine neden olan fail, neticesi itibari ile ağırlaşan kasten yaralama suçu işler.
Burada belirleyici olan failin kastıdır. Bu suç gebelik süresinde işlenebilir.
Tıbbi zorunluluk halleri istisna tutulmak kaydı ile, 10 haftalık gebeliğe kadar annenin rızası ve yetkili kişiler eliyle gebeliğin sona erdirilmesine Nüfus Planlama Kanunu izin veriyor. 
Döllenmeyi önlemeye yönelik müdahaleler de bu suç kapsamında cezalandırılır. Bir kişinin çayına gizlice doğum kontrol hapının konulması bu suçu oluşturur mu, hayır. Döllenme ve doğum arasında bu işlenmelidir çünkü, cenine karşı işlenen bir suçtur. Çocuk düşürtmeyi, gebeliğin sona erdirilmesi olarak algılamalı, gebelik dışarıdan medikal bir müdahale ile de sona erdirilebilir.
Bu suça teşebbüs mümkündür.
Tıbbi zorunluluk halinde annenin rızası gerekir mi, gebeliği sonlandırma bir tıbbi müdahale olduğuna göre, hastanın gerçek veya varsayılan bir rızasının olması gerekir. Gebeliğin anne tarafından sona erdirilmesi, aynı zamanda anne açısından taksirle veya kasten öldürme veya yaralama suçlarını da beraberinde getirebilir.
Adam, hamile karısının karnına ateş ediyor. Anne kurtuluyor bebek ölüyor. Hangi suç oluşur? Burada belirleyici olan failin kastıdır. Karın bölgesine hedef alarak ateş eden kişinin anneyi öldürme kastının olmadığını söyleyemeyiz. Anneye yönelik bir fiil, çocuğun ölü doğmasına neden oluyor. Bu da nedir, m.82(kasten öldürme)nin nitelikli haline teşebbüstür. (m.82/f; suçun gebe olduğu bilinen bir kadına karşı işlenmesini nitelikli hal olarak düzenlemiştir.) çocuk düşürtme suçunun oluşması için kastın anneye yönelik olmaması lazım. eğer çocuk düşürtmeye yönelik müdahale, anne için tehlike oluşturmuşsa bu suçun netice bakımındna ağırlaşan suç olması gerekir ki, bu durumda taksir derecesinde bir kusurun olması lazım. çünkü, neticesi nedeni ile ağırlaşan suçlarda ağır neticeye yönelik taksir aranır.
Suç sebebi ile oluşan gebeliğe ise, 20 haftayı geçmemek ve annenin rızası ile hastane ortamında son verilebilir. Buna eşin cinsel saldırısı da dahildir.
Nitelikli haller:
-failin kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olması
-fiilin kadının ölümüne neden olması
-fiilin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi
5.2.KISIRLAŞTIRMA SUÇU(TCKm101): kısırlaştırma kişinin kendi isteği üzerine ve cinsel ihtiyaçlarının tatminine engel olmadan çocuk yapma yeteneğinin ortadan kaldırılmasıdır. Burda korunan hukusal yarar beden bütünlüğüdür. Yapılan tedavi ile kişi tekrar üreme yeteneğine kavuşabiliyorsa burada kısırlaştırma yoktur. Kısırlaştıma kastrasyon(hadımetme) den farklıdır. Kastrasyonda kişinin cinsel salgı bezlerinin alınması yoluyla kişinin tamamen üreme yeteneği ortadan kalkmaktadır. Oysa kısırlaştırmada kişi cinsel ilişkiye girebilmekte ama çocuk yapma yeteneğinden yoksun olmaktadır. Bu suç olası kastla işlenebilir ama bu durumda ceza indirilir. Failin kastı yaralmaya yönelik olupta netice olarak bu sonuç çıkarsa bu durumda niteliki kasten yaralamadan dolayı kişiye ceza verilir.
C.CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLAR
1.CİNSEL SALDIRI SUÇU(TCKm102): Bu suç iki şekilde işlenir; ya vücut dokunulmazlığının ihlali ile ya da vücuda organ veya cisim sokmak şeklinde işlenir. Bu ikinci durumda ceza ağırlaştırılır. Bu suçta korunan hukuki yarar cinsel özgürlüktür. 18 yaşını dolduran kişinin kendi rızası dahilinde cinsel davranışa girmesi bu suçu oluşturmaz. Cinsel özerklik eşe karşı da korunmaktadır.
Suçun faili erkek ya da kadın olabilir.
Nitelikli hal olan vücuda organ sokmadaki organı sadece cinsel organ olarak algılamamak lazım.
102/(1) deki durum, eşlere uygulanmaz. eşler arasında bu davranışın suç oluşturması için vücuda organ ya da cisim sokulması şeklindeki davranışın gerçekleşmesi lazım. kanunun gerçekçesinde de bunu anlıyoruz: “ Evlilik birliği, sadakat yanında karşılıklı olarak cinsel arzuları tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, cinsel saldırının nitelikli halini oluşturan davranışlar yaptırıma tabidir.” ayrıca bu suç eşler arasında gerçekleşirse şikayete bağlıdır.
Bu suça özelliğini veren mağdurun yaşıdır. 18 yaşından küçük olanlara bu suçun işlenmesi mümkün değilidir. Mağdurun yaşı, fiilin işlendiği an esas alınarak nüfus kayıtlarına göre tespit edilir. biyolojik yaş ile nüfus kayıtları arsında çelişki varsa, hastane kayıtlarına bakılır.
Cebir tehdit hile kullanımı, bu suçun unsurudur. Cinsel saldırı suçundan söz edebilmek için mağdura hile tehdit, cebir de uygulanmalıdır. Cebir kullanılırken ölçünün aşılması ayrıca kasten yaralama suçunu da oluşturur. (m.102(4) e göre. cebir fiili, mağdurun direncini kıran failin istek ve duygularına uygun olarak hareket etmesini sağlayan her türlü fiziki güç kullanımıdır. Cebirin mağdurun direnme gücünü tamamen ortadan kaldırması da gerekmez. Yani eyleme fiilen karşı koyma olanağının ortadan kaldırılması yeterlidir. Yani bundan kurtulmasının imkansız olması gerekmiyor. Mağdur, direnmenin fayda vermeyeceğini düşünüp hiç direnç göstermemiş de olabilir. Böyle bir durumda da cebir gerçekleşmiş olur. ya da direnç gösterme imkanı bulamamış da olabilir; ani ve sinsice yapılan durumlarda.
Mağdurun rızası bu suçu ortadan kaldırır. Ama rıza hangi kapsamda açıklanmışsa o kapsamda işlenen fiili suç olmaktan çıkartır. Dolayısı ile açıklanan rızanın dışına çıkan her fiil için suç oluşur. Cebir, üçüncü kişi üzerinden de gerçekleştirilebilir, bu durumda bunu tehdit olarak kabul etmek gerekir, ama suçun bunun suçun oluşması açısından önemi yoktur. Cebrin oluştuğunu kabul etmek için, mağdurun yardım istemiş olması, vücudunda yaralanmaların oluşması kıyafetinin yırtılmış olması gerekmiyor. Ama uygulamada bunlar delil oluşturma açısından önem arz eder.
Olayın üzerinden uzun bir zaman geçmesi, cinsel davranışın rızaya dayalı olmadığının ispatını güçleştirir. Mağdurun beyanları da önemlidir. Bazan mağdurun olayı erkenden açıklaması kendisi için daha büyük mağduriyetler oluşturabilir. Yargıtay, başka bulgu yoksa, mağdur beyanlarında şuna bakıyor; mağdurun iftira atması için bir sebep var mı ve ifadeler, aşamalar bakımından tutarlı mı.
Tehdit, cinsel davranışa gösterilmeyeceği durumlarda, mağdurun veya bir yakınının zarara uğratılacağı beyanıdır. Tehditin kişiyi baskı altına almaya elverişli olması lazım. mesela, benimle cinsel ilişkiye girmezsen seninle evlenmem, demek, cinsel saldırının tehdit unsurunu oluşturmaz. Tehditin cinsel ilişkiden önce veya sırasında olması lazım. sonrasında yapılan tehdit; ailene söylerim seni, öldürürüm, şeklinde olursa, cinsel saldırı oluşmaz.
Cinsel saldırının oluşması için tehdit veya cebirin kişiyi cinsel davranışa zorlayacak şekilde olması lazım. cebrin cinsel davranış sırasında gerçekleşmesi de bazan tek başına cebri akla getirmeyebilir. Bazıları bu tarz cinsel ilişkiyi tercih etmiş olabilir. Yani cebir kişiyi cinsel davranışa mecbur etmelidir. Mağdurun içinde bulunduğu durum, çaresiz kılıyorsa onu, yine cinsel saldırı vardır.
Evlenme vaadi; kişi, tutmayacağını bildiği halde vaad edip karşı tarafı istismar etmişse yine cinsel saldırı var mıdır? Bu konu tartışmaya açık. Ama burada hile olduğu düşünülmeli ki, hoca da var diyor. Bu suçun maddi kısmını oluşturan davranış herhangi bir davranış değildir; vücut dokunulmazlığını ihlal eden bir cinsel davranıştır. Vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen diğer cinsel davranışlar ise olsa olsa cinsel taciz suçunu oluşturur.
Yargıtay, vücut dokunulmazlığının ihlalini bedene temas şeklinde anlıyor. Yargıtaya göre parmak ucu ile dokunmak, saçının teline dokunmak dahi yeterlidir.
Bu suçun oluşması için; önce bir cinsel davranış olacak, bu cinsel davranış vücut dokunulmazlığını ihlal edecek. Kanun gerekçesinde cinsel davranış şöyle tanımlanıyor: “Kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlardır.” 
Çok amaçlı ve anlamlı davranışlar, örneğin öpmek cinsel davranış olur mu? masumane bir öpme cinsel davranış olamaz. Bu gibi davranışlarda objektif ve subjektif davranışlar birlikte değerlendirilmelidir. Kişiyi kendi vücudu üzerinde kendi kendine cinsel davranışa zorlayan olsa olsa cinsel tacizden ceza alır. Çünkü, bu durumda vücut dokunulmazlığı ihlal edilmemiştir.
Manevi unsur bakımındna tabii ki kast ile işlenecek bir suçtur.
Hukuka aykırılık nedenlerini bu suç için uygulanma imkanı pek mümkün gözükmüyor. Hukuka aykırılığı kaldıracak tek neden davranışa gösterilen rızadır.
Haksız tahrik de bu suç için kabul edilmez.
Suçun özel görünüş biçimlerine gelince, teşebbüs açısındna bakarsak; fail neticeye ulaşamamışsa teşebbüs oluşur. Failin kastı cinsel saldırıya yönelik olup da fail amacına ulaşamamışsa cinsel saldırıya teşebbüs gerçekleşir. Cinsel saldırının nitelikli haine de teşebbüs olabilir.
Taciz mi, cinsel saldırıya teşebbüs mü, basit cinsel saldırı mı, suçun nitelikli haline teşebbüs mü, bunlar, failin kastına bakarak belirlenir. Bu suç bakımındna gönüllü vazgeçme de olabilir. Bu durumda, o ana kadar yapılan hareketler başka suç oluşturmuşsa fail o suçlardan dolayı cezalandırılır. Gönüllü vazgeçme olabilmesi için suçun tamamlanmamış olması gerekir. vücut ihlali gerçekleştirildikten sonra devamı hareketleri yarıda bırakmak, gönüllü vageçme olmaz. Ama suçun nitelikli halinden vazgeçilebilir. Örneğin fail, mağdurun ağlaması üzerine saldırıyı bırakıyor, bu durumda basit cinsel saldırıdan cezalandırılır. Çünkü nitelikli halden vazgeçmiştir. (bu konu ile ilgili kitaptaki ayrıntılara bakılması gerekiyor, sınav için önemli)
İçtima açısından baktığımızda; cinsel saldırıda cebir ve tehdide başvuran fail, bileşik suç kuralları gereği ayrıca cebir ve tehditten ceza almaz. Çünkü cebir ve tehdit bu suçun unsurlarıdır. Ancak cebir ve tehdit diencin kırılmasından öteye geçerse, fail ayrıca kasten yaralama suçundan da ceza alır.
Bu suçun, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu ile olan ilişkisine de bakalım. Bu suç, kişiyi özgürlüğündne yoksun bırakarak işlenmişse fail, hem cinsel saldırı suçundan hem de kişiyi özgürlüğündne yoksun bırakma suçunun nitelikli halinden ceza alır. Ama bu kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu, cinsel saldırı ile eş zamanlı olmamalıdır. Öncesinde veya sonrasında gerçekleşmelidir. Yargıtayın görüşü de bu yönde gelişmiştir.
Fail bu suçu işlerken konut dokunulmazlığını da ihlal etmişse, bu suçtan dolayı da ayrıca ceza alır.
Cinsel saldırının ard arda gerçekleşmesi durumunda zincirleme suç uygulanmaz. zincirleme suç için değişik zaman aralıklarında suçun işlenmesi lazım. ki, zaten 43/3 gereği bu suça zincirleme suç kuralları uygulanamaz. 
Birden fazla cinsel ilişkinin gerçekleşmesi durumunda tek suç oluşur. ama yargıtayın bunun aksi bazı görüşleri var; yani her cinsel davranışı ayrı suç sayan.(anal,vajinal)
Bu suç, iştirak bakımından bir özellik göstermez.
Vücuda organ ya da cisim sokulması, nitelikli haldir. Kanun gerekçesinde, vajinal, anal ve oral yoldan sokulmaktan söz edilmiş. Organın illa cinsel organ olması da gerekmiyor. Bu suç eşler arasında da oluşabilir.
m.102/d, suçun silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinden söz eder. bu da nitelikli haldir. Birden fazla kişinin müşterek fail olması söz konusu. Birden fazla kişinin bir kısmı azmettiren veya yardım eden ise bu durumda nitelikli hal uygulanmaz. onlara, iştirakten dolayı derecesine göre ceza verilir. Bu fıkradaki nitelikli halin uygulanması için, birden fazla kişinin suça müşterek fail olarak iştirak etmesi gerekir. müşterek faillik için de fiil üzerinde hakimiyet gerekir. ör: A, ırza geçmiş, B başında beklemiş. B ırza geçmiş A, başında beklemiş. Yargıtay bu durumda iki ayrı suç vardır diyor. Her bir suç için de ayrı ayrı nitelikli halin uygulanması gerekir diyor. A, B nin fiilinde, B de A nın fiilinde müşterek faildir diyor.
Mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması da nitelikli haldir. Her cinsel saldırıya uğrayanın beden ve ruh sağlığı bozulacağına göre, bu nitelikli halin kendiliğinden uygulanması söz konusu oluyor.
Suçun mağdurunun ölmesi nitelikli haldir. Burdaki ölüm, failin cinsel saldırı suçunu işlemek için cebir kullanmasından dolayı meydana gelen ölümdür. Kastı öldürmek değildir aslında, neticesi itibari ile ağırlaşmış bir suç oluşmuştur. Fail, cinsel saldırıdan sonra mağduru öldürürse ki, bu öldürme ilk suçu gizlemek için yapılır genellikle, bu durumda fail, cinsel saldırı ve nitelikli kasten öldürme suçlarından ayrı ayrı ceza alır. Çünkü, başka bir suçu gizlemek için gerçekleştirilen öldürme, bu suçun nitelikli halidir.
Bu suçun temel şekli şikayete bağlıdır. M.102(2) deki durum, organ ve cicim sokma sureti ile suçu işleme durumu resen kovuşturulur. Bu durum eşler arasında ise yine şikayete bağlıdır. Yargıtaya göre, diğer nitelikli haller eşe karşı da işlense; bitkisel hayata girdirme, ruh sağlığının bozulması, silahla işlenmesi, durumlarında soruşturma ve kovuşturma için şikayet aranmaz.
2.ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI SUÇU(TCKm.103): Bu suçta da belirleyici olan mağdurun yaşı. Bu suç iki şekilde işlenebiliyor; 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış suçu oluştururken, 15 yaşını tamamlamış olmakla birlikte henüz daha 18 yaşını doldurmamış olan çocuklara yönelik olarak ise iki durumdan birisinin bulunması koşulu ile suç işlenmiş olur: suç, ya cebir tehdit hile ile işlenmiş olacak ya da iradeyi etkileyen başka bir neden olacak. Yahut da mağdur, kendisine yönelik olarak gerçekleştirilen davranışların hukuki anlam ve sonuçlarını anlamayacak durumda olacak. Yani, 15 yaşından küçükler için kanun çürütülmesi mümkün olmayan bir karineyi kabul etmiş ve bu yaş grubundaki çocukların cinsel davranışa gösterdikleri rızayı geçersiz saymıştır. Bu yaş gurubundaki çocuklara karşı işlenen suçtaki cebir ve tehdit, suçun oluşmasına değil, cezanın ağırlaşmasına neden olur. Mağdur ve failin ikisininde 15 yaşından küçük olması durumunda ceza verilmez.
15-18 yaş arasındaki çocukların ise, cinsel davranışa gösterdikleri rıza geçerlidir. Ama bu rızanın geçerli bir şekilde açıklanması koşulu da vardır. peki, hangi durumlar rızayı ortadan kaldırır, birincisi, cebir tehdit gibi durumlar ve mağdurun bu davranışın hukuki anlam ve sonuçlarını bilmemesi durumları. Bu durumlarda rızanın olmadığı kabul edilir demek ki, 15-18 yaş arasındaki çocukların gösterdikleri rıza, kural olarak geçerlidir. Ama, 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan(dikkat et sadece ilişki) kişi, şikayet üzerine cezalandırılır. Bu durum, m.104 te belirtilmiştir. cinsel ilişki dışındaki diğer cinsel davranışlar, m.104 kapsamında cezalandırılamıyor.
Fail, 18 yaşını doldurmamış ise, diyelimki, 13 yaşlarında iki çocuk, her ikisi de işlenen fiili algılayabilecek durumda ise, suç oluşmaz. Içtima ilişkisi gereğince suçun kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakmak suretiyle işlenmesi durumunda hem kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma hem de bu suçtan dolayı faile ceza verilir. Yine burada aile bireylerine kötü muamele suçu 232/1 le ilişkisine dikket edilmelidir.
                Cinsel istismar pornografik malzemelerin üretimi amacıyla gerçekleştirilmişse 226/3(müstehcenlik suçu) ve m103 ten dolayı ceza verilmelidir.
3.REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇU (TCKm.104): cebir, hile ve tehdit olmaksızın 15 yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişki kuran kişi olarak tanımlanabilir. Maddi unsuru olan hareket burda cinsel ilişkidir. Bizzat işlenebilen bir suç olduğundan dolayı dolaylı faiillik olmaz. Çocukların cinsel istismarı ile ligili maddede “her türlü cinsel davranış” tabiri kullanılmıştır. Oysa cinsel saldırı suçunda “vücut dokunulmazlığı” tabiri var idi. Bu durumda şu soru akla gelebilir: Acaba, vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen davranışlarda mı çocukların cinsel istismarı suçunu oluşturur? Hocaya göre evet, vücut dokunulmazlığı ihlal edilmese de bu suç kanundan dolayı oluşur. Ama Yargıtay böyle bakmıyor olaya. Öyle ise buradan çıkartılacak sonuç şu; vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen cinsel davranış çocuğa karşı da gerçekleştirilse, suç, cinsel taciz suçu kapsamındadır.
4.CİNSEL TACİZ SUÇU(TCKm.105): Kanun gerekçesinde cinsel taciz şu şekilde tanımlanmıştır: Vücut dokunulmazlığının ihlali niteliğini taşımayan ve cinsel yönden ahlaki kriterlere ters bir şekilde mağduru rahatsız eden ahlaki açıdan temiz olmayan davranışlar, cinsel tacizi oluşturur. Tacizden söz edebilmek için temas düzeyinde bir davranışın olmaması gerekir. ve bu davranış, mağdur üzerinde bir rahatsızlık oluşturmalıdır. Ani bir davranışla da bu suç işlenebilir.
D.HÜRRİYETE KARŞI SUÇLAR
1.TEHDİT SUÇU(TCKm.106): bir kimsenin hayatına vücut veya cinsel dokunulmazlığa yönelik bir saldırıda bulunalıcağından bahisle bir kişi tehdit edilmiş ise hem ceza ağırlaştırılır hem de resen kovuşturulur. Ama söz konusu malvarlığı ise veya sair bir kötülük tehdidin konusu ise o zaman suç şikayete bağlı oluyor. Ceza da daha az oluyor. Yani, tehditin konusunu oluşturan hukuki değeri dikkate almamız gerekiyor.
Tehdit, bazı suçların unsuru veya nitelikli hali olarak da karşımıza çıkar, tehdite ilgili suç tipinde zaten unsur veya nitelikli hal olarak ayrıca yer verilmişse bu takdirde bileşik suç kuralları gereğince ayrıca tehdit suçundan faile ceza verilmez. Mesala yağma suçu; cebir ve tehditle işlenebilen bir suç. Suçun işlenmesinde fail tehdite başvurmuşsa, faile tehditten dolayı ayrıca ceza verilmez. Cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarında da durum böyle. Tehdit, cincel istismar suçunda, 15- 18 yaş arası çocuklar bakımından suçun unsuru, 15 yaşına kadar olan çocuklar bakımından suçun nitelikli hali. Hatta ve hatta ilgili suç tipi gerçekleşmese dahi durum değişmeyecek, yani tehditle cinsel istismar suçu işleyecek kişi suçu tamamlayamazsa, tehditten dolayı değil, cinsel istismara teşebbüsten dolayı cezalandırılacak. Şu saate kadar bize şu kadar paray getireceksin yoksa çocuğun ölür, demiş ama henüz emeline ulaşmadan yakalanmış olsun, bu takdirde fail, yağma suçuna teşebbüsten ceza alır.
                                Tehdit, tehlike suçudur. Karşı tarafa bir kötülükte bulunalucağı beyanı ile bu suç işlenir. Failin bu kötülüğü gerçekleştirip gerçekleştirmediği veya gerçekten gerçekleştirme niyetinde olup olmadığı suçun oluşması açısından önem taşımaz. Senin çocuğunu öldürürüm diyor, ama gerçekte böyle bir niyeti yok. yine de suç oluşur. Çünkü soyut tehlike suçudur. Kötülüğün gerçekleşeceği beyanının muhataba ulaşması ile tehdit suçu tamamlanır. Böyle olunca da tehdit, teşebbüse mümkün olayan bir suç olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu suç salt hareket suçudur, suçun oluşması için ayrıca neticenin de gerçekleşmesi aranmaz. Tehdit suçu ile fail, kişinin iç huzurunu iç güvenliğini zedeliyor ve kişinin karar verme iradesini de etkilyor. Bu nedenle hürrüyete karşı işlenmiş bir suçtur.
                                Mağdur açısından bazı özellikler var; muhatabın yani mağdurun bu suçun içeriğini algılayacak nitelikte olması lazım. dolayısi ile akıl hastalığı ve yaş küçüklüğü nedeni le hareketin içerdiği kötülüğü algılayamayana karşı bu suç işlenmiş sayılmaz mesala 1 aylık çocuğa seni öldüreceğim demek tehditi oluşturmaz, bu söz 1 aylık çocukta iç huzurun zedelenmesine ve korkuya neden olmaz. Ama, bebeğini öldüreceğim demek farklı, çünkü muhatap bu sefer bebek değil.
Mağdurun belirli veya belirlenebilir bir kişi olması gerekiyor. Birden fazla kişi de tehdite muhatap olabilir. Bu durumda da tehdite muhatap olan kişilerin belirli veya belirlenebilir sayıda kişiler olması lazım. toplumun geneline yönelik zarar verme beyanı bu suçu oluşturmaz. Nitekim, bununla ilgili madde, 213 tür. Bu suç; halk arasında korku ve panik yaratmak amacı ile yapılan tehdittir. Bu suçta belirli bir kişi muhatap alınmıyor. Şu saate kadar şunları yapmazsanız tüm şehri havaya uçaracağız, şehrin sularına zehir katacağız. Uçakta bomba var diye not bırakmış; halk arasında korku ve panik yaratma suçu oluşur. İki suç arasındaki farkı bulmak için muhataba bakılacak.
Burdaki beyan, failin gerçekleştirebileceği bir kötülük olmalıdır, fail bu kötülüğü gerçekleştirme kudretine sahip değilse tehdit suçu oluşmaz. Bütün cinleri senin üzerine salacağım,derse, bu suç oluşmaz. Söz konusu, gerçekleştirilebilir olan kötülüğü failin illa ben gerçekleştireceğim demesi gerekmez, üçüncü kişi marifeti ile gerçekleştireceği yönündeki beyanı da tehdit suçunu oluşturabilir. Şu kişiye öldürttüreceğim seni. Ama bu kötülüğün gerçekleştirilmesi failin elinde olmalı; öldürecek üçüncü kişi failin kontrolünde olmalı yani. Kızımı senden boşatacağım, demek, tehditi oluşturmaz. Beddua etmek, tehditi oluşturmaz. Hesap vereceksiniz demek, tehditi oluşturmaz.
Kişinin, hukuk düzeninin kendisine tanıdığı bir yetkiyi kullanacağını beyan etmesi tehdit değildir. Seni mahkemelerde süründüreceğim, tehdit olmaz. Çünkü, yasaların kendisine tanıdığı şikayet etme hakkını kullanacağından söz ediyor burda. Ama şuna dikkat edelim, eğer kişi hukuk düzeninin kendisine tanıdığı yetkiyi kullanıp kullanmamayı bir çıkar elde etmek amacı ile öne sürüyorsa, iş değişir. O zaman şantaj suçu oluşur. Eğer bana şu kadar parayı getirmezsen seni şikayet edeceğim, derse şantaj olur. (soru)
Ancak, hukuk düzeninin koruduğu hukuki yarar ve değerler tehdit suçunun konusunu oluşturabilir. Mesela, bir daha sana selam vermem, yüzüne bakmam, denmek tehditi oluşturmaz. Failin illa seni öldüreceğim demesi gerekmez. O anlama gelen işaretler de tehdit suçunu oluşturabilir. İlla sözlü işlenmesi gerekmez. Ya da direk öldürürüm demesi de gerekmez. Ayağını denk al kaydırırım ayağını demek, ayağının altına muz kabuğu koyacağım, demek de tehditi oluşturabilir.(yargıtayın bir kararına göre.) tehdit anlamı taşıyan herhangi bir söz veya işaret yeterlidir.
Tehdite konu olan kişinin yakını da olsa durum değişmez. Yakınlıktan kasıt ne, her somut olay için ayrı değerlendirmek lazım. bu üçüncü kişi hedef alınarak yapılan tehditin mağdur üzerinde ne şekilde bir korku meydana getidiğine bakmak lazım. Zarar verileceği beyanının muhatap kişiye ulaşması lazım, suçun oluşması için. Bu herhangi yola olabilir. Aracı ile de olabilir; git ona söyle ayağını denk alsın. Aracının durumu ayrıca tespit edilir, iştirak kuralları gereğince.
                                Tehdit suçunun oluşması açısından beyan yeterli saldırının fiilen gerçekleşmesi gerekmiyor, bu saldırının fiilen gerçekleşme olasılığı bu suçun oluşması için yeterli. Objektif olarak bu kötülüğün gerçekleştirilebilir olması yeterli. Failin niyetinin olup olmaması önemli değil. Beyanın ciddi olması lazım, mağdurun korkmuş olup olmaması önemli değil. Objektif olarak korku oluşturmaya elverişli olması yeterli. Bu durum somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir. Mağdurun bu tehditi ciddiye almaması önemli değil, mağdurun hassasiyeti değil, objektif ölçüler önemli. Kavga sırasında yapıalan tehditler bu suçu oluşturur mu, Yargıtaya göre kavga sırasında kızgınlıkla da olsa söylenen sözler tehdit suçunu oluşturabilir.
Tehdit, zarar verme beyanı bazen başka suçlarla birlikte işlenebilir. Tehdit anlamına gelebilecek şekilde kişinin ayağına sıkma, dizine sıkma gibi. bu gibi durumlarda tehdit suçu ile ilişkisini nasıl kurmuş kanun, m.106(3): “ Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da ceza verilir.” (soru) Mesala iş yerini kurşunladı, evi kurşunladı, eğer belirli bir kişi hedef alınarak ateş edilmişse kasten öldürme, eğer belirli kişi hedef alınmadan eve sıkılmışsa o zaman tehdit olur. belirli bir kişi hedef alınmadan eve gelişigüzel sıkılmışsa tehdit olur, ama belirli kişi hedef alınarak ateş edilmişse kasten öldürmeye teşebbüs olur. 
Tehdit suçundan ceza verilebilmesi için tehdit suçunun açık ve anlaşılabilir olması lazımdır. Örneğin: bir kişi birine seni öldüreceğim dedikten sonra 2m mesafeden yaptığı atışta o kişiyi öldürmez vücuduna yakın yerlere ateş ederse bu durumda silahla tehdit suçu oluşur.
Suçun nitelikli haline gelince, ilki silahla işlenmesi. Burayı, karıştırmayalım, silahla işlenmekten bahsediyoruz, silahlı olmaktan değil. Yargıtaya göre bu nitelikli hal, yüze karşı işlenmeyen tehdit suçunda; yani gıyabi tehditte uygulanmaz. hoca buna katılmıyor. Silahın işlevselliği önemli değil, bozuk olabilir, oyuncak tabanca olabilir, vs, önemli olan korkutucu etkiyi gerçekleştirmesidir. Bir araç da bu nitelikli halin uygulanmasını gerektirebilir. Kasten öldürme açısından bu tür bir araç,örneğin su tabancası elverişli sayılmayabilir (elverişsiz teşebbüs) ama tehdit suçu açısından böyle değil. Kişinin kendisini tanınmayacak hale getirerek bu işlemesi de nitelikli haldir. Kar maskesi, takma sakal kulllanılması. İştirak halinde işlenmişse, ve iştirakçilerden birisi kendisini tanınmaz hale getirmişse nitelikli hal nasıl uygulanır? Tüm suç ortakları açısından uygulanır.
Bir diğer nitelikli hal, suçun imzasız mektupla işlenmesi, burdaki mektup deyimi, yazılı araç anlamında dır; e posta, sms. Burda imzasızdan kasıt, kimin tarafından gönderildiği belli olmayan yazılı belgenin gönderilmesidir. Yargıtay, cep telefonundan sms yollamak suretiyle yapılan tehditte bu nitelikli halin uygulanamayacağını söylüyor. Hocaya göre uygulanmalı.Sosyal medya üzerinden işlenen fiillerde gönderen kişiyi tespit etmek pek kolay olmuyor.
Eğer gönderen kişinin kim olduğu belli olmasa bile ilk bakışta veya araştırmadan kim olduğu anlaşılabiliyorsa bu durumda bu mektup imzasız sayılmayacaktır. Bu, Yargıtay kararlarına da yansımıştır. Ör: “senin için boş yere 12 yıl yatmadım, göreceksin”.Suçun Özel İşaretlerle de işlenmesi nitelikli haldir; kuru kafa, çeşitli şekiller. Tehdit anlamına gelen herhangi bir işaret.
Var olan veya var sayılan bir örgütten yararlanarak bu suçun işlenmesi de nitelikli haldir. Yani bu örgütün gerçekten var olması ya da failin örgüt üyesi olup olmaması bu suçun niteliğini etkilemez. Failin, “örgüt”ün gücünden; bu kavramın oluşturduğu güçten faydalanılması yeterli. Fail, zaten örgüt üyesi ise, ayrıca örgüt üyesi olmaktan dolayı da ceza alır. (not: m.220 örgüt kurma ile ilgili hükümdür. Yeni düzenleme ile,iletişimin denetlenmesi artık 220 kapsamından çıktı. Örgüt,katalok suçu olmaktan çıktı.) Tehdit suçunda teşebbüs mümkün değildir, yüze karşı işlendiği için. Teşebbüs aşamasında kalmış tehdit zaten işlenmemiş demektir.
İçtima, tehdit suçunda içtima; tehdit zaten birçok suçun unsuru ya da nitelikli hali olarak gözönünde bulundurulur. Mesela cinsel saldırı suçunda suçun unsurudur veya cinsel istismar suçunda 15-18 yaş arası çocuk açısından cebir veya tehdit, suçun unsuru. 15 yaşından az olan çocuklar için suçun nitelikli hali. İlgili suçun unsuru ya da nitelikli hali ise tehdit, bileşik suç gereği ayrıca tehditten ceza verilmez.
Birden fazla kişiye de tek bir hareketle işlenebilir tehdit suçu, bu durumda genel kural m.43/2. Bu maddeye göre bunların hepsi tek suç sayılıyor ana ceza artırılıyor.
Tehdit suçu ile hakaret suçu genellikle birleşir. Örneğin, ben sana ne yapacağımı bilirim, o.. çocuğu derse, hangi suç oluşur? En ağır cezayı gerektiren suç hangisi ise o uygulanır. Fikri içtima uygulanır. Ama tehdit ve hakaret iki ayrı zamanda işlenmişse o zaman iki ayrı suçtan ceza verilir.
Meskun mahalde silah atmak korkutmak. M.170 de genel güvenliği tehlikeye düşürme suçu ele alınmış. Kişi, mağdurun evini hedef alarak ateş ettiğinde, hen tehdit hem genel güvenliği tehlikeye düşürme suçu işlenmiştir. Burda da fikri içtima uygulanır, Yargıtayın görüşü de bu yönde. Fikri içtimanın uygulanabilmesi için bir tek fiille birden fazla suçun işlenmiş olması lazım.
2.ŞANTAJ SUÇU (TCKm107): “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi… kendisine veya başkasına yarar sağlamak amacı ile bir kişinin şeref ve saygınlığına zarar vereceği…tehdidinde bulunması..”
Öncelikle şunu söyleyelim, bir kişinin, muhatabına, hukuk düzenin kendisine sağladığı yetkiyi veya hakkı kullanacağını söylemesi tehdit olmaz. Mesela, seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim, bu tehdit olmaz. Tehdidin oluşması için, kişiye ulaşılacağı söylenen zararın, kötülüğün haksız olması lazım. Eğer kişi, hukuk düzeninin kendisine sağladığı bir yetkiyi, menfeat sağlamak amacı ile kullanacağını veya kullanmayacağını ileri sürmüşse, işte o zaman şantaj suçu oluşur. Diyor ki, şikayet edeceğim seni; şu kadar para vermezsen, şunu yapmazsan, istifa etmezsen… Şu kadar süre içinde istifa edeceksin, yoksa kasetler geliyor, derse, tehdit mi olur şantaj mı?burda duruma gore ya şantaj ya da tehdit olur. Şantajın iki temel işleniş biçimi var, ilkinde bir kişiden çıkar sağlamak ya da onu belirli bir davranışa itmek için belirli bir hakkını kullanacağını; yapacağını veya yapmayacağını ileri sürüyor. Böylece muhatap kişinin iradesi baskı altına alınmış oluyor. Normalde bir kişinin, kendisine hukuk düzeninin tanıdığı yetkiyi, hakkı kullanacağını söylemesi bir tehdit, şantaj değildir ama, bu yetkiyi ve hakkı bir çıkar sağlamak veya muhatabını bir davranışa yönlendirmek için bir araç olarak kullanan, şantaj suçunu işlemiş olur. maddenin birinci fıkrası açısından baktığımızda şantaj bir özgü suç, çünkü bu suçu işleyebilmek için bir yetki ve yükümlülük sahibi olunması gerekiyor. Şantaj suçunun oluşması için amacın olması yeter, çıkarın sağlanması gerekmez. Muhatabı zorlamak yeterli. Peki “çıkar”ı ne şekilde değerlendireceğiz, illa maddi içerikli mi olacak? Hayır, manevi nitelikli çıkarlar da buraya dahildir. Problem şurda, cinsel nitelikli çıkarlar da buraya dahil olur mu, mesela kişiyi belli bir cinsel davranışa zorlamak için, kendisinin hukuk düzenin tanıdığı yetkiyi kullanacağını söylemesi; benimle beraber olmazsan seni ihbar edeceğim. Böyle bir durumda şantaja gitmeye gerek yok, çünkü, irade baskı altında olduğu için, cinsel davranışa bir rıza gösterilmediği için cinsel saldırı veya mağdurun yaşına göre cinsel istismar suçu söz konusu olacaktır.                                Şantajın ikinci ihtimali ise, burda da yine çıkar sağlama amacı var ama, çıkar için kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek bazı hususları açıklayacağını veya isnat edeceğini belirtiyor fail. Kişinin iradesini bir çıkar sağlamaya zorlama var. Demek ki, şantajın tehditten farkı;
1.Şantajda, mağduru belli bir yönde davranmaya zorlamak için tehdide başvuruluyor o da çıkar sağlamak için. Ve belli bir amaç oluşuyor şantajda tehditte ise böyle bir şey yok. burda amaç kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak. Tehdit suçunun oluşması için böyle bir zorunluluk yok. 2. Tehdit suçunun konusunu, kişinin yaşama hakkı, vücut ve cinsel dokunulmazlığı olabilir. Şantajın konusu ise, kişinin şeref ve haysiyettir. Burada tehdit suçunun özel bir görünüş biçimi var. Kişinin şeref ve haysiyetine konu olan olayların gerçek olması da gerekmiyor, bunları uyduracağını, isnat edeceğini söylemesi de şantaj suçunu oluşturur. Kişinin şeref ve haysiyetini zedeleyen durum, faile isnat edildiği zaman aynı zaman da hakaret suçu da oluşur.(soru). Failin, kişinin şeref ve haysiyetini zedeleyecek bilgilere nasıl ulaştığının şantaj için önemi yok ama, ulaşma biçimi aynı zamanda başka suçların oluşmasına da sebep olabilir; kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, özel hayatın gizliliğini ihlal, haberleşmenin gizliliğini ihlal gibi.
Eğer kamu görevlisi görevi nedeniyle bu suçu işlerse icbar suretiyle irtikap suçu oluşur.Icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüs hükümleri uygulanır.
3.CEBİR SUÇU (TCKm.108):“ Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması halinde…” zor kullanma, kişinin iradesi ile karar vermesini engelleyen her türlü zorlayıcı davranıştır; vücut üzerinde etki eden. Misal, otoparktan çıkmasını engellemek amacı ile barikat oluşturmak. Cebir suçuna özelliğini veren bunun belirli amaca yönelik olarak yapılmasıdır. Kasten yaralama ya gönderme yapılmıştır. Ama bu da yanlıştır. Çünkü kasten yaralama zaten cebiri de içerdiğinden birdaha cezanın ağırlaştırılması yerinde bir düzenleme değildir. Fail cebir kullanmak suretiyle birinden bir bilgi almak isterse bilgiyi alıp lamadığının önemi yoktur. Burda suç oluşur. Bununla birlikte mağdur bir kamu görevlisi olupta ona karşı görevini yapmaması için cebir veya tehdit kullanılmışsa burada oluşan suç görevi yaptırmamak için direnme suçu (tck m.265) oluşur. Aranan kast çifte kasttır. Faildeki kast hem cebre hemde mağdurdaki gerçekleştirmesi istenen davranışa yönelik olmalıdır. Cebir suçunun terör amacıyla bir terör örgütü faaliyeti çevresinde işlenmesi terör suçu sayılır.
4.KİŞİYİ ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN BIRAKMA SUÇU (TCKm.109): Bu suç serbest hareketli bir suçtur ve bu suç ya bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünden kişi yoksun bırakılmak sureti ile işlenebilir; iki seçimlik hareketle işlenir. Kesintisiz bir suçtur; kişi özgürlüğünden yoksun bırakıldığında suç tamamlanır, özgürlüğüne yeniden kavuştuğunda suç sona erer. Mağdur, potansiyel hareket etme yeteneğine, özgürlüğüne sahip herhangi bir kimse olabilir. Burada potasiyel hareket özgürlüğü korunmaktadır. Peki bir yaşındaki bir bebek de bu suçun mağduru olabilir mi, olamaz. Bu suçun mağduru çocuk da olabilir. m.234 le karıştırmamalı bu suç. M.234 teki suç, çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçudur. Bu maddede çocuk suçun konusu çünkü, bu suç, “aile düzenine karşı işlenen suçlar” kapsamındadır. M.109 da ise çocuk suçun mağduru. 234 te asıl mağdur, velayet hakkına sahip olan eş vb. burada velayet hakkına karşı işlenmiş bir suç var. Aradaki farlılık nerde, 109 da belirtilen suçu herhangi bir kişi işleyebilir, ve herhangi bir çocuğa karşı işleyebilir. 234.maddede belirtilen suçu ise, 16 yaşını doldurmamış bir çocuğa karşı, velayet hakkı elinden alınmış olan kişi işleyebiliyor. 234 özgü bir suç. Bu suçun faili velayet hakkı elinden alınan anne veya baba olabiliyor.
Burada korunan hukuksal yarar potansiyel hareket özgürlüğüdür.
Geçici, anlık durumlar, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu kapsamına girmez. Belli bir sürenin geçmesi gerekir. ör: bir gasp olayı; iki kişi yolda yürürken bir anda önlerine bir grup çıkıyor. Birini, bir bahçe duvarının altına indiriyorlar, kimse görmesin diye. Yodan ayrıldıkları ve bahçe duvarı arasındaki mesafe 5 metrelik bir yer. Adamı bahçeye indirip cebinde ne var ne yok boşalttırıyorlar. Burada, gaspı yağmayı tartışmayalım ama, aynı zamanda kişişyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu da oluşmuş mudur? Uygulamada oluşmuş kabul edip cezayı veriyorlar. Aslında sürenin yani kişinin özgürlüğünden ne kadar yoksun bırakıldığının önemi yok. süre belki, verilecek cezayı etkiler. Hocaya göre 5 metrelik mesafeye adamı götürmeleri özgürlüğü kısıtlama suçunu oluşturmaz. Özgürlük sınırlamasının belirli bir süreye ulaşması lazım çünkü suç, kesintisiz bir suç. Yargıtayın bir kararında şöyle denilmiş; özgürlüğü sınırlama süresi konusunda TCK da her hangi bir açıklama bulunmasa da, kişisel özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddeti içerisinde devam etmesi gerekmektedir. Kısmen de kişi özgürlüğünden yoksun bırakılabilir. Özgürlüğü kısmen sınırlandırılan bir kişinin geriye kalan özgürlüğü de sınırlandırılabilir. Mesela kişi cezaevinde, koğuşun tuvaletine kitlemişler. özgürlüğü yoksun bırakmada araç önemli değil, kişinin özgürlüğünü kullanacağı araçlardan kişiyi yoksun bırakmakla da oluşur bu suç. mesela denize girmiş, elbiselerini kaçırmışlar.
Mağdurun rızası, hukuka uygunluk nedenidir. Çünkü, özgürlük üzerinde tasarruf edilebilecek bir durumdur. 16 yaşında çocuğun göstereceği rıza geçerlidir. Tabii bu rızayı ortadan kaldıracak; akıl zeka geriliği gibi bir durum yoksa. Rızanın geçerli olması bir haktan peşinen ve tümden vageçme sonucunu doğuracak şekilde açıklanırsa bu geçerli olmaz. MK bunu yasaklıyor. (m.23). rızayı açıklayan kişi bu açıklamanın kendisi açısından sonuçlarını algılayabilecek durumda olmalıdır.
Kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu terör amacıyla bir terör örgütü faaliyeti çevresinde işlenirse terör suçu sayılır. Tck 110 daki etkin pişmanlığa bak.
4.KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU (TCKm.116):Anayasaya (m.21) göre konuta dokunulamaz. Konut, mekan itibari ile kişinin son sığınma yeridir, gerekçesiz konuta devlet giremez. Teknolojideki gelişmeler, konut ihlalinin alanını genişletmiştir. Bu tür ihlalleride m.134 e; özel hayatın gizliliğinin ihlali suçuna göre cezalandıracağız. Aradaki fark nerde ne zaman 116 ne zaman 134 uygulanır? 166 da, konuta rıza dışında girmek veya girdikten sonra çıkmamak şeklindeki ihlaller cezalandırılıyor. Ama konuta girmeden dışarıdan yapılacak müdahaleler 134 üncü madde kapsamında ele alınmalı. Eklenti ve iş yerleri de konut dokunulmazlığına konu olabilir. Konut, kişinin geçici de olsa günlük ihtiyaçlarını karşıladığı her yer bu madde anlamında konuttur. Konut gerektiğinde malikine karşı da korunur. Çünkü burada korunan konutun mülkiyeti değil; içinde bulunanların huzur ve güveni. Bir yerin konut sayılabilmesi için o yere hukuka uygun olarak tasarruf edilmesi lazım. bankamatik kulubesinde yaşayanlar için bankamatik, konut değildir. Karavan, çadır, bir geceliğine kiralansa bile otel odası da konuttur. Konut sayılması için iila da orada gecelenmesi de gerekmez. Kesin veya belli bir süre için terk edilmiş yerler konut sayılmaz. Yazlık, kullanılmadığı süre içinde konut sayılmaz.
Eklenti, konuta bağlı olan ve fiilen konutun kullanılmasına yardımcı olan kısımdır. Dolayısi ile bahçeli bir evin sadece bahçesine bile girmek konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturur. Eklenti, konuta bağlı olmalı ve dışarıdan onun eklenti olması anlaşılmalıdır. Çit, duvar vs eklentinin eklenti olduğunun emareleridir. Eklenti konuta yakın olmalı, çok uzak olmamalıdır. Büyük bir çiftlikte giriş kapısındaki kulübe konut sayılmaz. İş yerleri açısından ise, ancak açık rızaya gerek olarak girilebilecek iş yerleri ve eklentileri, bu dokunulmazlığın kapsamındadır. Avukat bürosu, dr muayenehanesi gibi. Herkesin giebildiği iş yerleri ise, çalışma saatinin dışındaki zamanda bu maddenin kapsamına girecektir. 
Suçun faili açısından bir sınırlama yok. konutu birlikte paylaşan kişiler, bu suçun faili olamaz. Eşler ayrı ayrı evlerde yaşıyolar olsalar bile evlilik birliği mevcutsa, birbirlerinin evine girebilirler. Ama mahkeme kararı ile ayrı iseler durum değişir ve ihlal suçu oluşur. Eşlerden birisi boşanma davası devam ederken, eşin biri örneğin babasının evine gitmişse, konut dokunulmazlığı babaya karşı işlenmiş olur.evlilik dışında birlikte yaşamak, birbirlerinin konutlarına rıza dışı girme hakkı vermez. Aile fertlerinden birisi birlikte oturma hakkını yitirmişse, evlenmiş gitmişse mesala bu suçun faili olabilir. Ama örfi bazı durumlar için Yargıtay kapalı bir rızanın varlığını kabul ediyor. Bir kararında, eniştenin baldızı ile cinsel ilişkiye girmek için kayınvalidesinin evine girmesinde, eniştenin bu suçun faili olamayacağını belirtmiş. Ancak, abartmış biraz, çünkü, hukuka aykırı bir iş için konuta girilmişse zaten örtülü olarak konuta girmeya bir rıza gösterilmeyeceğini söyleyebiliriz. Fakat birçok kararı böyle değil tabii. Aile ferdi olmamakla birlikte, öğrenci vs gibi konutu birlikte kullananlar da bu suçun faili olmazlar.
Bu suç, mütemadi(kesintisiz) bir suçtur. Bu suçun oluşması için ihlal edenin konutta belli bir süre kalması gerekir.
Gelelim girme konusuna, girme, konutun korunduğu alana kişinin vücudunun bir kısmı ile dahi girmesidir. Yargıtay bir kararında, aralık olan kapının aralığındna bıçak sallayan kişi, konuta girmiş sayılır, diyor. Rıza dahilinde konuta girmiş ama, gizlenmiş, yine bu suç oluşur. Bu suçun oluşması için ya rıza dışında konuta girilir ya da girdikten sonra çıkılmaz.
Peki rıza açıklama yetkisine kimler sahiptir, konutu kullanma yetkisine sahip olanlardan herbiri diğerinden bağımsız olarak bu yetkiye sahiptir. Bu kuralın bir istisnası var o da şu; rıza açıklamasının meşru bir amaca dayanması gerekir.(soru). Konutta kalanların birisinin rızasına dayanarak konuta girilmiş olsa bile, eğer bu kişinin açıkladığı rıza gayri meşru bir amaç güdüyorsa, bu takdirde bu rıza geçerli sayılmaz. Mesela; eşlerden birisi, evde başka biri ile cinsel ilişkiye girmişse. Yargıtay bu durumdaki konut dokunulmazlığının oluşacağını söylüyor. 18 yaşını doldurmuş genç bir kızın sevgilisini eve alması durumunda Yargıtay biraz tereddütlü kararlar vermiş. Ama son kararlarında bu rızanın diğer aile bireylerini rahatsız etmesi, haklarına zarar vermesi nedeni ile geçersiz olacağını söylemiş. Yargıtay, herhangi bir aile üyesinin cinsel ilişki için birisini konuta davet etmesinde, konut dokunulmazlığı suçunun oluşacağını söylüyor. Bazı karalarında bu şekilde rıza açıklayanın da azmettiren olarak cezalandırılacağını söylüyor. Hocaya göre, cinsel ilişki için aile üyesinden birisinin(18 yaşındaki kızın) eve birini alması gayri meşru bir amaç teşkil etmez. Eşler için durum farklı tabii.Rıza açıklaması açık veya örtülü olabilir. Bunun tespitinde gelenek ve alışkanlıklara da bakılır. Bazı durumlarda rıza varsayılır. Özellikle köylerde kardeşler birbirlerinin evlerine rahat girip çıkakarlar. Bazı durumlarda da rızanın olmadığı kabul edilir; mesala ırza geçmek için, hırsızlık için, kız kaçırmak için, adam dövmek için… bu durumlarda rızanın olmadığı kabul edilir. hizmetçinin, konuta girme konusunda geçerli bir rıza açıklaması olmaz Yargıtaya göre. bu rıza cebir tehdit hile ile elde edilmemiş olması lazım. Ör: adamın evine gelmişler, biz senin oğlunun askerden arkadaşlarıyız deyip konuta girmişler, misafir olmuşlar. Burada konut dokunulmazlığı var. İş yerlerinde iş yeri sahibi veya herhangi bir çalışan rıza açıklama yetkisine sahiptir. Avukatlık bürosunda stajerin rıza açıklaması gibi. Ama burda da aynı kural geçerli yani, açıklanan rızanın meşru bir amaca dayanması gerekiyor.
Fail, rıza dışı girdiğini bilecek, rızası var nasılsa diye girmişse burdaki yanılma, haksızlık yanılması mı olur, tipiklikte yanılma mı olur, yoksa hukuka uygunluk nedenlerinin gerçekleşmesi konusunda bir yanılma mı olur? m.30/III. hangi şekilde olursa olsun fail, rızanın varlığı veya geçerliliği konusunda yanılmışsa, bu yanılmadan, yanılma kaçınılmaz ise, yararlanacak ve konut dokunulmazlığının ihlali suçu işlememiş olacak.
Kanun hükmünün yerine getirildiği durumlarda (icra memurunun konuta girmesi gibi) meşru savunmada, ilgilinin rızası durumlarında, zorunluluk durumunda bu suç işlenmiş olmaz. Bunlar bu suç bakımından hukuka uygunluk nedenleridir.
Nitelikli hallere gelince; m. 119 da verilen nitelikli haller, hürrüyete yönelik suçalrın hepsi için, dolayısi ile konut dokunulmazlığı için de geçerlidir. Ayrıca konut dokunulmazlığına özgü iki nitelikli hal de 116/4 de belirtilmiştir; suçun gece vakti ve cebir ve tehditle işlenmesi. gündüz girmiş, gece de orada; mütemadi suç olduğu için gece girmiş sayılır. konuta girdikten sonra, cebir ve tehdit kullanmışsa, ev sahibini dövmüşse örneğin, bu suç ayrıca cezalandırılır.(kasten yaralama vs olarak değerlendirilir.) Ama cebir ve tehdidi konuta girmek için kullanmışsa suçun nitelikli hali oluşur.
İçtima konusuna gelince, konut dokunulmazlığı genellikle başlı başına amaç değil, konut dokunulmazlığını genellikle, kişilerin, başka suçları işlemek için kullandıkları bir araçtır. O nedenle işlenmek istenen suç ile konut dokunulmazlığı arasındaki bağa bakmak gerekir. şöyle bir ayrım yapabiliriz; ilgili suç tipinde konut dokunulmazlığının ihlal edilmesi, unsur veya nitelikli hal olarak zaten gözönünde bulunduruluyor ise, bu takdirde bileşik suç kuralları gereğince ayrıca bir suç olarak konut dokunulmazlığına ihlal nedeni ile faile bir ceza verilemiyor. Bunun tipik örneği yağma suçu. M.149. burada suçun konutta işlenmesi nitelikli haldir. Diğer bir konu, hırsızlık suçu, burda biraz kafalar karışık. M.142/son a bakarsanız. Hırsızlık yapma amacı ile bir başka suçun da işlenmiş olması durumunda; konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçunun da işlenmesi halinde, her iki suçtan dolayı da kovuşturmanın şikayete bağlı olmaktan çıkarılacağını, her iki suçun da işlenmiş olduğunu söylüyor yani kanun koyucu. Oysa, 142/b de; konut içinde muhafaza altına alınmış eşyaya karşı ilenmişse, bu durum nitelikli hal olarak kabul edilmiş. Dolayısi ile konut içinde muhafaza altına alınmış bir eşyaya karşı hırsızlık suçu işlendiğinde hem hırsızlığın nitelikli halinden dolayı ceza ağırlaştırılacak hem de ayrıca konut dokunulmazlığı suçudan dolayı da fail ceza alacak. Bu, bileşik suç kurallarına pek uygun bir durum değil aslında. O halde hırsızlık için eve gireni hem hırsızlık hem de konut dokunulmazlığının ihlali suçundan dolayı cezalandıracağız.
Eğer ilgili suç tipinde konuta girme veya girdikten sonra çıkmama unsur veya nitelikli hal olarak gözönünde bulundurulmamış ise bu takdirde konuta girdikten sonra işlenen suçlar, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan bağımsız olarak cezalandırılacaktır. Adam öldürmek için eve girmişse hem kasten öldürmeden hem de konut dokunulmazlığının ihlalinden ceza alacak. Zorla kız kaçırmak; hem konut dokunulmazlığı hem kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma. Cinsel saldırı için girilmiş; konut dokunulmazlığını ihlal artı cinsel saldırı. Bu gibi durumlarda gerçek içtima kuralı gereğince failin sorumluluğu belirleniyor.
Konuta girmek için cebir kullanılması suçun nitelikli hali. M.116/4. Buradaki cebir, mağdurun kasten yaralamanın nitelikli haline ulaşmışsa; Kullanılan cebir, mağdurun direncini kıracak ölçünün ötesine geçmiş ise, ne olacak,Hocaya göre, bu durumda; ölçünün aştığı durumlarda, ayrıca ceza verilmeli.(kasten yaralamadan).
Kovuşturma, suçun basit hali söz konusu olduğunda, şikayete bağlı nitelikli hali resen yapılıyor.
E.ŞEREFE KARŞI SUÇLAR
1.HAKARET SUÇU (TCKm.125):  şeref hocamıza karşı değil ha kişinin şerefine karşı suçlar burada gündemde.Bu madde ile kişinin kendine özgü değer yargısı değil, toplumca kabul edilen değer yargıları da korunur. Burdaki şeref ve haysiyet kavramı sadece bireysel bir değer değildir, aynı zamanda normatif bir kavramdır; toplumsal bir değerdir. Çünkü saygınlık toplum içinde bir anlam ifade eder. bu anlamda hakaret suçu, soyut tehlike suçudur. İki seçimlik haretle işlenir; ya somut bir fiil ya da olguyu isnat etmek ya da sövmek şeklinde işlenebilir. Bu hareketlerin herhangi birinin gerçekleştirilmesi ile suç da tamamlanmış olur. bu suçun oluşması, için kişinin ayrıca rencide olması gerekmez. Bu açıdan bir soyut tehlike ve sırf hareket suçudur. Burada korunan yarar bireyseldir. Oysa Cumhurbaşkanına hakaret, saygınlığı korunması gereken bir makama yapılan hakarettir. Yine m.216/2 i kapsamına giren hakaret, bireysel değil, toplumun bir kesimini ilgilendirir. Hakaret suçu ise, kişiyi ve onun bireysel yararını ilgilendirir. Ör: iki kişiye diyor ki; siz egelli değil misiniz, bütün egeliler, i… olur. bu suç, 125 i mi 216 yı mı ilgilendirir. 216 yı uygulamak için mağdurun belirli veya belirlenen bir kişi olmaması lazım. burda 125 uygulanır, çünkü, her ne kadar siz egeli değil misiniz şeklinde bir hakaret edilmişse de bu direk kişiye yönelik. Burda hakaret şahsileştirilmiş, dolayısı ile m.125 uygulanır.şerefsiz sayılanlarda bu suç kapsamında korunmuştur. Tüzel kişiler bu suçun mağduru olabilir. Faili olamazlar.
Herkes bu suçun faili olabilir. Ama basın yolu ile işlenen hakaret suçlarında biraz durum farklı. Çünkü basın yolu işlenen hakaret suçlarında basın kanununun özel kuralları geçerli. Basın yolu işlenen suçlarda kural olarak eser sahibi sorumlu; makaleyi yazan, haberi kaleme alan, karkatürü çizen. Ancak bu kişi hakkında şu veya bu nedenle Türkiye de dava açılamıyor ise, katagorize edilen bir sorumluluk söz konusu. Ama kural olarak eser sahibi sorumlu. Peki genel yayın yönetmeni sorumlu olur mu, bunlar, basın kanunu m.11 de düzenlenmiş. 6112 sayılı kanun. Haberi okuyan sipiker sorumlu olur mu, özel düzenleme var, sorumlu olmaz.
İnternet yolu ile işlenen suçlar bakımından özel bir kanun var. Burada içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı şeklinde kavramları var. Burda da esas itibari ile içerik sağlayıcı sorumlu, oluşan suçtan. Sadece içeriği meydana getiren değil, paylaşan da sorumludur. m.215 suçluyu övme.
Mağdur, bir kişi olacak. Ama birden fazla kişi hakaretre maruz kalırsa bunların belirli veya belirlenebilir kişiler olması lazım. bu durumda m.43/2 gereği aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi söz konusu olur. eğer mağdur çevresi belirsiz ise bu gibi durumlarda hakaret çevresinin oluştuğunu söylemek daha da zor olur. mesela; bütün avukatlar yalancıdır dese. Bütün doktorlar kasaptır dese. Hakaret suçu işlenmiş olur mu? Somutlaştırmak lazım. kişi çevresi ne kadar daralırsa o ölçüde hakaret olduğunu söylemek mümkün. Kişi çevresi ne kadar genişlerse o ölçüde de hakaret suçunun oluşmadığını söylemek mümkün. Mağdurun belirli veya belirlenir olması gerekiyor, isminin açıkça belirtilmesine gerek yoktur. eğer kullanıllan sözlerden hakaretin kime yönelik olduğıu hiçbir tereddüte yer vermeden açıkça anlaşılabiliyorsa o zaman bu belirlilik koşulu gerçekleşmiş olur. m.126. da bu durum açıklanmış. Dört kişi birden bana hakaret etti diye savcılığa gitmişse tereddüt var demektir ve hakaret suçu oluşmamış sayılır; mağdur belirlenemiyor çünkü.
Çocuk ve akıl hastaları veya kendi şerefi konusunda değer yargısı olmayanlar da bu suçun mağdurudur. Yani şerefsiz sayılan kişşlerin de ceza hukuku açısından korunmaya değer bir şerefleri vardır. sadece ve sadece insan olmaları nedeni ile.
Ölüler, bu suçun mağduru oalbilrler mi? Onlar için kişinin hatırasına hakaret suçu vardır. m.131/2 bu durumda , ölünün ikinci dereceye kadar alt soy üst soy eç veya kardeşleri şikayetçi olabilir.
Evlilik dışı bir ilişkinin isnadı söz konusu olduğunda, birisine sen o… çocuğusun denildiğinde. Burada anneye de yönelik olarak dolaylı olarak anne de isnat edilir. bu durumda annenin de şikayet hakkı olur mu? Burada dolaylı hakaret oluşur. Bu gibi durumlarda her iki mağdurun da birbirinden bağımsız olarak şikayet hakkını kullanabileceği kabul edilir. tek bir fiile birden fazla kişiye hakaret edilmiş olur. zincirleme suç oluşur ama ceza ağırlaştırılır.
Stadlardaki çirkin tezahurat. 20 bin kişi hakeme yönelik i.. hakem diye bağırıyor. Bunların hepsi hakaret suçunun faili mi olur. 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi hakkında Kanun. Bu işin spor hukukunu ilgilendiren bir durumu var. Burada adli para cezası uygulanır. Şikayet aranmaksızın. Daha ağır cezayı gerektiren durumlar hariç. Ama burada m.125 ten farklı olarak hakaretin belirli bir kişiye yönelik olduğunun belirlenmesi gerekmiyor. Hakaretin varlığı yeterli. Bu hakareti eden 10 bin kişiden tespit edilenler hakkında ise, 125 inci made pek ala uygulanabilir. Bu durumda Sporda şiddet kanunun 14 üncü maddesi değil, TCK m.125 uygulanır.
Hangi sözün hakaret kabul edileceğini toplum değerleri belirler. Yargıtay; mühendis olmuşsun ama adam olamamışsın sözünü hakaret kabul ediyor.Yargıtay, bedduayı hakaret kabul etmiyor; içerisinde küfür yoksa.
Hakaret suçu bakımından mağdurun sıfatı da gözönünde bulundurulacak. Özellikle politik kişiye sahip, kamuya malolmuş kişiler bakımından farklı bir değerlendirme yapılması gerekiyor, neden, eleştiri ve haber veme hakkı var. Bu durum hakkın kullanılmasının özel bir görünüş biçimi. hakkın kullanılması anlamında işlenen fiil bu anlamda hukuka uygun sayılıyor. Bu şu anlama gelmez; politika ile uğraşana hakaret serbest değil tabiiki. Ama basın özgürlüğü anlamında politikacılar söz konusu olduğunda eleştiri sınırını geniş tutmak gerekiyor.
Bir kişye suç isnat etmek her zaman hakaret olur mu, suçluyu suçu övmek olur mu? Karıyı aslanlar gibi doğradı, diyor mesela.
Muhatap hakareti duymuşsa, suç, yüze karşı işlenmiş demektir. Doğrudan, muhataba karşı kullanılan İletişim aracı ile işlenmişse de yüze karşı işlenmiş sayılır. kişinin mail adresine ve telefon numarasına gönderilmeli. Hakim kararı olmadan elde edilen bilgiler hukuka aykırı olduğundan bu yolla elde edilen hakaret delili geçersizdir. Hukuka uygun olarak dinlenilse bile bu dinleme nedeni ile hakaret suçu isnat edilemez çünkü hukuki dinlemeler katalok suçlarının tespiti içindir ve hakaret suçu katalok suçu arasında değildir. Böyle olmasa bile iki kişi arasındaki konuşmada üçüncü kişiye hakaret ediliyorsa, burada iletişim aracı doğrudan hakaret edilene yönelmediği için yine hakaret suçu oluşmaz. Olsa olsa, ihtilat(karşılaşma-biraraya gelme-iletişim) koşulu ile fail cezalandırılabilir. Bu koşulun gerçekleşmesi için de hakaret içeren konuşmanın en az 3 kişi tarafından duyulması gerekir. gıyabi hakaret bu şekilde gerçekleşir. Ör: Aziz Yıldırım ın telefonla hakaret konuşması tv de yayınlandı. Burada hakaret suçu var mı? Hakarete muhatap kişi telefonun karşı tarafında olsa idi, hakaret oluşurdu. Olmadığı için oluşmaz. Gıyabi hakaretin oluşması için de ihtilat koşulu aranır, gizli dinlemede de bu koşul geçersizdir. Dolayı ile burda suç yok. Ama kim açısında suç oluşur, onu yayınlayanlar açısından oluşur. İhtilat koşulunu onlar yerine getiriyor. Ama bunu yayınlayanlar açısında hukuka aykırılığı ortadan kaldıran neden olarak haber verme hakkı düşünülebilir. Yararlar dengesi gözönüne alınarak bir değerlenme yapılır.
Hakareti 3 kişi duymamışsa, içerihini öğrenmemişse gıyabi hakaret oluşmaz. 2 kişi duysa suç oluşmaz, suça teşebbüs de söz konusu olmaz. Muhatap bunu öğrenmişse zaten yüze karşı hakaret olur.
Aleniyet; ister yüze karşı işlensin hakaret ister gıyabi işlensin her iki durumda da cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli hal. Bu nitelikli halin oluşması için, hakaretin belirsiz kişişlerin bilgisine ulaşmasının ortaya çıkması yeterlidir. Ör, trafik ceza tutanağını memurun yüzüne fırlatmayı, Yargıtay alenen işlenmiş hakaret kabul etmiş, çünkü kamuya açık bir yerde işlenmiştir. Cezanın ağırlaştırılmasına hükmetmiştir. Aleniyet açısından kaç kişinin duyduğu değil; duyma imkanının oluşturulması önemlidir. Özetlersek; aleniyet soyut, ihtilat ise somut bir kavramdır. İhtilatın koşulunun gerçekleşmesi için bunu en az 3 kişinin duymuş olması gereğinden bahsettik, bunların hakareti aynı anda duymuş olmalarına gerek yok. hakareti içeren suç bu 3 kişiye değişik zamanlarda da ulaşmış olabilir. Ama bu kişilerin sadece duymaları yetmez, bu hakaretin içeriğini anlayabilecek, algılayabilecek durumda olmaları da gerekir.
Suçun manevi unsurunda genel kast yeterli. İhtilat durumunda da failin en az 3 kişinin duyması amacı ile hareket etmiş olması gerekir. böyle bir kast yoksa, 3 ve 3ten fazla kişi hakareti öğrenmiş olsalar bile suç oluşmaz. Sosyal paylaşım üzerinde işlenen suç söz konusu olduğunda, ğer hakaret suçuna maruz kalan kişi , hakaret edenin arkadaş listesinde ise yüze karşı işlenmiş hakaret suçu oluşur. Litesinde değilse, en az 3 kişi bunu öğrenmişse de gıyabi hakaret suçu işlenmiş sayılır. dilekçelerle işlenen hakaret suçu söz konusu olduğunda, uygulamada özellikle boşanma davalarıda karşımıza çıkar. Bu suçlar yüze karşı işlenmiş sayılabilir mi? Yargıtay şöyle bakıyor olaya; eğer karşı tarafa teblih edilmesi zorunlu bir dilekçe söz konusu ise yüze karşı işlenmiş sayılır. değilse ihtilat konusu gündeme gelebilir.
Gıyapta işlenen hakaret suçuna teşebbüs mümkün değildir. Yüze karşı işlenen hakarette ise, araç olarak iletişim araçları kullanılacaksa ve bu işlenmeden önlenmişse, teşebbüs gündeme gelebilir. Ama bu sadece teorik olarak mümkün gözüküyor. Çünkü icra hareketkeri ancak bu durumlarda önlenebilir. Hakaret suçunun kural olarak şikayete bağlı bir suç olduğunu da unutmayalım.
Bu suçta hukuka uygunluk durumları; haber verme ve eleştiri hakkı, ihbar ve şikayet hakkı, savunma dokunulmazlığı durumu, mağdurun rızası. Ama kişinin şeref ve haysiyetinden tamamen vazgeçmesini gerektirecek bir rıza ve bu yöndeki rıza açıklaması geçerli değil.
İhbar ve şikayet yetkili makamklara yapılmalı ve konusu gerçek olmalı. İhbar ve şikayette yer verilen sözler arasında düşünsel bir bağ olacak yani bir neden sonuç ilişkisi kutulabilecek. İhbar ve şikayet hakkı arkasına sığınarak kişiye hakaret edilemez. o öyle bir namussuz adamdır ki… diye şikayet dilekçesi yazılamaz. Şikayette yer alan sözler amaca ulaşacak ölçüde olmalı, aşmamalı.
Haber verme ve eleştiri hakkı, burada iki değer karşı karşıya: basın özgürlüğü ile kişinin şeref ve haysiyeti. Her ikisi de anayasal güvence altında. O halde ne yapmak lazım her iki hakkıda koruyacak bir yorum tarzı seçmek lazım. yani, her somut olay bakımından ağırlıklı olan yarar hangisi ise hangisi öncelikli ise ona göre değerlendirmek lazım. basının özgürlüğü kamuyu ilgilendiren konularla sınırlı olmalı. Kamuya katkı sağlayan olaylar olmalı. Eleştirideki sınır ise hoşgörü sınırıdır ama özellikle politik kişiliği olanlar açısından ve kamu yararının üstün olduğu durumlarda bu sınır daha geniş olarak ele alınmalıdır. AİHM, içeriğin yasa dışı yollarla elde edilmesinin bu içeriğin kesinlikle paylaşılmaması gerekir sonucunun çıkmayacağını kabul ediyor. Haber ve eleştiri özgürlüğünün oluşması için 4 tane koşul var: her şeyden önce haber gerçek olacak. Bu gerçekliği, haberi veren kendi imkanları ölçüsünde tespit edebilir. İkincisi, habere konu olan olay güncel olacak. Üçüncüsü kamusal ilgi ve yarar olacak ve nihayet, verilen haberle işlenen suç arasında mantıksal, düşünsel bir bağlantı olacak. Bu bağlantı her somut olay için ayrı ele alınır. Haber verme ve nakletme olayı birebir anlatma değildir. Haberi veren kendine özgü bir değer yargısı ile de hareket edebilir.
Hakaret suçu, değişik zaman aralıklarında aynı kişiye birden fazla şlenebilir. İster yüze karşı işlensin isrer gıyabi olsun, işlenen birden fazla hakaret suçu tek bir suç sayılıyor ama zincirleme suç kuralı gereği ceza ağırlaşıyor. Yine aynı şekilde tek bir hakaretle birden fazla kişi mağdur olabilir bu durumda da tek bir suç sayılacak ama ceza ağırlaşacak. Ör: tutanağı, iki memura birden fırlatmış.
Bir tek sözle, yani tek bir fiille, hem tehdit hem de hakaret suçu işlenmiş olabilir; sana ne yapacağımı bilirim, bilmem ne çocuğu, derse, bu durumda fikri içtima uygulanır. En ağır cezayı gerektiren hangisi ise o suçtan ceza verilir.
Nitelikli haller; kamu görevlisine karşı görevi nedeni ile işlenen suç, bu suçun nitelikli halini oluşturur ve şikayet koşuluna bağlı değildir. Diğer durumlar şikayete bağlıdır. Kamu görevlisine karşı işlenen suç kamu görevlisinin görevine ilişkin olmasıdır. Ör: nöbet tutan polise, kişi, durup dururken, yaptığınız yerden para kazanıyorsunuz, şerefsizler, demiş. Burada yerine getirdiği görev nedeni ile polisin hakarete uğraması söz konusudur. Tabii kamu görevlisi görevinin gereğine uygun hareket etmelidir. Kamu görevlisi görevinin gereğine aykırı olarak hakarete maruz kalırsa, suç herhangi birine işlenmiş gibi olur, hatta bu durum haksız tahrik bile oluşturabilir.
Kişi, mensup olduğu dinin, düşüncenin gereklerine uygun davranmasından dolayı hakarete uğrarsa, nitelikli hal olur. Ama dine aykırı davranmaktan dolayı hakarete uğrarsa nitelikli hal oluşmaz.
Kutsal sayılan değerlere yönelik hakaret de nitelikli haldir. Ama bu hakaretin kişiselleştirilmesi gerekir. soyut bir şekilde yapılan ve belli bir inanç grubuna yapılan hakaret bu kapsamda değildir. 
Suçun alenen işlenmesi nitelikli haldir. Evin içi, müdürün odası, apartman girişi, daire kapısının önü, aleniliği oluşturmaz. Ama karayolunda, karakol binasında alenilik unsuru gerçekleşmiş sayılır.
Cezanın indirilmesi veya ortadan kaldırılmasını gerektiren nitelikli halleri; daha doğrusu cezasızlık sebeplerini ele alalım: hakaret suçu haksız bir fiile tepki olarak işlenirse; haksız tahrik bütün suçlar açısından bir ceza indirim sebebi ama kanun koyucu bu durumu hakaret suçu açısından özel olarak düzenlemiştir. Demek ki ortada bir haksız fiil olacak bu haksız fiile tepki olarak bu hakaret fiili işlenmiş olcak. Haksız fiilden ne anlaşılması gerektiği konusunda maddede bir açıklık yok. bu şekilde işlenen suç, indirim ve cezasızlığı sağlayabilir. Bunun takdir yetkisi tamamen hakime bırakılmıştır. Ama ortada bir haksız fiil olacak bu haksız fiil kişide öfke veya elem oluşturacak, fiil bu öfke ve elemin etkisi ile işlenecek. Üçüncü kişiye karşı işlenen bir haksız fiile karşı tepki olarak işlenen hakaret suçu bakımından da haksız tahrik indirimi uygulanabilir. Kanunda bir ayrıma gidilmemiş. Ama hakaret, haksız fiili gerçekleştirene karşı yapılmış olmalıdır.
Kasten yaralamaya tepki olarak işlenirse hakaret suçu, bu durumda kişiye ceza verilmez. Bu kasten yaralamanın doğrudan faile karşı işlenmesi şart değil, üçüncü kişiye karşı yaralamada da bu durum geçerli. Taksirle yaralamada bu hüküm uygulanmaz. taksirle yaralamada haksız fiil durumları uygulanır. (birinci fıkra hükümleri). Hukukta bir kural var; çoğu içeren azı da içerir. Peki, hakaret suçu kasten öldürmeye veya teşebbüse karşı işlenirse, kanun bu konuda suskun, ne olacak, hocaya göre cezasızlık sebebi olmalı. Hakaretten dolayı yaralama ile yaralamadan dolayı hakareti karıştırmayın.
129/3 Hakarete karşı işlenen hakaret suçu: karşılıklı olarak işlenme durumu var burda. En az iki hakaret suçunun işlenmesi gerekir. İlk hakaret suçunu işleyenin haksız olması gerekir; dolayısi ile ilk hakareti işleyen bir hakkını kullanıyorsa, buna tepkiyi karşılıklı hakaret kapsamına alamayız. Yani ilk hakaret de cezalandırılabilir olmalıdır. Diğer koşul da her hakaret diğerinin sonucu olacaki nedensellik bağı olacak. Zaman bakımından bir sınırlama yoktur. makul zaman dilimi olmalı. Ama 10 yıl önceki söze karşı tepki olarak da hakaret olmaz. Karşılıklı hakarette kimin ceza indirimi alıp almayacağı hakimin takdirindedir.
Tck 128 anlamında iddia ve savunmaların dokunulmazlığı burada gündemdedir. Burada suç uydurma ve iftira bu kapsamda değildir , cezalandırılmalıdır.
2.KİŞİNİN HATIRASINA HAKARET SUÇU (TCKm.130):Ölmüş Kişinin hatırasına karşı işlenen bir suçtur. Yüze karşı işlenemez. İkinci dereceye kadar akrabalar, şikayetçi olabilir. Kişiyi öldürüp cesedini parçalayan hem kasten öldürmeden hem de bu suçtan ceza alır. Suçun maddi konusunu kişinin ceset ve kemikleri oluşturmaktadır. Burada kişiyi öldürüp cesedini parçalayan hem kasten öldürmeden hem de bu suçtan dolayı ceza alır.
F.ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNE KARŞI SUÇLAR
HABERLEŞMENIN GİZLİLİĞİNİN İHLALİ SUÇU(TCKm.132),KİŞİLER ARASINDAKİ KONUŞMALARIN DİNLENMSEİ VE KAYDA ALINMASI,ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL: haberleşmenin içeriğine bağımsız olarak geçerlidir. Dışarıdan haberleşmeye yapılacak herhangi bir müdahale bu maddedeki korumayı oluşturur. Haberleşmeye şu veya bu halde yapılan müdahele suçu oluşturur. Suçun 3 ayrı görünüş biçimi vardır: haberleşmenin gizliliğini ihlal, haberleşme içeriğini ifşa ve haberleşmenin içeriğini diğer arafın rızası olmadan ifşa. haberleşme ne anlama geliyor: araya bir vasıta konularak en az 2 kişinin katılımını sağlamaya yönelik iletişim ve bilgi alışveriş sürecidir. Yüz yüze yapılan ve herhangi bir haberleşme aracı kullanılmadan yapılan görüşmeler bu maddenin koruma alanına girmez. Hangi haberleşme aracının kullanıldığı suçun oluşması açısından önemli değildir. Yazılı görsel işitsel her türlü haberleşme aracı kullanılmış olabilir. Peki, haberleşme özgürlüğüne ihlal ne anlama geliyor? İletişimin içeriğini öğrenme yönünde her türlü müdahale ihlal kavramı içinde değerlendirilir. Bugün suç olma özelliğini yitirmiş tarihsel iletler, tanıtım broşürleri bu maddenin koruma alanında değildir. Okunmuş, bir kenera atılmış mektup bu maddenin korumasında değildir. Haberleşmenin engellenmesi, kanunda ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. İkisi arasındaki farklılık failin kastında 132 de gizliliğin ihlali söz konusu. Ama failin kastı o içeriğin muhatabına ulaşmasını engellemekse, haberleşmenin engellenmesi suçu söz konusu olur.
Eşler, birbirlerine karşı özel hayatın gizliliğinin ihlali suçunun faili olabilirler mi? Yargıtay bir kararında eşlerin gözetim yükümlülüğüne dayanarak birbirlerinin özel hayatları ile ilgili bilgi elde etmelerini özel hayatın ihlali olarak görmemekte. Yargıtay kararlarına göre, kişi iş yerinin kendisine verdiği mail ile özel yazışma yapmışsa bu, işverence denetlenebilir.
Haberleşmeye katılan kişilerin rızaları dışındaki her türlü müdahale cezalandırılır. Konuşmanın başka bir dile yapılması dolayısi ile anlaşılmamış olması suçun oluşması bakımından önem taşımıyor. Yine aynı şekilde engelli bir kişinin bu suçu işlemesi durumunda da suç oluşur. Haberleşmeye müdahale serbest hareketli bir suçtur. Haberleşmenin içeriğini öğrenmeye yönelik hareket herhangi bir şekilde icra edilmiş olabilir. Bununla birlikte içerik dinlenilmekle yetinilmemiş, kayda da alınmışsa, bu durum nitelikli haldir. Sesin kayda alınması, mektubun fotoğrafının çekilmesi gibi.
Haberleşme niteliği taşımayan yani herhangi bir vasıta ile gerçekleştirilmeyen konuşmanın çıplak kulakla dinlenmesi veya kayda alınması, başka bir suçu oluşturacaktır. Bu suç yerine göre m.133(kişiler arasındaki konuşmanın dinlenilmesi ve kayda alınması) yerine göre m.134(özel hayatın gizliliğini ihlal) kapsamında ele alınacaktır.
İnternet ortamında herkesin katıldığı haberleşmeler, bu maddenin kapsamında olmayacaktır.
Haberleşmenin ifşası, 132/2 de bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. İfşa dediğimiz şey, iletişimin içeriğinin üçüncü bir kişiye duyurulmasıdır. Burada içeriği öğrenenlerin sayısınnın bir önemi yok. içeriğin başkalarınca duymasına imkan oluşturulmuşsa bu suç oluşur. İletişimin içeriğine nasıl ulaşıldığının bir önemi yoktur. hukuka aykırı olarak ulaşılmış içerik daha sonra ifşa edilmiş ise hem 1.fıkradaki suç hem 2.fıkradaki suç ayrı ayrı gerçekleşmiş olur. iki ayrı suç oluşmuş olur. ikinci fıkradaki suçun(ifşa) oluşması için illa da birinci fıkradaki suçun oluşması gerekmez. İletişimin içeriğine hukuki yollardan ulaşılmış olsa dahi, bu şekilde elde edilen bilginin ifşası suç oluşturabilir. Aynı sebep ifşayı hukuka uygun kılmayabilir. Hatta öyle ki, haberleşmenin gizliliğine müdahale eden kişi ile ifşa eden kişinin aynı kişi olmasına da gerek yok. gizlice elde eden bakımından ayrı bir suç, bunu internet ortamında paylaşan açısından ayrı bir suç oluşur. 
Bir iletişimin hukuka aykırı olarak elde edilmesi her zaman onun ifşasını da hukuka aykırı kılmaz. Mesela basın bu şekilde elde edilmiş içeriği kamu yararı var diyerek ifşa edrse bu durumda ifşa suçu basın açısından gerçekleşir mi, veya bir ana muhalefet partisi başkanını düşünün, onun içeriği ifşası suç oluşturur mu? burada kişinin özel yaşamı mı basın özgürlüğü mü baskın olacak. AİHM genelde basın özgürlüğünü öne çıkartıyor. Kamu yararı korunması öne çıkarsa, özellikle politik kişiliğe sahip insanların özel yaşamının korunması ikinci planda kalır. 
Haberleşme içeriğinin aleniyet kazanması için bir tek kişiye dahi açıklanması yeterlidir.
Haberleşmeye iştirak eden kişilerden birinin diğerinin bilgisi dışında alenen ifşa eden de suç işlemiş olur. bu 132 de ele alınmıştır. A ile B arasında telefon konuşması geçmiş, B bunu ifşa etmişse üçüncü fıkra hükümleri uygulanır. Birinci fıkrada suçun oluşması için alenen ifşa gerekmiyor, tek bir kişiye duyurulması yeterli ama ikinci fıkrada alenen ifşa gerkiyor, yani tek bir kişiye duyurulması yetmez. Bu içeriğe aleniyet kazandırılması lazım. yani içeriğin belirsiz kişilere duyurulabilinmesine imkan oluşturulacak.
Haberleşmenin Gizliliğinin ihlali bakımından hukuka uygunluk nedenleri arasında, hakkın kullanılması var. Eşler bakımından, MK bakımından eşlerin sadakat borcu ile bakım ve gözetim yükümlülüğü vardır. Eş, diğer eşin haberleşmesini gizlice dinlerse burada hakkını kullanmış oluyor. Çocuklar bakımından anne babanın gözetim yükümlülüğü açısından annenin çocuğa gelen mektubu okuması hakkın kullanılmasıdır. Gazetecilik mesleği bakımından da haber verme, bir üstün yararı koruyorsa, bu da hukuka uygunluk sebebi olabilir. Ya da, sürekli telefonla tehdit edilen kendisine gelen tehdit telefonlarını kaydederse, Yargıtay, bunu uygun buluyor. Bu durum, meşru müdaafanın özel bir görünüş biçimidir, kişi kendisine yapılan tehtidi ispat açısından başka bir yol bulamamışsa bu konuşmaları kayıt altına alabilir. Bu durumu bazı yazarlar zorunluluk hali kapsamında ele alıyor. Kanun hükmünün yerine getirilmesi; ceza evlerinden gönderilen mektupların okunması gibi. ama mahkumlar açısında her türlü haberleşme denetime tabi değildir. AİHM, mahkumların dilekçelerinin denetime tabii tutulmasını 13. maddenin ihlali sayıyor.
G.MALVARLIĞINA KARŞI SUÇLAR
1.HIRSIZLIK SUÇU (TCKm.141):Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye ceza verilir. Bu suçta korunan yarar, mülkiyettir. Suçun faili herhangi kişi olabilir. Suça konu mal üzerinde elbirliği veya paylı mülkiyet varsa ortaklardan biri bu suçun faili olabilir mi, kendi payı dışındakiler açısından olabilir. Ama paydaşlar bu suçu işlerse cezaları indirilir. M.144 te bu durum ele alınmış. 
Taşınır satışında bedel ödenmeden zilyetlik karşı tarafa geçerse mülkiyet ona geçmiş olur. bedel ödenmedi diye o malı satın alandan geri alan satıcı da hırsızlık suçunu işlemiş olur. ama bu durumda yani hukuki ilişkiden kaynaklı alacağı tahsil maksadı ile yapılan hırsızlıkta da ceza indirilir. (M.144).
Kişi, satın aldığı malı, malın bedelini ödeme niyeti olmadan satın almışsa bu hileli davranıştır. Burada işlenen suç dolandırıcılık suçudur.
Suçun konusu taşınır mal olmalıdır. Hizmetler, talepler haklar, düşünce eseri hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaz. Bir şeyi mal saymak için onun mutlaka ekonomik değer taşıması gerekmez. Malın değeri nitelikli hal açısından önemlidir. Soru kitapçığını çalmak hırsızlık suçunu oluşturur. 
Enerji üzerinde yapılan abonelikle ilgili bedelsiz yararlanma, hırsızlık kapsamında değildir. Karşılıksız yararlanma suçudur bu durum.(m.163). abonelik dışındaki enerji hırsızlığı tartışmalıdır. Ama bu durumlarda hırsızlık suçunun oluşması mümkündür.
Ceset ve insan bedeni hırsızlığa konu olmaz. İnsan bedenindne ayrılan yapay parçalar bu suça konu olur.
Bir hastanın hayati önem taşıyan ilacını çalanın çalarken var olan kastı önemli.
Hırsızlığa konu olan malın başkasına ait olması lazım. terk edilen mal hırsızlığa konu olmaz. Ama unutulmuş mal bu suça konu olur. ama bu suçla ilgili m.160 dikkate almak lazım. m.160: “ Kaybedilmiş olması nedeniyle malikin zilyetliğinden çıkmış olan ya da hata sonucu ele geçirilen eşya üzerinde iade etmeksizin veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmeksizin malik gibi tasarrufta bulunan kişi şikayet üzerine bir yıla kadar hapis cezası ya da adli para cezası ile cezalandırılır.” Buradaki suç, kaybolmuş veya hata sonucu ele geçirilmiş eşya üzerinde tasarruf’tur. Hırsızlık suçu değildir. Burada bir yanılma söz konusu olabilir. Yani sahibinin elinden eşyanın iradesi dışında çıkıp çıkmadığı durumunda bir yanılma olabilir bu da tipiklikte yanılmadır ve kastı ortadan kaldırır.
Bankamakamatik ve kredi kartları hırsızlık suçuna konu yapılabilir mi? Bunlar hesaba ulaşmak için bir tür anahtardır. Bu kartları ele geçiren banka kartlarını kötüye kullanma suçu işlemiş olur.(m.245) ama kartı ele geçiriş biçimine göre faili ayrıca cezalandıracak mıyız, fail, hırsızlık yaparak bu kartı ele geçirmişse Yargıtay failin iki ayrı suç işlediğini kabul ediyor. (hoca buna katılmıyor, bu kartın sadece bir anahtar olduğunu söylüyor.)
Mal taşınır olacak başkasına ait olacak. Buradaki taşınırlığı MK a göre değil de fiilen bir yere taşınırlık şeklinde anlamak gerekiyor. Fiilen taşınabilir olmalı. Kişi malın kendisine ait olduğunu sanarak alırsa yanılma olur ve hırsızlık suçu oluşmaz. Çünkü bu suç kastla işlenebilecek bir suçtur. Ortada haksız fiil olsa da fail cezalandırılmaz. Başkasının zannedip kendi malını çalarsa, suç oluşmaz çünkü tipe uygun değildir. Tipiklik gerçekleşmemiştir. Bu durum tipiklik yanılmasıdır. Tipiklikteki yanılma önemli ise kastı ortadan kaldırır. Hırsızlık suçunun taksirle işlenemez.
Taksitle satılan mal üzerinde mülkiyet satışla alıcıya geçtiği için satıcı bu mal üzerinde bu suçu işleyebilir.Hırsızlık suçuna konu olan malı çalmak da hırsızlık suçunu oluşturur. Ortak çaldıkları parayı faillerden biri diğerinden tekrar bu parayı çalarsa, iki hırsızlık suçu işlemiş olur.Hava su gibi sayısız mallar üzerinde ve vahşi hayvanlar üzerinde hırsızlık suçu işlenemez. vahşi hayvan yakalanmış ve üzerinde mülkiyet tesis edilmişse suça konu olabilir.
Mağdurun rızası var zannederek fail malı alırsa tipiklikte yanılma söz konusu olur. rıza açıklayan kişinin bunu açıklayacak olgunlukta olması gerekir küçüklerin ve alkolün etkisinde olanların açıkladığı rıza geçersizdir. Ölmüş bir kişinin üzerinde hırsızlık yapılırsa nitelikli hal oluşur. M.142. ama malı almak için kişiyi öldürmüşse fail, suç yağma olur.
Hırsızlık suçuna özelliğini veren malın rıza dışında alınmasıdır. Özellikle dolandırıcılık suçundan, güveni kötüye kullanmak suçundan ayrımı bu şekilde olur. dolandırıcılık suçunda mal rızaya dayalı olarak faile geçiyor ama rıza fail tarafından gerçekleştirilen hileli davranışlarla etkileniliyor, mağdur kandırılıyor. Oysa hırsızlıkta mal mağdurun zilyetliğinden onun rızası dışında alınıyor. (soru). Yine aynı şekilde hırsızlık suçu ile güveni kötüye kullanma suçu arasındaki fark da burada kendisini gösteriyor. Bu suçta(güveni kötüye kullanma) fail zaten zilyet. Ve burada zilyetliğin mülkiyete dönüştürülmesi söz konusudur. Bu zilyetlik malikin serbest iradesi ile malike geçmiştir. Bu suç ancak failin zilyetliği altında bulunan bir mal üzerinde işlenebilir. Kendisine, hukuki bir ilişki ile(kira ariyet…) zilyetlik tesis edilen kişi malikin kullanabileceği hakları kullanmaya başlarsa(satma tüketme ödünç verme bağışlama gibi) işte güveni kötüye kullanma suçu oluşur.(soru). Malın faile geçişi rıza ile mi rıza dışında mı olduğu bu suçları belirler.
Olay: gazete ilanına binaen araç satıcısına alıcı gibi yaklaşan failler, mağdurdan deneme amaçlı arabanın anahtarını alıp kaçmışlar. Yerel mahkeme bu suça dolandırıcılık demiştir çünkü faillerin hile ile mağdurun rızasını etkilemiş ve arabanın anahtarını almışlardır. O şekilde arabayı kaçırmışlardır. Burada irade hile ile etkilendiği için dolandırıcılık vardır.
Bazen öyle durumlar olabilir ki, zilyetlik bizzat mağdur tarafında faile bırakılabilir. Bu tür durumlarda genellikle güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık gündeme gelir ama malın rızaya dayılı olarak faile bırakıldığı bazı özel durumlarda da hırsızlık suçu oluşabilir. Örneğin, aracınızla benzin istasyonuna yanaşıp depoyu doldurdunuz, daha sonra parasını ödemeden kaçtınız. Başka örnek: kişiden kontörüm yok arkadaşımı arayacağım diye telefonunu alıyor ve alır almaz kaçıyor. Ör: girmiş kuyumcuya yüzüğü kaşla göz arasında cebe indirmiş. Buralarda zorunlu teslim vardır. her ne kadar rızaya dayalı olarak mal teslim edilmiş gibi görünse de rıza dışılık söz konusu. Mal henüz sizn gözetim alanınızın içinden çıkmamışsa, o mal hala sizin zilyetlik alanınızdadır. Örneğe dönelim; telefonu faile veren hala mala zilyettir aslında çünkü mal hala onun hakimiyet alanındadır ama ne zaman ki fail telefonu alıp kaçmaya başladı işte o zaman hakimiyet alanınız biter ve durum rızanız dışında oluşmuştur. O nedenle bu örneklerde oluşan suçlar hırsızlıktır.
Zilyetlik zorla cebir veya şiddet kullanılarak mağdurun elinden alınmışsa bu durumada oluşan suç, yağma suçudur. Yağma ile hırsızlık arasında şöyle bir ilişki var, aslında zora dayalı olarak işlenen hırsızlıktır yağma suçu. Aralarında tek bir fark var; malın zilyetliğinin faile geçiş şeklidir. Yarar sağlama amacı, malın bulunduğu yerden alınması malın başkasına ait olması açılarından ikisi de aynıdır.
Yağma suçunda belirleyici olan mağdura yönelik gerçekleştirilen cebir ve şiddettir. Ama m.148(3) e dikkat etmek gerekiyor: “ mağdurun herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de yağma suçunda cebir sayılır.” bu gibi durumaları dolandırıcılıkla karıştırmamak lazım. bu gibi durumlarda cebir karinesi kabul edilmiştir. ör: otobüsle seyahat ediyorsunuz ve gözünüzü hastanade açtınız ve en son hatırladığınız şey birinin size bisküvi ikram ettiği. İlaçlı bisküvi yedirmişler. Bu durum cebir kullanılarak işlenen yağma suçudur. Dolandırıcılık cevabı yanlış olur.(soru). 
Dolandırıcılıkta hileli davranış, yağmada cebir vardır. kişinin kendisini savunamayacak hale getirilmesi de cebir olarak değerlendirilir. Ve bu gibi durumlarda yağma suçu oluşur.
Hırsızlık suçunun oluşması için mal bulunduğu yerden alınmış olmalıdır. Yani mağdurun lehine olan mal üzerindeki fiili egemenlik ortadan kalkarak faiilin lehine yeni bir fiili egemenlik kurulmaktadır. Bu iki durum çoğu kez aynı anda gerçekleşir. Ama hırsızlık kesintili şekilde de işlenebilir. Yani malın olduğu yerden alınması ile yeni bir fiili egemenliğin tesisi farklı zamanlarda gerçekleşmiş olabilir. Mesela, çaldığı parayı daha sonra almak üzere paspasın altına saklıyor. Yüzüğü uygun zamanda gelip almak için kitaplığın arkasın atıyor. Bu suçun tamamlanma ile sona ermesi farklı zamanlarda gerçekleşebilir. Malın yerini değiştirmeden o mal üzerinde tasarrufta bulunmak hırsızlık suçunu oluşturmaz. Kitapçıda kitabı alıp okumak
Aynı evdeki malın alıp yerini değiştirmek, malikin gözetim hakimiyetini sona erdirmek tamamlanmış bir hırsızlık suçudur. Markette, ürünü alıp cebine koyuyorsa suç tamamlanmıştır. 
Fail, malikin mülkiyet haklarını kullanma imkanını engellemişse hırsızlıktan söz edilebilir.
Suçun manevi unsuru; genel kast ve özel kasttır. Failin kendisine veya bir başkasın yarar sağlamak maksadı ile hareket etmesi ile bu suç oluştuğu için tek başına genel kast yeterli değil; yarar sağlama amacı da olmalı. Manevi unsur bu açısından son derece önemlidir çünkü bu kast bu suçu özellikle diğer suçlardan ayırmaya yarar; mala zarar veme suçu gibi. bu iki suç arasındaki fark failin kastı bakımından söz konusudur. Komşunun bahçesindeki ağaçları ateşe verdi, bu, mala zarar vermedir. Ama odunu alıp kendiniz kullandınız, hırsızlık. Koyunu alıp etini yedi, hırsızlık.
Mala zarar verme kastı ile suç işleyen ayrıca bu maldan bir de yararlanmışsa ayrı bir ceza verilmez. Bu sefer hırsızlık suçundan sorumlu olur ve ayrıca mala zarar vermeden dolayı ceza verilmez.
Hırsızlık suçunun oluşması açısından yarar sağlama üçüncü kişi açısından da söz konusu olur. burada üçüncü kişinin işlediği suç ne olacak? Eğer faille iştirak halinde hareket etmişse iştirak hükümleri gereği bu suçtan cezalandırılr. Ama böyle bir iştirak iradesi olmadan hırsızlık olan malı kabul etmişse o zaman, üçüncü kişi, m.165 e göre cezalandırılacak: suç eşyasını alma ve kabul etme. Peki aldıktan sonra bu malın hırsızlık malı olduğunu öğrenmişse ne olur: bilgi vermemeden, bildrmemeden,  ceza alır m.166.
Fail, malı geçici bir süre kullanmak amacı ile almışsa, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri kullanmak gibi bir niyeti olmadan malı alırsa yine hırsızlık suçu oluşur mu? bu kullanma hırsızlığıdır. M.146 da düzenlenmiştir. Bu maksatla alınan mal iade edilmese de iade etme iradesi ile mal alınmışsa yine bu suç oluşur; arabayı aldı gezerken yakalandı. Ama bu mal suç işlemek için geçici süreliğine alınmışsa bu madde uygulanmaz. Hırsızlık suçu bakımından da hukuka uygunluk nedenleri uygulanır. Burda esas olarak üzerinde duracağımız konu m.147 de hırsızlık için öngörülen zorunluluk hali konusudur. Zorunluluk halinde incelenen işlenen hırsızlık cezada indirim veya cezasızlık sebebbidir. Ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için bu suç işlenmişse. Burada hakimin takdir yetkisi vardır. burada tek aranan koşul suça konu olan mala olan ağır ve acil ihtiyaçtır. M.25te öngörülen zorunluluk halinin bütün koşullar burada aranmaz. Bu koşullar(m.25 teki) gerçekleşmişse zaten faile ceza verilemez. ama sadece 147 deki koşul, yani mala olan ağır ve acil ihtiyaç koşulunda failin ceza almaması veya cezasında indirim yapılması hakimin takdirine bırakılmıştır. Bu ağır ve acil ihtiyacın ille de kendisi ile alakalı olması gerekmez. Hastalanmış, hastaneye gitmek için araba çalmış.
Hırsızlık, sırf hareket suçudur yani bu suçun tamamlanması için malın bulunduğu yerden alınması yeterli mal üzerinde yeni bir egemenlik sağlanıp sağlanmaması suçun tamamlanması değil sona ermesi bakımından önemlidir. Dolayısı ile mülkiyet kakkından kaynaklanan yetkilerin bu mal üzerinden sahibinin fiilen mahrum bırakılması ile suç da tamamlanmış oluyor. Bunun için malın mağdurun gözetim alanının dışına çıkartılması gerekiyor. Hangi durumlarda bunun oluşacağı somut olay açısından farklılık gösterebilir. Bu açıdan bakıldığında bu suçun pek de teşebbüse elverişli olduğu gözükmüyor. Ne zaman olabilir, icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüs mümkün gibi gözükebilir. Ancak suçun tamamlandığı birçok durumda mal üzerinde yeni bir hakimiyet kurulmadığı için, bu geçen sürede bir engel sebebin oluştuğu durumlarda Yargıtay bunu bu suça teşebbüs olarak değerlendiriyor. Mesela malı almış kaçıyor ve kesintisiz bir takiple yakalanmış, Yargıtay bu durumu hırsızlık suçuna teşebbüs olarak kabul ediyor. Oysa Yargıtayın teşebbüs dediği durumlarda suç zaten tamamlanmıştır.
İçtima açısından bazı noktalar var. Hırsızlık suçu muhafaza altına alınmış bir eşya üzerinde işlenmişse bu nitelikli haldir. M.142.(1-b) (bu kısımdan sınavlarda çok soru gelir). açıkta bırakılmış olmakla birlikte kilitlenmiş, veya konut ve eklentisi içinde muhafaza altına alınmış bir eşyadan bahsediliyor. Burda sorun şurda, muhafaza altına altına alınmış eşya konutun içinde ise, faile bir de konut dokunulmazlığından da ceza verilecek mi? Aslıda bileşik suç kuralları gereği; konut dokunulmazlığını ihlal nitelikli suç olarak düzenlendiği için faile ayrıca konut dokunulmazlığını ihlalden ceza verilmez. Fakat Yargıtay hükmü bu şekilde uygulamıyor, gerekçesi, bu suç konuta girilmeden de işlenebilir diyor. O nedenle bu iki suç arasında birleşik suç ilşkisi görmüyor. Böyle olunca da iki ayrı suçtan dolayı failin cezalandırılması gereğini söylüyor ve sonradan bu içtihat nedeni ile 142 inci maddeye son bir fıkra eklendi: “ hırsızlık suçunu işlemek amacı ile konut dokunulmazlığı ve mala zarar suçlarının da işlenmasi durumunda bu suçlardan dolayı kovuşturma açılması şikayete yapılması şikayete bağlı değildir.”  Bu düzenlemeden çıkartacağımız sonuç, eğer hırsızlık yapmak için konuta girilmişse bu ister konut içinde muhafaza altına alınmış bir eşyaya yönelik olsun ister olmasın ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan da fail cezalandırılacaktır. Hocaya göre bu durum birleşik suç kurallarına aykırı. Mesela hırsızlık için eve girmek istemiş önce balkon demirlerini kırmış bu şekilde içeri girmiş daha sonra da evin içindeki mücevheri almış. İşte bu içtihadı gözönüne alırsak ortada, üç suç var; mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal, hırsızlık. Bu durum bileşik suç kurallarına aykırı. Aynı fiili üç ayrı suç saymak suçla ceza oranı kuralına da aykırı. Yasayı eleştirmek uygulamamak anlamına gelmez. Sınavda böyle bir soru çıkarsa üç ayrı suç oluştuğu şeklinde cevap verilecektir.
Hırsızlık suçu bakımndna zincirleme suç kurallarının uygulanması durmunu ele alalım; m.43 e göre zincirleme suç kurallarının uygulanması için suçun, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zaman aralıkları içerisinde bir kişiye aynı suçun birden fazla işlenmesi gerekiyor. Hırsızlık suçunda zincirlemeden söz edebilmek için her seferinde suça konu olan malın aynı kişiye ait olması gerekiyor. Mağdurun aynı olması gerekiyor. Cadde üzerinde ne kadar dükkan varsa hepsine girmişse fail bu durumda birbirinden bağımsız birden fala suç oluşmuştur ve burada aynı kişye yönelik olmadığı için zincirlrme suç oluşmaz. Teneffüs olduğu bir saate çocuklaların cüzdanlarını topluyor. Zincirleme yok birden fazla mağdur var. Tabii bura m.143 ün ikinci fıkrasını da gözönünde turmak lazım burda ise tek bir fiile aynı suç birden fazla kişiye işlenirse yine zincirleme suç oluşur. acaba hırsızlık suçu tek bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenebilr mi, mesela, aynı evin içerisinde değişik kişilere ait birden fala malı almışsa oluşur veya yediemin deposuna girip değişik kişilere ait malı almışsa. Burda zincirleme oluşur çünkü aynı amaca yönelik bir tek fiil vardır. ama Yargıtay burada şöyle bir ayrım yapıyor; fail bu malların ayrı ayrı kişilere ait olduğunu biliyorsa birden fazla hırsızlık suçu oluşur bilmiyorsa tek bir hırsızlık suçu oluşur. Birden fazla kişiye ya da tüzel kişiye karşı işlenmiş suçta mal tek kabul edilir zincirleme olmaz.
Hırsızlık suçuna konu olan mal üzerinde birtakım mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri kullanmışsa fail, mesela yararlanma maksadı ile alırsa fail mesela hırsızlık yapmış, odunu bir de yakmış.mala zarar verme de oluşur mu. Hırsızlıkta failin yararlanma maksadı ile hareket etmesi önemli o maldan yarar sağlayıp sağlamamasının suçun oluşması açısından önemi yok. yarar sağlamış olsa da suç yine hırsızlıktır. dolayısı ile çalınan mal üzerinde yarar sağlayan davranışlar ayrıca cezayı, mesela mala zarar vermeden cezayı gerektirmez.(soru)
Suçun Nitelikli Halleri: hem cezayı ağırlaştıran hem de cezayı azaltan ve de cezasızlığı gerektiren haller bakımından nitelikli haller çok kazuistik şekilde ele alınmıştır. Somut olayda birden fazla nitelikli hak oluşmuşsa en ağır cezayı gerektiren nitelikli halden fail ceza alır. Bu nitelikli haller aynı bent içinde de olsa bu böyledir. Nitelikli hal birden fazla uygulanmaz.
Kamu kurumu ve kuruluşlarında ve ibadethanelerde veya kamu hizmetine tahsis edilen eşyanın çalınması nitelikli haldir. Buralardaki eşyanın kime ait olduğu önemli değil, burada eşyanın bulunduğu yerdir. Ama, bu gibi yerlerde bulunan kişiler üzerinde bu suçun işlenmesi halinde nitelikli halin uygulanması biraz zor gibi gözüküyor. Kanunda bu konuda bir açıklık yok.
Eşyanın konut içinde olması nitelikli hal için yetmez, muhafaza altına da alınması lazım.
Halkın yararlanılmasına sunulmuş ulaşım aracı ve onların beklendiği yerlerde(ara duraklar hariç) işlenmesi nitelikli haldir. Özel araç bu kapamda değil. Afet veya felaketi önlemek için kullanılan eşyanın çalınması; mesela ambulans.
Kişinin malı koruyamaycak durumda olması. Burda çok ince bir bu durum fail tarafından oluşturulmamalı bu savunmasızlık durumu fiilin işlendiği zamanda mevcut olmalı öncesi ve sonrasında değil. Bu durumu fail oluşturmuşsa yağma olur. (148/son).
Elde veya üstte yaşına bir eşyayı çekip alarak ya da özel beceri ile işlenen hırsızlık nitelikli haldir. Yemek yerken masanın kenarına konulan eşya bu madde kapsamına girmez. Uygulamada bu kapkaç şeklinde geçer. Kapkaç diye bir suç yoktur, kapkaç yolu ile işlenen hırsızlık vardır. ama bu kapkaçta cebir varsa suç yağma olur. yağma suçunun oluşabilmesi için bu cebirin eşyaya değil kişiye yönelik oluşması gerekir. ama eşyaya yönelik cebir dolaylı olarak kişiyi de etkileyebilir. Sadece eşyayı çekip alırsa nitelikli hırsızlık oluşur ama mağdurun direncini kırmak için zora başvurulmuşsa o zaman yağma olur. o halde kapkaç dediğimiz fiil terine göre hırsızlık yerine göre yağmayı oluşturur. Özel beceri dediğimiz durum, yankesiciliktir. Yargıtay bu özel beceri nitelikli halin varlığı için vücuda temas şartı arıyor. Bu suç bir de beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak bir kişiye karşı işlenmişse,  niteliği oluşur.
Haksız şekilde elde bulundurulan veya taklit anahtarla yahut başka aletle kilitin açılması nitelikli haldir, kilidin kırılması başka suçu da oluşturur.
Kişinin tanınmayacak halde suçu işlemesi. Veya yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak bu suçu işlemesi nitelikli haldir. Bu durumda m.264 te ele alınan özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçu veya kamu görevini usulsüz üstlenme suçlarında da ceza verilir mi? Hayır verilmez, bileşik suç kuralları uygulanır.
Daha az cezayı gerektiren nitelikli haller: suçun paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde işlenmesi. Bu durumda failin paydaş malik veya elbirliği ile malik olması lazım.
Hukuki ilişkiye dayanan bir alacağı tahsil için işlenmesi . fail bu alacak ilişkisinin tarafı olmalı. Bin lira alacağı var adamın gemisini çalmış, bu durumda nitelikli hal uygulanı mı? Kanunda bir açıklık yok. açık bir orantısızlık durumunda amacın hukuki ilişkiye dayalı tahsil amaçlı olmadığı düşünülebilir ama kural olarak bu amaçla tahsil edilen malın değeri gözönünde tutulmaz. Alacak hakkı olan kişi bunu üçüncü kişiye temlik etmişse bu hükümden yararlanılmaz.
Malın değerinin azlığı indirim gereken nitelikli haldir. Yargıtaya göre failin bu hükümden yararlanabilmesi için malın değerinin tek başına azlığı yeterli değil bunun yanında aynı zamanda failin çoğunu alabilme imkanı varken azı ile yetinmiş de olması gerekiyor. Ama malın değerinin çokluğu fahiş olması cezanın tayini açısında önemlidir ama nitelikli hal olarak ele alınmamıştır.
2.Kullanma Hırsızlığı: Yargıtayın kararlarına göre bu suça konu olacak malın kullandıkça tüketilmeyen bir mal olması lazım. bu hükümden failin yararlanabilmesi için hırsızlığa konu olan malın başka bir suçun işlenilmesinde kullanılmamış olmaması gerekiyor. Peki taksirli işlenen suçlar açısndan bu durum nasıl, mesela arabayı çalmış(kullanma hırsızlığı amacı ile) ama birisine çarpmış, bu durmda da madde uygulanır, fail indirmden faydalanır.
3. Yağma Suçu(TCKm148): uygulamadaki adı gasptır. Bu suçun konusunu da hırsızlık suçunda olduğu gibi başkasına ait sahibinin rızası dışında alınan mal oluşturuyor. Bu suçun farkı malın alınış biçiminde kendisini gösteriyor. Burada fail cebir veya tehdidi bir araç olarak kullanıyor. Burda da korunan yarar zilyetliktir. Aynı zamanda irade özgürlüğü de korunur. Suçun maddi unsuru cebir ve tehditle zorlamadır. Yağma suçuna konu olan tehditin konusuna sınırlama getirilmiştir: vücut veya cinsel dokunulmazlık veya malvarlığı itibari ile büyük zarara sokulacağı tehdit edilmişse yağmadaki tehditten söz edilebilir. Bunundışında bir hukuki yarar tehdit edilmişse şantaj suçu düşünülebilir. Şantajla yağma arasındaki fark, tehdidin konusunu oluşturan hukuki değerler açısından kendini gösterir. Şantajda tehdide konu olan hukuki değer kişinin şeref ve haysiyetidir. (soru)
Yağma suçu açısından iki önemli nokta var, o da cebir deyiminden ne anlaşılması gerektiği cebire hangi anda başvurulduğu. Hırsızlık suçunda malın zilyetliği alındığında suç tamamlanır ama üzerinde fiili hakimiyet kurulduğunda suç sona erer. İşte suçun tamamlanması ile sona erme aşamasında fail, mağdura karşı cebir kullanırsa yağma suçu oluşmuş olur mu, hırsızlık yağmaya dönüşür mü? Yargıtay yağmaya dönüşen hırsızlığın yağma suçu kapsamında cezalandırılamayacağı sonucuna varmıştır. Ör: “hükümlü yanında suç ortağı olduğu halde mağdurun üzerine çullanıp ondaki parayı alıp kaçmaya başladıkları, sivil giyimli polis memurunun sanığı takip ettiği ve yakalanacağını anlayan sanığın bıçağı çıkartıp yaklaşma diye tehdit ettiği, ben polis memuruyum demesi üzerine kendisini yaraladığı ve tekrar kaçmaya devam ettiği daha sonra olay yerine gelen polis memurlarını da tehdit ettiği ama etkisiz hale getirilerek yakalandığı…” bu olayda hırsızlık mı var yağma mı var? Bu olayda başından beri yağma var çünkü para cebirle alınmış, diğer suç ise görevli polis memuruna direnme suçudur. Ör: mağdurun elinden para çantasını alan sanık daha sonra yakalandığnda mağdura bıçak çekiyor. Böyle bir durumda hırsızlık artı yaralamaya teşebbüs suçu var. Ör: “olay günü iki arkadaşı ile birlikte caddede yürüyen şikayetçinin arkasındna gelerek telefonunu kapıp kaçmaya başladıkları şikayetçinin arkasından koşarak sanığı yalkaladığı aralarında boğuşma çıktığı sanığın çıkardığı bıçağı saplamaya çalışırken elinden aldığı sanığın da fırsatını bularak kaçtığı..” bu olayda hırsızlık artı yaralamaya teşebbüs var. Bütün bu olaylardan anlaşılıyor ki, yağma suçunu oluşabilmesi için cebirin malın zilyetliğinin alınması sırasında kullanılması lazım. mal alındıktan sonra işlenen cebir veya tehdit, suçu yağmaya dönüştürmüyor. O fiiler ayrıca cezalandırılacaktır.
Bir diğer konu yağma suçu açısından, yağma suçunda önemli olan cebir veya tehdide malı almak amacı ile başvurulmasıdır. Dolayısi ile bir kişinin malını almak için öldüren yağma suçu malını aldıktan sonra öldüren nitelikli hırsızlık suçu işler. Başkasının kullandığı cebir veya tehditten faydalanıldığında ne olacak, A kullanmış cebir veya tehdidi, B yararlanmış, mesela birisi ilaçlı su verip uyutmuş diğeri malını almış. B açısından nitelikli hırsızlık suçu oluşur; kişi kendisini koruyamayacak vaziyettedir.
Failin amacı cinsel saldırı bunun için cebir ve tehdide başvurmuş ve mağdur etkisiz hale getirilmiş. Sonra gerdanlığını çekip almış böyle bir durumda oluşan suç yine yağmadır.
Mutlak ve nispi olmak üzere cebiri ayırıyoruz. Mutlak cebirde kişinin başka türlü hareket etme imkanı yok. nispi cebirde bir hareket alanı yine var. Cebirin etkisinden kurtulması mümkün yani. Ama buna rağmen kanun cebir açısındna bir ayrım yapmamış. Her durumda da yağma suçu oluşur.
Kapkaç fiili ile işlenen suç yerine göre yağmayı yerine göre hırsızlığı oluşturur, kapkaç adı altında müstakil suç yoktur. Peki neye göre hırsızlık neye göre yağma suçu oluşur? beden üzerinde zorlayıcı bir etki oluşturulup oluşturulmadığına bakılır. Yağmadan söz edebilmek için bu cebirin kişiye yönelik olarak kullanılması lazım. eşya üzerinde kullanılan cebir suçu yağmaya dönüştürmez. Mesela kişi elindeki çantaya sıkıca sarılmış ve bu haldeyken çantası alınmışsa cebir ve şiddet söz konusu olduğu için yağma suçu oluşur. yani eşya üzerinde kullanılan cebir dolaylı olarak kişi üzerinde de bir etki meydana getirmişse; bedeni zorlamışsa, çanta ile sürüklemişse yine yağma oluşur. eğer başvurulan cebir mağdurun direncini kırmanın ötesine geçmişse yağmanın yanında bir de kasten yaralama suçu oluşur.
Yağma aslında bir tür hırsızlık suçudur, hırsızlığın cebir veya tehdit kullanılarak gerçekleştirilmesidir. O nedenle hırsızlığa ait unsurlar bu suçta da geçerlidir. Malın başkasına ait olması, bulunduğu yerden yararlanma amacı ile alınması, suça konu olan malın taşınır olması gibi. aradaki tek farklılık failin malı almak için cebir veya tehdide başvurmasıdır. Yine de hırsızlıktan tamamen bağımsız bir suçtur. M. 148 de malın ve senedin yağması ayrımına gidilmiştir. Burdaki senet borç doğurabilecek nitelikteki bir belgedir. Cebir veya tehdit ile malın teslimi arasında bir nedensellik bağı olmalıdır.
Cebir veya tehdit başka amaçla yapılmasına rağmen sonradan maldan yararlanmışsa fail, yine yağmadan söz ederiz. Diyelim ki, cinsel amaçlı tehdit etti ve mağdurun tehdidin etkisi içinde olmasından faydalanarak malı aldı. Ama üçüncü kişilerin bu durumdan faydalanması yağma değilidir. Mağduru fail hipnoz etmiş, üçüncü kişi bundan faydalanarak malı almışsa yağma olmaz. Bu olsa olsa nitelikli hırsızlık olur. nitelikli diyoruz, çünkü kişi kendisini savunamayacak, malı koruyamayacak durumda. Malın alınmasınadan sonra başvurulan cebir veya tehdit hırsızlık suçunu yağmaya dönüştürür mü? Tamamlanmış bir hırsızlık var ve alınan malı güvence altına almak için cebire başvuruluyor. Bu durum, tamamlanmış olan hırsızlığı yağmaya dönüştürmez.(yargıtaya göre). (soru). Ama bu durumda fail, hırsızlık suçu dışında diğer oluşan suçlardan da yargılanır; yaralama vs. Demek ki, yağmadan söz edebilmek için cebir veya tehdide suçun tamamlanma anına kadar başvurmalıdır. Bu cebirin olay anınnda bulunan herhangi bir kişiye yapılması yeterlidir. Ama, suç tamamlandıktan sonra gerçekleştirilen cebir hırsızlığı yağmaya dönüştürmez. Ör, çanatayı aldı kaçıyor, daha sonra onu engellemeye çalışan kişiye bıçak çekti fail, bu durumda yağma olmaz ama, iki ayrı suç oluşur; hırsızlık, yerien göre kasten yaralama vs.
Cebir, gerçekleşen bir direnci ortadan kaldırmak veya gerçekleşecek bir direnci önlemek amacı ile kişinin vücuduna yönelik her türlü zorlayıcı etkidir. Önemli olan vücudun üzerinde bir etki meydana getirmektir. Temas şart değildir. Mesela yırtıcı bir köpekle bu yapılabilir. Kişinin iradesini zorlayan herhangi bir araç ile cebir gerçekleştirilebilir. Ancak cebirden söz edebilmek için bu zorlayıcı etkinin vücut üzerinde gerçekleştirilmesi gerekir. eşyaya karşı başvurulan cebir faili yağma için cezalandırmaya yeterli değildir. Ancak eşyaya karşı kullanılan cebir dolaylı olarak kişi üzerinde zorlayıcı bir etki meydana getiriyor ise o zaman yağma olur. örneğin kapkaç diye nitelendirilen suçu hırsızlık kapsamında değerlendirebileceğimiz gibi, yerine göre yağma suçu kapsamında da değerlendirebiliriz. Bu konuda ölçü şu, kullanılan cebir sadece mal üzerinde sınırlı ise sadece hırsızlık söz konusudur. Ama mal üzerinde kullanılan cebir dolaylı olarak kişinin vücudu üzerinde de etkili ise; mesela fail çantayı çekiyor, mağdur direniyor, bu takdirde cebir dolaylı olarak vücudu da etkilediği için yağma suçu oluşur.
Tehdit ise mağdurun ya da onun yakınlık duyduğu bir kişinin, onun yaşamı, cinsel dokunulmazlığı, vücut bütünlüğüne zarar verileceği veya malvarlığı itibari ile büyük zarara uğratılacağı beyanı ile malın kendisine teslimini sağlamaya yönelik faaliyettir. Ama burada tehdide konu olan hukuki yararlar sınırlıdır; malı vermezsen seni öldürürüm demesi yağmadır ancak malı vermezsen bütün kirli çamaşırlarını dökerim yağma değildir. Bu sayılan hukuki yararlar dışında başka bir hukuki yarar tehdide konu yapılarak kişinin malı alınırsa bu durumda şantaj suçu oluşabilir. (soru)
Yağma suçu bakımından cebirin kapsamı genişletilmiştir. M.148 in son fıkrasında bu ele alınmıştır; kişinin kendisini bilemeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de yağma suçunda cebir sayılır. burada cebir karinesi vardır. uyuşturucu vermek hipnoz etmek gibi.
Başvurulan cebir, kasten yaralama boyutunda ise yine suçun unsuru sayılır ancak, 87 inci maddedeki kasten yaralamanın ağır neticelerden birinin gerçekleşmesine neden olursa, bu durumda yaralama suçun unsuru olmaktan çıkar ve ayrıca cezalandırılır.
Bu suça teşebbüs vardır; fail, malı vermezsen seni öldürürüm dedi ama mağdur malı vermedi bu durumda yağma suçuna teşebbüs oluşur çünkü, yapılan tehdit yağma amacı gütmektedir, yağmaya yöneliktir.
Yağma suçunda içtima kuralı uygulanmaz.
Fail, silahı doğrultmuş ve 5 kişiye birden cepleri boşaltın demişse 5 ayrı yağma suçu oluşur.
Cebir veya tehdit suçun unsurudur ve bileşik suç kuralları gereği faile ayrıca cebir veya tehditten ceza verilmez.
Suçun silahla işlenmesi, tanınmayacak halde işlenmesi, birden fazla kişi tarafındna işlenmesi, yol kesme ile konut veya işyerinde işlenmesi suçun nitelikli halini oluşturur.
Yol kesme aynı zamanda seyahat özgürlüğünün engellenmesi suçunu da oluşturur. Ancak her yol üzerinde işlenen yağma yol kesme değildir.
Konutun eklentisinde işlenen yağmada nitelikli hal uygulanmaz. Ama konut dokunulmazlığını ihlal vardır. nitelikli yağma olması için konutun içinde olmalı suç.
Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak birine karşı işlenmesi nitelikli haldir.
Var olan veya varsayılan örgütlerin korkutucu gücü ile bu suçun işlenmesi nitelikli haldir. Gerçekten böyle bir örgüt varsa ve fail bu örgütün üyesi ise yağma yanında örgütle ilgili suçtan da cezalandırılır.
Suç örgütüne yarar sağlamak için işlenmesi, gece işlenmesi nitelikli hallerdir.
Bu nitelikli haller birarada işlense de bir nitelikli halden cezalandırılır. Ama bu durum hakim tarafından cezanın artırılmasını sağlayabilir.
Cezanın indirilmesini gerektiren nitelikli haller ise iki başlık altında ele alınmıştır. Bunlardan biri malın değerinin azlığıdır. Malın değerinin azlığı konusunu Yargıtay objektif kriterlerin yanında subjektif ölçülerle tamamlıyarak değerlendirme yapıyor. Yargıtay, çoğunu alama imkanı varken azını alanı bu nitelikli halden faydalandırıyor, hoca buna katılmıyor, malın değeri az ise azdır; başka kriter aramaya gerek yok diyor.
Diğer indirimi gerektiren nitelikli hal, kişinin hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacı ile bu suçu işlemesi durumudur. Bu durumda tehdit veya kasten yaralamaya ilişkin hükümler uygulanır. Yani tehdit etmişse tehditten, cebir kullanmışsa kasten yaralamadan yargılanır. Hırsızlık suçunda bu şekilde işlenen suç cezanın indirilmesi nedeni iken, yağmada ceza yağmadan değil, tehdit veya kasten yaralamadan veriliyor. Alacağın temlik edilmesi durumunda üçüncü kişi de bu hükümden faydalanabilir mi? Yargıtay sadece ilk alacaklının bu hükümden faydalanacağını söylüyor. Ama alcak ile alınan mal arasında oran da olması hususunda bir hüküm yok. borç ilişkisini kanıtlamak için yazılı belge şart mı?
4.SENEDİN YAĞMASI: burada kişiyi borç altına sokmak veya mevcut senedi yoketmek şeklinde suç gerçekleşir. Buradaki belge ya kişiye bir borç yükler ya da faili mevcut bir borçtan kurtarır. Yalnız, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçu da var. M.209 da düzenlenmiştir. Burada senedin failin eline nasıl geçtiği önemli. Failin eline bırakılan senet mağdurun rızası ile bırakılmıştır. Ama burda fail, senedi verilme nedeninden farklı olarak kullanmaktadır. Ama bu açığa açılan imza kişiden zorla alınmışsa senedin yağması suçu oluşur. bu şekilde ele geçirilen senet daha sonra doldurulup tahsile konulursa senette sahtecilik suçu oluşur.Senedin yağması ile elde edilen bu belge daha sonra doldurulup tahsile konulursa iki ayrı suç oluşur; senedin yağması ve belgede sahtecilik.
5.GÜVENİ  KÖTÜYE KULLANMA SUÇU(TCKm.155): bu suç, zilyetliği mülkiyete dönüştüren bir nevi hırsızlık suçudur. Ama bu suç sadece mala zilyet olan tarafından işlenebilir bu nedenle özgü bir suçtur. Bu suçta korunan yarar mülkiyettir. Suçun konusu başkasına ait olan maldır. Hırsızlıkta taşınır maldı. O nedenle bu suça taşınmazlar da konu olabilir. Para da bir maldır. Para da bu suça konu olabilir.
Bu suç özgü suç olduğu için bu suçta iştirak azmettirme ve yardım etme şeklinde olabilir.
Suçun faili kamu görevlisi ise ve suça konu olan mal görev nedeni ile kendisine verilmişse bu durumda zimmet suçu oluşur. zimmetle güveni kötüye kullanma suçunun farkı failin sıfatındadır. Fail kamu görevlisi ama kendisine bırakılan şey özel güven ilişkisine dayanıyorsa güveni kötüye kullanma suçu oluşur çünkü zimmet oluşması için bu malın faile görev nedeni ile verilmiş olması gerekir. mesela, vergi borcunu sil diye memura para vermiş, memur cebine koymuş; güveni kötüye kullanma suçu oluşur.
Bu suçun faili, zilyetliğin devrine ilişkin sözleşme ilişkisi(ariyet vedia kira ödünç) gereği mal kendisine bırakılan kişidir. Geçerli rıza ve güven ilişkisi içinde bırakılan bir mal olmalı bu mal. Bu zilyetliğin illa fiilen gerçekleşmesi şart değil; hukuken gerçekleşmesi, fiilen tasarruf imkanına kavuşması yeterli. Mesela, fabrikanın gece bekçisi, fabrikanın mallarını alırsa hangi suçu işler, güveni kötüye kullanma suçunu işler.
Bir diğer konu zilyetliğin hukuka aykırı amaçla devredilmesi; mesela uyuşturucuyu al sakla diye, A, B ye veriyor, B de kendisi satıyor. Bu durumda güveni kötüye kullanama oluşup oluşmadığı tartışmalı, hocaya göre oluşur.
Gelelim suçun maddi unsuruna, Bu suç, iki seçimlik hareketle işlenir, birincisi mal üzerinde o malın devri amacı dışında bir tasarrufta bulunmak, diğeri devir olgusunu inkar etmek.
Maldan geçici yararlanma bu suçu oluşturmaz; arabayı aldı, hafta sonu vermedi.
Mülkiyet hakkının verdiği herhangi bir yetkiyi bu mal üzerinde kullanmak bu suçu oluşturur, ama bu boyut özgülenen amacın dışına çıkmalı.
İnkar etme, malın kendisine verilmediğini ileri sürmektir. Aldığını inkar etmiyor ama vermiyor da bu durumda devir olgusu inkar edilmiş sayılır.
Mal üzerinde hileli davranışlarla devir olgusunu yanıltmak isterse fail yine bu suç oluşur, dolandırıcılıkla karıştırmayın. Dolandırıcılığın oluşması için malın zilyetliğinin hileli davranışlarla fail tarafından ele geçirilmesi lazım. burda rızaya dayalı bir geçiş var, üzerinde bulunduğu tasarrufu gizlemek için fail hileli davranışta bulunuyor. Ama bu gizleme için sahte belge düzenlenmişse, güveni kötüye kullanmak suçu yanında belgede sahtecilik suçu da oluşur. burada tasarruf olgusuna dayanak oluşturmak için hileli davranışa başvuruluyor, dolandırıcılıkta, zilyetliği elde etmek için hileye başvuruluyor.
Hapis hakkı, hukuka uygunluk sebebidir. Örnek, alacağını alamayan ardiyecinin malı hapsetmesi.
Nitelikli hal varsa kovuşturma resen yapılır. Nitelikl hal m.155/2 de belirtilmiştir.
Teşebbüs bu suçta teorik olarak mümkün ama uygulamada pek mümkün değil; örneğin, kerestecide çalışan işçi, keresteleri yükletmek için kamyonu getirirken yakalanmış, Yargıtay bu durumu güveni kötüye kullanmaya teşebbüs olarak değerlendirmiştir.
6.DOLANDIRICILIK SUÇU (TCKm.157): Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp onun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi bu suçu işlemiş olur. hile bu suça özelliğini verir. Hileli davranışlar ile karşı tarafın irade özgürlüğü de zedelenir. Mağdur ile zarar gören farklı olabilir. Ancak mal varlığı zarara uğrayan kişinin mutlaka mağdura mal üzerinde tasarrufta bulunma yetkisini tanımış olması lazım. örneğin şirketin yöneticisine yönelik hileli davranış şirket sahibini zarara uğratabilir. Fail, mesleğinden dolayı bu suçu işlerse nitelikli hal oluşur, yoksa failin kim olduğu önemli değilidir. Ancak, fail kamu görevlisi olup da mağdurdan yarar sağlamak için bu suçu işlerse, ikna yolu ile irtikap oluşur. mesela hacze gidecek memur, mağdura 10 lira değilde 100 lira yatırması gereğini söylerse ve bu konuda mağduru ikna ederse ikna yolu ile irtikap oluşur. burada failin kamu görevlisi olması da yetmez görevi nedeni ile kendisine duyulan güveni kötüye kullanması gerekir. Herhangi bir kimse bu suçun mağduru olabilir. Bu suç belirli kişiye karşı işlenebilir. Toplumun geneline yönelik bir hileli davranış da dolandırıcılık suçunu oluşturabilir.
Hileli davranış, karşı tarafın iradesini etkileyen ve gerçeği farklı gösteren her türlü davranıştır. Kişinin yanılgısından yararlanmak tek başına dolandırıcılık olarak değerlendirilmez. Para üstü fazla verildi, gördüğü halde sesini çıkarmadı ve fazla parayı aldı. Burada dolandırıcılık olmaz. Yine basit bir yalan dolandırıcılık sayılmaz, ustaca olması lazım. gerçeğe aykırı reklam, malını öven satıcı dolandırıcılık suçu işler mi? Lokantada yemek yeyip hesabı ödemeyen dolandırıcılık suçu işler mi? Bu tereddütlü, eski kanun bunu karşılıksız yararlanma olarak ele almıştı, yeni kanunun gerekçesine göre bu durum dolandırıcılık olabilir. Failin bildiği konuda susuması bu suçu oluşturmaz. Halı satıcısı İran halısı sanan müşteriyi bilgilendirmiyor, susuyor ve o şekilde satıyor.
Hizmetten bedelsiz yararlanma durumunda; otel, lokanta gibi, yerlerden parasını vermeden giderse, bu durumda fail, dolandırıcılık suçundan cezalandırılır. Hoca buna katılmıyor.
Saadet zinciri suçlarını Yargıtay, dolandırıcılık olarak kabul ediyor.
Kamu kurumunu aracı ederek bu suçu işlemek nitelikli haldir.
Sahte belge ile karşı taraftan onun merhametini istismar ederek yarar elde etmek merhamet dolandırıcılığıdır. Dilencilik tek başına dolandırıcılık değilidir, kabahatler kanununda yeri vardır ve idari yaptırıma tabidir, ancak bahsettiğimiz şekilde yapılan dilencilik merhamet dolandırıcılığıdır. Bu suç, hem suç hem kabahati oluşturursa sadece dolandırıcılıktan ceza alır,kabahat için yaptırım uygulanmaz. tek başına yalan söyleyerek dilenmek dolandırıcılık olmaz mutlaka yalanı destekleyecek dış unsurların da; sahte belge vs olması lazım.Dolandırıcılık suçunun oluşması için karşı tarafın hileli davranışlarla yanıltılmış, hataya düşürülmüş olacak. Yanlışı gerçek zannedecek, aldanacak. İrade ile gerçek arasında uyumsuzluk olacak. Öyle ise bir neden sonuç ilişkisi olacak. Kişinin içinde düştüğü hatadan yararlanmak dolandırıcılık suçunu oluşturmaz. Para üstünü fazla verme örneği gibi. burda aldatma var ama hileli davranışlarla aldatma yok, hatadan yararlanma var. Bu suç için hileli davranışın gerçek kişiye yönelmesi lazım ama zarar tüzel kişiyi etkileyebilir.
Otomatlara yapılan hile, dolandırıcılık değildir. Gerçek kişiye yönelik değildir. Bu tür suçlar ayrıca cezayı gerektirir.(hırsızlık) M.163 ise hizmet veren otomatlardan karşılıksız yararlanma suçunu düzenlemiştir.Dolandırıcılıktan söz edebilmek için mala ilşikin bir zararın oluşması lazım, fail, hileli davranışa başvurur da karşı taraf aldanmazsa dolandırıcılığa teşebbüs suşu oluşur.
Netice suçudur, zararın ortaya çıkması gerekir.
Dolandırıcığın oluşması için fail, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar elde etmelidir, failin davranışı, zarar getirmelidir.
7. SUÇ EŞYASININ SATIN ALINMASI VEYA KABUL EDILMESI SUÇU(TCKm.165): Bu suçun işlenmesi için önceden bir suç işlenmeli ve eşya ve bir mal varlığı bedeli elde edilmeli. Suç işlemek için elde edilmiş eşya da bu suçun konusunu oluşturur. Bu suçun failinin önceden işlenmiş suça iştirak etmemiş olması lazım, etmişse 165 ten değil, söz konusu suç ne ise o suça iştirakten dolayı cezalandırılır.
Hırsızlıkla elde ettiğ imalı satan kişi ayrıca 165 ten de caza almaz. Satın alan 165 ten ceza alır.
Eşyanın yerini bilip de haber vermemek bu suçu oluşturmaz.
Aldığı eşyanın suç eşyası olduğunu sonradan öğrenen kişi gecikmeksizin yetkili makamlara bilg, vermek zorunda. Bilgi vermezse, m.166 gereği bilgi vermeme suçunu işlemiş olur.
Kast yoksa bu suç oluşmaz. Ama bu suç olası kastla(bilmiyor ama bilmesi gerekir) işlenebilir. Bu suçun faili malın ön suç ile işlendiğini bilecek ama ayrıntılarını bilmesine gerek yok. ön suçun ne şekilde ve kim tarafından nerede işlendiğinin de bir önemi yoktur.
Salt hareket suçu olduğu için teşebbüse pek müsait değil ama çok istisnai durumlarda, örneğin pazarlık aşamasında anlaşamadığı için malı almadan yakalanırsa teşebbüs düşünülebilir.
İçtima açısından özellik gösteren bir taraf yok.
8.MALVARLIĞINA KARŞI SUÇLARDA ORTAK HÜKÜMLER(TCK167-168): m.167 ve m. 168 de mal varlığına karşı işlenen suçlar hakkındaki cezasızlık, ceza indirimi ve etkin pişmanlık hususları ele alınmış. Yağma suçlarında czasızlık ya da ceza indirimi uygulanmaz.Etkin pişmanlık malvarlığı ile ilgili bütün suçlar için geçerli değil. Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, yağma. Yağmadaki indirim daha azdır.
Karşılıksız yararlanma suçu için m.168/5 te özel bir etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Örneğin, kaçak elektirik kullanma.
Etkin pişmanlık için suçun tamamlanması gerekir, suçun tamamlanma aşamasında söz konusu olan gönüllü vazgeçmedir.Mesala hırsızlık suçu için suçun tamamlanması malın bulunduğu yerden alınması ile gerçekleşir. Dolandırıcılıkta ise mal varlığı ile bir yararın elde edilmesi ile tamamlanır. Bu tür suçlardan failin yarralanması için mağdurun zararını tamamen gidermesi gerekir. bu giderim malı aynen iade veya tazminat ödemekle gerçekleşir. Kısmen zararın giderilmesi durumunda etkin pişmanlıktan yararlanması için mağdurun rızası aranır. Birden fazla mağdur varsa, mağdurun yanında zarar gören ayrı ise, zarar görenin rızası gerekir. örtülü rıza da yeterli. Şikayetçi değilim demesi, kısmi tazmine rıza anlamına gelir. Zararın giderilmesi bir pişmanlığın sonucu olacak. Failin suç konusunu açıp kaçması, evinde yakalanması vs durumlarında fail etkin pişmanlıktan yararlanamaz. Ama arama sırasında A eşyası aranırken fail, B eşyasının da yerini gösteririse etkin pişmanlıktan yararlanabilir. İştirak halinde suç işlenmişse zararın faillerden veya iştirakçılardan biri tarafından giderilmesi mümkün. Bu durumda diğer suç ortakları da bu indirimden yararlanabilir, itirazları olmadığı sürede. Yargıtaya göre, zararı failin bir yakını da giderebilir. Önemli olan zararın giderilmesidir. Oysa kanunda zararın bizzat giderilmesinden söz ediliyor, Yargıtay ise pişmanlığın, bizzat olmasını yeterli görüyor. Etkin pişmanlık kovuşturma başladıktan sonra olursa ceza indirimi daha az olur. kovuşturma ne zaman başlamış olur, iddianamenin kabul edildiği anda. Bu aşamadan önceki pişmalık daha fazla indirime tabidir. hüküm verildikten sonra, örneğin temyiz aşamasında etkin pişmanlık uygulanmaz. yargıtaya gitti ve dosya bozuldu döndü, o aşamada etkin pişmanlık olur mu, olmaz. Ama bozma ile etkin pişmanlığa konu olmayan suç etkin pişmanlığa konu olur halre gelirse, o zaman etkin pişmanlık söz konusu olur. örneğin, birinci derece mahkemesi suç eşyasını satın almaktan doolayı faile ceza verdi ama yargıtay suçun hırsızlık olduğuna hükmetti ise, bu durumda eski suç için etkin pişmanlık söz konusu olmadığı için bundan yararlanamayan fail, artık suçun niteliği değiştiği ve hırsızlığa dönüştüğü için etkin pişmanlıktan yarralanabilir. Çünkü suç artık etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına elverişli hale gelmiştir. Eski kanunda yağma suçu etkin pişmanlık kapsamında değilidi yeni kanun bu suçu da kapsama dahil etti, bu durumda eski kanun döneminde bu suçtan ceza alanlar için de bu hükümden faydalanmak mümkündür çünkü, lehe kanun geçmişe yürür.
G.TOPLUMA KARŞI SUÇLAR
1.UYUŞTURUCU VEYA UYARICI MADDE İMAL VE TİCARETİ SUÇU:Kanun bunların ticaretini yapmayı ve kullanımını ayrı ayrı düzenlemiştir. M.188 Uyuşturucu maddenin imalinden söz edebilmek için onun fabrikasyon faaliyeti ile kimysal bir etkileşimden geçmesi gerekir. basit birtakım işlemler ile, maddenin kendi özelliğini korumak için yapılan işlemler, imal etme kapsamında değildir. Uyuştutucu maddenin imaline yarayan bitkilerin cezalandırılması ayrıca cezalandırılır. Uyuştutucu maddenin imaline yarayan maddelerin ticaretini yapan da ayrıca cezalandırılır.
Bu suçun seçimlik hareketleri (imal, ihraç) birlikte gerçekleşmişse fail tek bir suçtan ceza alır. İki ayrı suç oluşmaz; uyuşturucu madde ticaretinden ceza alır.
Sınırda yakalanan fail,(icra hareketleri gerçekleşmediği için) ihraç suçuna teşebbüsten yargılanmalı ama Yargıtay, nakil suçuna teşebbüsten cezalandırılmasının gerektiğini söylüyor. Failin ihraç ya da ithal suçundan cezalandırılması için mutlaka bunun ticari amaçlı olması lazım. burdaki sonuç, uyuşturucu maddenin bir yerden bir yere alınıp götürülmesi değil; aynı zamanda ticaretinin yapılması amacı olmalı. Eğer, uyuşturucu madddeyi kendisinin kişisel kullanımı için bir ülkeden alıp diğer ülkeye götürmüşse burada ithal, ihraç suçu oluşmaz. Buradaki suç, kullanmak maksadı ile uyuşturucu maddeyi bulundurma suçudur.(soru).Kişinin uyuşturucu maddeyi yanında hangi amaçla bulundurduğunu, kullanmak mı ticaretini yapmak mı için bulundurduğunu neye göre değerlendireceğiz? Bu kiriterlerden birisi, kişinin yanında bulundurduğu uyuşturucu maddenin miktarı. Maddenin kullanma mı ticari amaçla mı bulundurulduğuna dair şüphe varsa bu durum failin lehine değerlendirilir. Esas olarak ise bu durum failin kastına göre belirlenir. Adam hayatında hiç uyuşturucu kullanmamış, deneyecektim diyor, inandırıcı olur mu, olmaz. Yargıtay, bir kişilik kullanın dışındaki miktara aşan miktardaki uyuştucu için, “ben bunu kullanacaktım” beyanına itibar etmiyor.
Ülkemiz, uyuşturucu maddelerin geçiş noktasında bulunmasına rağmen kanunumuzda uyuşturucu maddelerin geçişi ile ilgli bir madde yok. transit geçiş yerleri ne uyuşturucunun çıktığı ne de nihai olarak ulaştığı yerlerdir. Böyle bir durumda örneğin İrandan aldığı uyuşturu maddeyi Türkiye üzerinde geçirerek Bulgaristana götüren bir kişinin Türkiye’de yakalanması durumunda ne şekilde cezalandırılması gerekir? Yargıtay, bu durmda ara olay olup olmadığına bakıyor ara olay yoksa bu tür fiillerin nakil kapsamında; uyuşturucu maddenin nakli suçundan cezalandırılması gerektiğini savunuyor. Çünkü transit geçişle ilgili ayrı bir düzenleme yok. 
Failin uyuşturucu madde ticaretindne ceza alması için maddede(188) geçen bütün seçimlik hareketlerin ülke içinde gerçekleşmesi gerekir ve bu suça teşebbüs pek mümkün değil. Bu madde başkalarına bedelsiz verme de bu suçu(satış) oluşturur. M.188/3.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde, eroin, kokain, morfin veya bazmorfinse ceza artırılır. Bu durum nitelikli haldir.Bu maddeyi bulundurma kesintisiz suç niteliğindedir. Bulundurmanın hangi amaçla,; kişisel kullanım mı ticaret mi, bu önemli.
Aynı evin içinde yaşayan eşler bakımından bir eşin sakladığı uyuşturucu madde nedeni ile diğer eşi de cezalandırnak mümkün olbilir mi? Bu durumda suçu bildirmeme suçu.278 oluşur ama söz konusu yakın akraba olduğu için cezasızlık sebebi de oluşur. çünkü, tanıklıktan çekilme hakkı olanlar bu suçun faili olamazlar.
Kişi sattığı malın uyuşturucu madde olduğunu bilecek, bilmiyorsa bu suçtan cezalandırılamaz, yani manevi unsur olarak genel kastın varlığı gerekir.
Uyuşturucu madde diye kına satmış, satın alan kişi açısında uyuşturucu ticareti olur mu, satan kişi açısından ne olur, satan için dolandırıcılık suçu oluşur.
Suçun bir örgütün faaliyeti altında işlenmesi nitelikli haldir. Genellikle de bu suçun bireysel olması pek mümkün değildir. Uyuşturucu madde faaliyeti bir örgütün faaliyeti içinde işlenmişse hem uyuşturucu madde ticaretinden hem de suç işlemekten dolayı örgüt kurma suçlarından veya örgütteki rolüne göre fail cezalandırılır. 
Sağlık mensupları bu suçu işlerse ceza ağırlaşır, nitelikli haldir.
Bu suçlarda etkin pişmanlık iki şekilde ele alınır, etkin pişmanlık bir kısım durumlarda cezasızlık sebebi bir kısım durumlarda ceza indirim sebebi. Cezasızlık sebebi oluşturan etkin pişmanlık, m.192 de ele alınmıştır. Etkin pişmanlığın hangi aşamada gerçekleştğine göre cezasızlık ya da indirime hükmolunur. Resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce etkin pişmanlık oluşmuşsa cezasızlık sebebi; resmi nakamların haber almasından sonra etkin pişmanlık gösterilmişse indirm sebebi oluşur. ihbarı yapan kişinin cezasızlık sebebinden faydalanabilmesi için birtakım koşulların gerçekleşmesi gerekiyor. İlk koşul ihbarı yapanın bir şekilde(fail, yadım eden vs) uyuşturucu madde ticaretine iştirak etmiş olması gerekiyor. (Yargıtay bu suçu tek başına işleyenin de etkin pişmanlıktan yararlanabileceğini söylüyor.) İkinci koşul, suç, resmi makamlarca haber alınmadan önce ihbar yapılmış olmalı. Resmi makamdan kasıt, kovuşturma yetkisi olan makamdır. Soyut olarak ihbarın yapılması, soyut bilgi tek başına yeterli değil. İhbarı yapan kişi bu ihbarı bir başkasına yaptırmışsa, onun yönlendirmesi ile bir üçüncü kişi tarafından yapılmışsa, yine hüküm uygulanır. Üçüncü koşul, diğer suç ortaklarının ve maddenin saklandığı yerin de fail tarafından bildirilmesi, gösterilmesi gerekiyor, soyut ihbar yeterli değil. Sadece suç ortağını bildirmek veya sadece uyuşturucu maddenin yerini bildirmek bu maddenin uygulanması için yeterli değildir. Son koşul, verilen bilginin yararlı olması lazım; faiiler veya mal, bu ihbar sayesinde yakalanmış olmalı. Bu ihbar olmadan da yaklama gerçekleşecekti ise o zaman fail, bu hükümden faydalanamaz.
Haber alındıktan sonra gönüllü olarak fail ya da malın ele geçirilmesine hizmet eden kişi ceza indiriminden faydalanır.
Bu suçun iştirak halinde mi yoksa örgüt faaliyeti mi olarak işlendiğini nasıl belirleyeceğiz. Öncelikle bir örgütün varlığı için çeşitli göstergeler olması lazım. en az 3 kişinin, hiyararşi ve işibirliği içinde olması lazım ve süreklilik olması lazım, örgütten söz edebilmek için. Sadece bu suçu işlemek için biraraya gelmişlerse iştirakten söz edilir.
Bu suçta teşebbüsü iki ayrı durum için ayrı ayrı ele almak lazım; uyuşturucu imali suçuna teşebbüs olabilir mi, eğer imali gerektiren davranışlar, icra safhasına ulaşmışsa faili teşebbüsten dolayı cezalandırmak mümkün. Ancak suçun ithaları ve ihracatı söz konusu olduğunda seçimlik ve sırf harket suçu olduğu için,(belli bir neticenin oluşmasına gerek yok) seçimlik hareketin biri gerçekleştirildiğinde suç tamamlanmış oluyor. Dolayısı ile ihraç ve ithal suçuna ne zaman teşebbüs olur, onu tespit etmek lazım. eğer uyuşturucu madde ülke sınırlarında içeriye sokulmuş ise, suç tamamlanmış olur. gümrük bölgesinden geçiriliyor ise, henüz mal geçmeden uyuşturucu suçunun tamamlandığından söz edilemez. sınır kapılarındna içeri sokulmuş henüz daha gümrük bölgesine girilmemişse uyuşturucu ihracına teşebbüs suçu oluşur. Demek ki, suçun tamamlanması için ülkenin siyasi sınırlarına girmesi yeterli değil, gümrük alanına da girmesi gerekiyor.
Bulundurma , durumunda suça teşebbüs mümkün değildir. Çünkü bulundurmak kesintisiz suçtur. Dolayısı ile uyuşturucu madde ticaretine teşebbüs pek de mümkün gözükmüyor. Çünkü bulundurma kanunda sayılan suç teşkil eden davranışların hepsinin ön koşulu durumundadır. satacağı için bulunduruyor, bağışlayacağı için bulunduruyor, bedelsiz vermek için bulunduruyor.
İçtima ile ilgili en önemli konu şu; uyuşturucu maddeyi Türkiye’ye sokan kişi aynı zamanda bunun satışını, ticaretini de yapıyorsa, fail nasıl cezalandırılacak. Bu konuda Yargıtay, şöyle diyor; eğer yurt dışından getirdiği maddeyi aynı zamanda satıyorsa fail, hem ithal hem de satıştan dolayı yani iki ayrı suçtan dolayı cezalandırılır.
Yine içtima açısında diğer nokta şu, uyuşturucu maddenin bir başka kişinin konutuna veya üzerine konulup, uyuştutucu madde ticareti yapıyor diye ihbarda bulunulması durumu, halbuki koyan da kendisi ihbarı yapan da kendisi. Bu durumda iki suç oluşur, hem başkalarına verme şeklinde gerçekleşen uyuşturucu madde ticareti hem de yalan ihbarda bulunduğu için iftira suçu işlenmiş olur. konut dokunulmazlığı da somut olaya göre değerlendirilebilir. Suçun delillerini olmuş gibi göstermesi nitelikli iftiradır.(iftira suçu daha sonra anlatılacak). Bu duruma fikri içtima diyebilir miyiz? Diyemeyiz çünkü iki ayrı fiille iki ayrı suç işlenmiş.
Diğer bir konu; m.297 de infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçu ele alınmış. Bu yasak eşya açısından bu eşya uyuşturucu maddde olursa bu takdirde, fikri içtima ilişkisi oluşur.
m.190, uyuşturucu madde kullanma suçunu ele alır. Bu suç 3 seçimlik hareketle gerçekleşir; özel yer ve donanım sağlama, kullananların yakalanmasını zorlaştıracak önlemler alma, kullanma yöntemleri hakkında başkalarına bilgi verme. Maddenin son fıkrasında ise uyuşturucu kullanımını alenen özendiren veya bu nitelikte yayın yapan kişinin cezalandıracağı belirtilmiştir. burada toplumun geneline yönelik bir davranış vardır; internette sayfa açmış uyuşturucuyu övüyor, özendiriyor.
Bizi daha çok ilgilendiren madde 191 dir ki bu maddede Kullanmak İçin uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak Kabul Etmek veya Bulundurmak suçu bu maddede düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması için failin bunu illa da kullanması gerekmez. Sadece satın almak, bulundurmak dahi suçun oluşması açısından yeterlidir. Fail, bu satın aldığı maddeyi bir de kullanmışsa tedavi artı denetimli serbestlik tedbirine de maruz kalır. sadece almış ama kullanmamışsa sadece denetimli serbestlik uygulanıyor. Bunlara uymazsa hapis cezası uygulanır.bunlar dava açılmadan uygulanacak hususlar. Dava açılmadan önce ne olacak, kişi tedavi edilmesini resmi makamlara başvurarak bunu isterse cezaevine konulmaz. Hapis cezası ya da güvenlik tedbiri uygulamak hakimin takdirine bırakılmıştır. Hakim, güvenlik tedbiri uygulamak zorunda değildir. Fail, denetimli serbestlik ve tedaviyi redderse veya tedavinin gereklerine uymazsa, hakim, davayı devam ettirir ve hüküm verir.Yani hapis cezası verir.
H.KAMU GÜVENİNE KARŞI SUÇLAR
Kanunumuz resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik ayrımı yapmıştır.
Belge:hukuki açıdan önem taşıyan ona dayanan kişinin iddiasını öne sürebileceği yazıdır.
Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterlidir, kullanılmış olmasına gerek yoktur. Ama özel belgede sahtecilikten faili cezalandırmak için bir belgenin sadece sahte olarak düzenlenmesi yetmez, kullanılması da gerekir. bu maddenin düzenleme alanı belge ile sınırlıdır, diğer, delil teşkil edecek unsurlarda(delil başlangıcı, tanık) yapılan sahtecilik bu kapsamda değilidir.
Bu suç için zincirleme suç ilişkisi kurulabilir; mesela fail, aynı sahte belge ile birden fazla kişiyi mağdur etmiş, zarar vermişse. Çünkü bu suçta korunan yarar kamunun güvenliğidir. Korunan yarar bireysel değilidir. Zincirleme suç kurallarına göre mağdurun belli olmadığı durumlarda zincirleme suç kurallarının uygulanması için suçun aynı kişiye işlenmesi kuralı aranmıyordu. Burda da korunan yarar kamu düzeni olduğu için zincirleme suç kurallları uygulanabilir. (soru).
Bu suç soyut tehlike ve sırf hareket suçudur. Bu suçun oluşması için zararın ortaya çıkması gerekmez. Ama belgenin içerdiği bilgilerin hukuki açıdan sonuç doğurmaya yönelik olması lazım, zarar doğurmasa da zarar doğuracak nitelikte olması lazım. yani gereksiz, lüzumsuz sahtekarlık cezayı gerektirmez.
Bu belge kullanılmakla bir haksız yarar da elde edilmişse fail, bu durumun gerektirdiği suçtan ayrıca ceza alır. Bu durum m.212 de belirtilmiştir. örneğin bir kişi sahte belge ile bir kişiyi dolandırmışsa, belgede sahtecilik dışında dolandırıcılık suçundan da cezalandırılacaktır.
Bu suça konu olan şey, belgedir. Belge; hukuki anlamda önem taşıyan ve onun belli bir beyanını içeren ve delil teşkil eden yazı parçasıdır. Belgeden söz edebilmek için mutlaka onun yazılı olması lazım. kağıt üzerine yazılması gerekmez, ceylan derisine de yazılsa olur. ölmek üzere iken kanı ile duvara son arzularını yazmış; vasiyetname, belgedir. Duvara, taşa vs yazılabilir. Elektronik ortamda toplanan veriler bu suça konu olmaz çünkü maddi bir varlığının olması lazım. hangi dilde yazıldığı, kullanılmayan bir alfabe ile yazıldığı önem taşımaz. Belgenin kim tarafından yazıldığı belli olacak; anonim olmayacak. Belgenin imzasız mühürsüz kaşesiz olması önem taşımaz. Önemli olan kişiselleşmiş olmasıdır. Önemli olan o belgenin kim tarafından hazırlandığının anlaşılmasıdır. Bu belgenin belli bir içeriği olmalı; olayın nakli irade beyanının nakli olabilir. Hukuki açıdan önem taşıyan bir irade beyanı olmalı, bu yazı bir hukuki sonuç doğurmalı. Bir yazı parçası sonradan belge özelliği kazanabilir örneğin bir aşk mektubu belge değildir ama, sonradan belge niteliği oluşabilir. (Tesadüfi belge).
Bir belgenin geçerlilik şartı olmayan unsurlarında yapılan hile sahtecilik oluşturmaz. Bir belgenin fotokopisi üzerinde sahtecilik suçu işlenebilir mi, Yargıtaya göre aslına ulaşılamıyorsa beldenin, olabilir. (ıslak imza, belgenin aslına atılan imzadır). Begede sahtecilik açısından yapılan temel bir ayrım var; fikri sahtecilik, maddi sahtecilik ayrımı. Bu ayrım belgenin türüne göre farklı bir anlam ifade ediyor. Resmi belge üzerinde maddi sahtecilik yapılabileceği gibi fikri sahtecilik de yapılabilir. Özel belge üzerinde sadece maddi sahtecilik yapılabilir.(soru). Fikri sahtecilik, özel belge üzerinde işlenemez. düzenlenen ama kullanılmayan özel belge cezalandırılmaz, hatta teşebbüs nedeni ile bile cezalandırılmaz. Resmi belgenin ise hazırlanması yeterli ceza için, kullanılması gerekmez. 
Resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. ve görevi gereği düzenlemiş olmalı. Bir dekanın diploma düzenlemesi gibi. resmi belgede sahtecilik suçunun faili resmi kişi ise daha ağır cezalandırılır. Özel kişi tarafından da işlenebilir. Hmk 204 te bazı belgelerin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden bahsedilmiştir. Bu tür sahtecilik nitelikli haldir. (noter senedi, mahkeme ilamı).
Resmi belge sayılmayan, belgenin bütün unsurlarını taşıyan belgeler, özel belgedir. Ancak, aslı özel belge olmasına rağmen bir kısım belgeler, resmi belge hükmündedir. kanun bunları özel belge olmasına rağmen, resmi belge imiş gibi değerlendirmiş. Bu tür belgeler, M.210/2 de düzenleniştir. O nedenle resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için tek başına düzenlemenin yeterli olduğu koşulunu unutmayalım. Demek ki, Kanun gereği resmi belge sayılan özel belgelerdeki sahteciliğin cezalandırılması için bu tür belgelerin tek başına hazırlanması ceza için yeter ayrıca kullanılmasına da gerek yoktur.(soru) Bunlar; emre veya hamile yazılı kambiyo senedi,(nama yazılı olanlar bunun dışında) emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil, vasiyetnamedir. Ama burada şuna dikkat etmek lazım, kanunen geçerlilik koşulları gerçekleşmeden bu tür belgeler üzerinde yapılan sahteciliği resmi belgede yapılan sahtecilik olarak değerlendirmemek lazım. örneğin kambiyo senedi(çek) üzerinde sahtecilik yapılmış ama çek, geçerlilik unsurlarından yoksun. O belge artık özel belgede sahtecilk olarak değerlendirilir.
Resmi belgede düzenleme yeterli iken özel belgede ise düzenleme+kullanma olmalıdır. Maddi sahtecilik belge incelemesiyle ortaya çıkabilecekken, fikri sahtecilik ise beyanla ortaya çıkabilir.
1.RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK: m. 204 te düzenlenmiştir. Resmi belgede fikri anlamda sahtecilik ancak kamu görevlisi tarafından işlenebilir. Bu, belgenin içerik olarak gerçeği yansıtmaması durumudur. Kamu görevlisi olamayan bu suça(fikri anlamda sahtecilik) ancak iştirak eder.
Kamu görevlisinin işlediği sahtecilikten söz edebilmek için, kamu görevlisinin yaptığı işle yapılan sahtecilik arasında bir neden sonuç ilişkisi de kurmak gerekiyor. Yani kamu görevlisinin görevi nedeniyle ilgili bir sahtecilik olması lazım. mesela bir dekanın yaptığı sahte kira sözleşmesi resmi belgede sahtecilik olmaz. Sahte olarak bir belgeyi düzenlemiş ve kullanmışsa, düzenlemek ve kullanmaktan dolayı iki ayrı suç oluşmaz. Suç tektir. Her ikisi de aynı suçun seçimlik hareketleridir.
Belgede sahtecilik suçunun cezalandırılabilmesi için bir zarar olasılığının da oluşması lazım, tek başına sırf sahtecilik yapıldı diye ceza verilmez. yapılan sahtecilik hukuki sonuç doğurmaya yönelik olmalı.
Seçimlik hareketler; begenin sahte olarak düzenlenmiş olması; O belgeyi yeniden meydana getirmektir. Yani o belgeyi düzenleyen kişi olarak gözüken kişi dışında bir başka kişi yeni baştan meydana getirmişse, belge sahte olarak düzenlenmiş demektir. Mesela sahte diploma düzenlemek, dekanın imzasını taklit ederek. Belge taklit ediliyor. İkinci seçimlik hareket, başkalarını aldatacak şekilde belgeyi değiştirmek; burda da belgenin üzerinde birtakım ekleme ve sınırlama söz konusu. Öneğin çek bedeline bir sıfır daha eklemek. Yapılan sahteciliğin ilk bakışta anlaşılacak bir sahtecilik olmaması gerekiyor. Bunun uygulamadaki adı aldatma yeteneği; iğfal kabiliyetidir. Mesela çekin üzerine farklı renkte bir kalemle sıfır eklemiş; sahtecilik suçu oluşmaz. Seçimlik hareketlerden bir diğeri de gerçeğe aykırı belge düzenlemektir; bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi ile gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi aynı şey değil, gerçeğe aykırı olarak belge düzenlemek, belgenin içerdiği irade beyanının ya da olayların gerçeği yansıtmama durumudur. Burada belgeyi düzenleyen olarak görünen kişi o belgeyi düzenleyendir. Ama içerik olarak gerçeği yansıtmıyor. Örneğin doğumu yaptıran görevli geçekte doğum yapmayanın adını nüfus müdürüne bildiriyor. Oysa gerçek anne farklı. Burada gerçeğe aykırı belge düzenlemek sureti ile gerçekleştirilen sahtecilik söz konusu. Burada belgeyi düzenleyen olarak gözüken kişi belgeyi düzenleyen kişi; sahte belge düzenlemede ise belgeyi düzenleyen olarak gözüken kişi gerçekte o belgeyi düzenleyen değil. Burda fikri sahtecilik vardır, belgedeki olaylar gerçeği yansıtmamaktadır. Çocuğu doğuran A iken B imiş gibi belge düzenlemiştir. Yani belge dış görünüş itibari ile gerçeğe uygunmuş gibi gözükse de içeriği yansıtan olaylar açısından gerçek dışılık söz konusu. Bu belgeyi hazırlayan kendisi kullanmışsa müstakil olarak kullanmayı da gündeme almaya gerek yok. ancak bu şekilde hazırlanan belgeyi başka bir kişi kullanmışsa, bu durumda sahte belgeyi kullanmadan da söz edebiliriz. Belge delil doğrultusunda kullanılmışsa kullanma fiili de yerine getirilmiş olur. kullanma için belgenin karşı tarafın iktidar alanına girmesi gerekir, ondan önceki aşama için belki teşebbüsten söz edilebilir. Bu suçun bir diğer işleniş biçimi m.205 te ele alınmış. Belgeyi yok etmek gizlemek ya da bozmak olarak sayılmış maddede. m.211 daha az cezayı gerektiren haldir. Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacı ile bu suçun işlenmesi cezada indirimi gerektiren nitelikli hali oluşturur.
İçtima açısndan önemli noktalar şu: aynı suç işleme kararı ile birden fazla belge birarada sahte olarak düzenlenmişse, bunlar tek suç sayılıp m.43/1 uyarınca ceza ağırlaştırılır.
Uygulamada en çok karşılaşılan durumlardan bir tanesi; sahte olarak düzenlenmiş belgenin daha sonra kullanılarak bir başka suçun işlenmesi durumudur. Bu başka suç, Dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma, gümrük kaçakçılığı olabilir. Bu durumda m.212 yi iyi öğrenmek lazım:” sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” (soru). Mesela sahte olarak iş deneyim belgesi düzenlemiş ve ihaleye girmiş. Bu durumda belgede sahtecilik artı ihaleye fesat karıştırma suçları ayrı ayrı cezalandırılır. Burada gerçek içtima uygulanır.
2.ÖZEL BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU: m. 207 de düzenlenmiştir. Burada iki seçimlik hareketle bu suç işlenebilir; belgeyi sahte olarak düzenlemek veya değiştirmek şeklindedir. Ama bu suçun oluşması için bir de bu belgelerin kullanılması gerekir. maddenin ikinci fıkrasında ise bu özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullananın cezalandırılması durumundan bahsedilmiştir. Bu suçun faili herhangi bir kişi olabilir. Sahte belgeyi düzenleyen ile kullanan arasında bir iştirak iradesi var ise, her ikisi de belgede sahtecilik suçunun müşterek faili durumunda olur. A, düzenlemiş, B kullanmış. Ancak düzenleyen kişinin bilgisi dışında üçüncü kişi bu belgenin sahte olduğunu bilerek belgeyi kullanmışsa, bu durumda sadece kullanan cezalandırılır.Çünkü hazırlayan için kullanma unsuru gerçekleşmemiştir. Bu suça teşebüs az ihtimalle mümkün. Diyelim ki, sahte belgeyi düzenledi, delil için mahkemeye verirken yazı işleri müdürü durumu fark etti, teşebbüs durumu oluştu diyebiliriz.
3. RESMİ BELGENİN DÜZENLENMESİNDE YALAN BEYANDA BULUNMA SUÇU(TCKm.206): Bu suç, resmi belgeyi düzenlemeye yetkili kamu görevlisine gerçeğe aykırı beyanda bulunmak sureti ile işlenir. Burda suçun faili kamu görevlisi değil; kamu görevlisine beyanda bulunan kişidir. Trafik kontrolü sırasında, belgeyi düzenleyen polise, aracı kullanan kişinin, kendisi olmadığı halde benim, demesi, yalan beyandır. Bu suçu kamu görevlisi işlerse, resmi belgede fikri sahtecilik suçu oluşur. yalan yere tanıklık etmek ise, özel hüküm olduğu için yalan tanıklık suçu işler; yalan beyan suçu işlemez. Ama beyan kendi ile ilgili ise, kişi yalan beyan suçu işlemiş olur. yargıtayın kararlarına göre kendisine sunulan beyanların doğru mu yanlış mı olduğunu araştırmak kendisinin yükümlülüğü altında ise, bu yükümlülüğü yerine getirmeden bu belgeyi yalan beyana uyarak düzenlemişse kamu görevlisi açısından görevi kötüye kullanma suçu oluşur. örneğin babasının ölmesine rağmeni, geçersiz vekaletname ile sgk dan maaş alan kişi yalan beyanda bulunma suçunu işlemiş olur. yine kendisi yerine başka bririni sınava sokan kişi. Sınava giren kişi açısından yalan beyan suçu işlenmiş olur. bu suçun tamamlanması için beyanın ulaşması ile suç tamamlanmış olur, belgeye geçmesi gerekmez. Bu beyan yazılı da sözlü de olabilir. m.208 de açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçu ele alınmıştır. Bu suçta, açığa atılan imza, anlaşmaya aykırı olarak doldurulmaktadır. Yargıtay bu şekilde düzenlenmiş bir belgenin yalan olduğunun ispatının yazılı olarak yapılması gerektiğini söylüyor.
4.SUÇ İŞLEME AMACI İLE ÖRGÜT KURMA SUÇU: m.220. birden fazla kişinin suç işlemek amacı ile biraraya gelmesi başka suçları da oluşturabilir. Bu nedenle 220 genel hüküm niteliğinde, eğer birden fazla kişinin değişik amaçlarla biraraya gelmesi başka suçlar kapsamında cezalandırılıyorsa artık bu madde uygulanmaz. bazı suçlarda ise suçun, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi suçun ağırlaştırılmasına sebep oluşturur. Örneğin uyuşturucu ticareti. Suçun örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi cezayı ağırlaştırır. Dolayısi ile eğer ilgili suç tipinde suçun örgütün faaliyeti çerçevesi içinde işlenmesi durumunda bu duruma nitelikli hal olarak yer verilmiş ise, bu takdirde hem ilgili suçtan dolayı cezanın ağırlaştırılması hem de ayrıca, faili 220 inci maddeden cezalandırmak gerekir. örgüt içinde aldığı yere göre. bu durum maddenin 4.fıkrasında belirtilmiştir. bu suç için en az 3 kişi olmalı. Bu suç bir tehlike suçudur. Örgüt, başka suçları işlemek için kurulur, o nedenle başlı başına örgüt kurmak suçtur. Aynı zamanda kesintisiz bir suçtur. En az 3 kişi sürekli olarak suç işlemek için bir araya gelmesi gerekir. fırsat buldukları için bir araya gelenler, iştirak hükümlerine tabidirler. İştirak geçici bir birlikteliktir. Örgütte, suç işlendikten sonra da irade ve birliktelik devam eder. bu suç, seçimlik hareketlidir; kurmak, yönetmek, üye olmak. Bir kişi hem kurucu hem de üye ise ayrı ayrı ceza verilmez. örgütten söz edebilmek için birliktelik sürekli olmalı, üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bağ olmalı, elverişli üye araç ve gerece sahip olunmalı. Sürekli olarak biraraya gelme önemli; bu süreklilik, bu suçu iştirakten ayırıyor.
I.MİLLETE VE DEVLETE KARŞI SUÇLAR
Görevi götüye kullanma, rüşvet ve irtikap suçlarının ortak noktası bu suçun bir kamu görevlisi tarafından işlenmesidir. Kamu görevlisi tabirinden yasa koyucu ne anlıyor önce ona bakalım. M.6 da bu kavram tanımlanmış: kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yolu ile ya da herhangi bir surette sürekli süreli veya geçici olarak katılan kişi, kamu görevlisi sayılır, ceza hukuku açısından. Kamu yararı gözetilerek devlet tarafından veya onun gözetimi altında yürütülen faaliyet kamusal hizmettir. Dolayısi ile bu tür faaliyete katılan kişi kamu görevlisi sayılacaktır. Ama tek başına kamu hizmeti yapmak kamu görevlisi olmak için yeterli değildir. Tanık, bilirkişi, kamu görevlisi sayılabilir yerine getirdiği görev itibari ile. Toplu taşımacılık kamuya faydalı bir hizmettir ama kamusal bir faaliyet mi, hayır. Yargıtay, posta dağıtıcısını kamu görevlisi sayıyor. Kamu görevlisi kavramını mümkün olduğu kadar daraltmak gerekir. çünkü ceza kanunu bakımından kamu görevlisi sıfatı çok önem arz eder. gerek fail gerek mağdur bakımından. m.266 ile yeni bir düzenleme getirildi, işlenen bir suçta, kamu görevlisi sıfatı o suçun unsuru veya nitelikli hali olarak belirlenmemişse kamu görevlisinin görevi gereği kendisine görevi gereği verilmiş araç gereçle bir suçu işlemesi durumunda cezanın ağırlaştırılması durumu düzenlenmiştir. Yargıtay söz konusu aracın kendi fonksiyonu dışında kullanılması durumunda bu maddenin uyglanmayacağını yani cezanın artıtılmayacağını söylüyor. Mesela kamu görevlisi suçu işlerken silahın kabzasını vurarak suçu işlerse bu madde uygulanmaz diyor, Yargıtay. Ama zaten kasten yaralama suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi suçun nitelikli halidir. Bu maddenin söz konusu olabilmesi için suçu kamu görevlisinin işlemesi durumunun suçun unsuru olmaması lazım, bu şekildeki bir suç olması lazım. işkence de bu madde ağırlaştırma nedeni olamaz çünkü zaten kamu görevlisi olmak işkence suçunun unsurudur. Katen öldürmede uygulanabilir. Bu suç, özel kanunda yazılı bir suç da olabilir. M.266 sadece kasten işlenen suçlar için uygulanır, taksirli suçlar bakımından uygulanmaz. failin kamu görevilisi sıfatını suçu işledikten sonra kaybetmesi, ilgili suçtan yargılanmasını engellemez.
1.GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU(TCKm.257): bu suç iki şekilde işlenebilir; icrai bir davranışla ya da ihmali bir davranışla. Bu suç bir netice suçudur. Kamu görevlisinin görevinin gereklerini yerine getirmemesi ya da görevini ihmal etmesi tek başına faili bu suçtan dolayı cezalandırmak için yeterli değil. Aynı zamanda kanunun aramış olduğu üç neticenin de somut olayda gerçekleşmesi gerekir. bunlar, kişisel bir mağduriyetin olulşması, haksız yarar elde edilmesi ve kamusal bir zararın oluşmasıdır. Bu hüküm genel ve tamamlayıcı bir hükümdür. Yani kamu görevlisinin tutum ve davranışı bir başka suçu olşturmuyorsa fail bu maddeye göre cezalandırılır. Yani kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı davranışı başka bir özel suç tipi kapsamında cezalandırılıyor ise, artık genel hüküm olan bu maddeye bakılmaz. Örneğin; rüşvet, zimmet irtikap, işkence suçları varsa artık bu maddeye bakılmaz. Suç iki seçmlik hareketle işlenebilir. İhmalen işlendiğinde ceza daha az. Görevinin dışına çıkan görev alanına girmeyen bir davranış, kamu görevlisini bu suçtan cezalandırmayı gerektrimiyor. Yerine göre başka suçları belki gündeme getirebilir ama bu suçtan söz edebilmek için, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi gerekir. aslında burada kötüye kullanılan görev değil; yetki, Yargıtay da böyle anlıyor zaten. Dolayısı ile yetkinin amacı dışında kullanılması bu suçu oluşturuyor. Kamu görevlisi bu suçu işlerken kendi görev alanına giren yetkiyi kötüye kullanmış oluyor. Bu durum da memurun görev alanını belirleyen mevzuat çerçevesinde ele alınacak ve belirlenecektir. Kamu görevlisi görevini yerine getirme konusunda hareketsiz kalırsa, ihmali bir davranış oluşur ve ceza daha az olur. suçun oluşması için ise daha önce söz ettiğimiz üç neticenin gerçekleşmesi gerekir. hocaya gör bu suça teşebbüs oluşur ama Yargıtay farklı düşünüyor.
Görevin yerine getirilmesinde ne zaman gecikme söz konusu olur? kanunda bu görevin yerine getirilmesi bir süreye bağlanmışsa o zaman gecikme olur. avukatın temyiz süresini kaçırması, gibi. yani görevi ihmal suçu oluşur.
Sınavda sorulabilir: görevin gereklerine aykırı davranan, bu konuda ihmal gösteren kamu görevlisinin bu hareketi, ölüm ya da yaralama neticesinin ortaya çıkmasına neden olmuşsa artık bu durumda, görevi ihmal suçu değil, ihmali hareketle kasten öldürme veya yaralama suçu söz konusu olacak ve fail, bu suçlardan yargılanacak. Örnek; karara konu olan olayda icapçı doktor, ağır yaralı gelen hastaya bakmaya gelmiyor, uzaktan talimatla durumu idare etmeye çalışıyor ve hasta ölüyor. Oluşan suç, görevi ihmal mi, ihmali hareketle oluşan icrai suç mu? İcrai suçtur. oluşan suç, taksirle adam öldürmedir. Ama doktor, muhtemel sonucu; ölüm sonucunu bilerek gelmemiş ise oluşan suç, ihmali hareketle icrai harekete dönüşen olası kastla adam öldürme suçu olur. ihmalin icraya eş değer sayılması ayrı, kast veya taksirin olması ayrıdır.
Objektif cezalandırabilme koşulu içeren suçlara teşebbüs mümkün değildir.
2.ZİMMET SUÇU(TCKm.247 bankacılık kanunu m160): kamu görevlisinin görevi nedeni ile kendisine devredilmiş veya kendisinin koruma ve gözetimine verilmiş olan malı, kendisi veya başkasının zimmetine geçirmesidir. Bu suçu, zimmetin açığa çıkmamasına yönelik hileli davranışlarla işlerse ceza artırılır; malın geçici bir süre kullanılıp iade edilmek için suçun işlenmesi, halinde ceza indirilir. Bu hüküm genel bir hükümdür. Bu hususla ilgli, özel düzenlemeler de vardır. örneğin bankacılık kanununda zimmet ayrıca özel olarak düzenlenmiştir. Zimmet, mal üzerinde mülkiyete dönüşen herhangi bir tasarrufta bulunmaktır. Para da maldır. Zimmet suçu her ne kadar devlete karşı işlenmiş suçlar kapsamında düzenlense de suça konu olan malın ille de devlete ait olması gibi bir zorunluluk yoktur. Önemli olan malın zilyetliğinin faile görevi nedeni ile bırakılmış olmasıdır. Ör: Yargıtay kararına konu olmuş bir olay: şahıslar kaza yapmış, olay yerine gelen kamu görevlileri nasılsa araç perte çıkacak diye, araçtaki bir parçayı kendilerinin olay yerine geldikleri araçlarına takmışlar. Burada zimmet mi var, görevi kötüye kullanma mı? Zimmet suçu oluşur çünkü, mülkiyete ait tasarruf söz konusu. Burada şu tartışılabilir, devlete ait bir arca takmışlar parçayı, makam arabasına ama, kanun kendisine veya bir başkasına diyor. Başkası dediği devlet olamaz mı, olur. gerçek kişi olması gerekmez.(soru). Demek ki özel kişilere ait mal da bu suçu oluşturur.
Kamu malını özel işi için kullanmak zimmet olur mu, mesela askerler komutan, evini taşıtıyor, zimmet olışur mu? insan emeği zimmetin konusu değildir. makam aracı ile çocuğunu okula bıraktırabilir mi? bu soruları cevaplayacağım.
 
 
 
 
Dikkat: eğer kamu görevlisi, görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak sureti ile gerçekleştirdiği hileli davranışlarla yarar sağlarsa irtikap suçu oluşur. zimmet oluşmaz. Bazı özel kanun düzenlemeleri bu suçu işleyen kamu görevlisi olmasa da kamu görevlisi gibi cezalandırılmasın, yani güveni kötüye kullanma suçundan değil, zimmetten cezalandırılmasını öngörür. Örneğin, kooparatif, milli piyango, yardım toplama kanunları gibi.
Bu suçun oluşması için zilyetliğin kamu görevlisi üzerinde hukuken olması yeterlidir, fiilen olması somut olarak olması gerekmez. Onun hakimiyet alanında olması yeterlidir. Görev nedeni ile bu zilyetliği almış olmalı. Bu suç, failin şahsına olan güvenden kaynaklanırsa güveni kötüye kullanma suçu oluşur. zimmet için zilyetliğin kamu görevlisine görevi gereği verilmesi lazım. zimmet suçundan söz edebilmek için mülkiyeti ilgilendiren bir tasarrufta bulunması lazım failin. Nitekim, kendisine belli bir amaçla tahsis edilen parayı amacı dışında kullanmak bu suçu oluşturmaz. Bu görevi kötüye kullanma olur. örneğin belediye başkanı, yol yapımı için verilen tahsis edilen parayı ağaç dikme için kullanmış.
Maddenin üçüncü fıkrasında kullanma zimmetinden söz edilmiştir. Mesela parayı repoda nemalandırmak. Bu da m247 kapsamındadır. Geçici süre yararlanma söz konusu. Kullanmanın uzun olup olmaması önemli değil. Ama kullanma onun tahsis amacını tamamen değiştirirse ve failin malı veya parayı tekrar iade düşüncesi olmazsa bu durumda zimmet suçu, m.247/I kapsamına girer. M.247/I kapsamında zimmete geçirilen mal sonradan iade edilse bile suç değişmez, olsa olsa etkin pişmanlık hükümleri uygulanır. Yani failin başlangıçtaki kastı bu durumu belirler. Suçun oluşması için ayrıca bir zararın meydana gelmesi de gerekmez.
Failin zimmet suçunun açığa çıkmaması için hileli davranışlara başvurması, nitelikli haldir. Ama bu hileli davranış ayrıca başka bir suçu da oluşturuyorsa ki gizlemek için en çok başvurulan yol, belgede sahteciliktir. M.212:” sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” Bu durumda nitelikli zimmet ve belgede sahtecilik suçları da oluşur. yargıtay zimmet suçuna nitelikli zimmet diyebilemek için, daire dışında birtakım araştırmalar yapılması gerekmişse o zaman nitelikli zimmet vardır diyor. Daire içindeki bir araştırma ile zimmet ortaya çıkarılmışsa artık bu basit zimmet olur, nitelikli zimmet olmaz. Bir de, yine yargıtay, zimmet suçu belgede sahtecilikle işlenmişse bunun kolaylıkla anlaşılıp anlaşılmadığına da bakmak lazım diyor. Kolaylıkla anlaşılıyorsa, mesela koçanı kaydırmış. Kaydırdığı üst koçandan anlaşılıyor. Bu durumda da basit zimmet söz konusu olur. yani yapılan sahteciliğin kandırma kabiliyetinin de olması gerekiyor. Zimmet suçuna konu olan malı, malın suç malı olduğunu bilerek hediye alan; kabul etme suçunu işler. Sonradan öğrenirse, bildirme ve iade sorumluluğu var. Etkin pişmanlık ve malın değerinin azlığı bu suç için ceza indirimi sebebidir.
3.İRTİKAP SUÇU(TCKm.250): suçun işleniş biçimine göre üç ayrı irtikap suçu oluşur: 1.icbar sureti ile irtikap 2.ikna sureti ile irtikap 3.hatadan yararlanma sureti ile irtikap. Her üç durumda da kanun yarar sağlamadan veya vaadde bulunmadan bahsediyor. Eğer yarar sağlamamışsa zaten problem yok ama suçun tamamlanması için kamu görevlisinin karşı tarafın vaad ettiği sağlaması gibi bir zorunluluk yok. yararın vaad edilmesi de yeterli. Mağdur, evet getireceğim bu parayı sen yeter ki bu amaliatı yap demişse yani fail bunu ona dedirtmişse, irtikap suçu tamamlanmış olur. uygulamadaki adı bıçak parasıdır. Menfeat temini kamu görevlisi ile vatandaş arasında bir anlaşmaya dayalı ise oluşan suç, rüşvet suçudur. Çünkü rüşvet suçu iki taraflı işlenen bir suçtur. Alan da veren de ceza alır. Bir anlaşma çerçevesinde yapılması ya da yapılmaması geren bir işin bir anlaşma karşılığında bir menfaatin sağlanması veya sağlanma vaadinde bulunulması rüşvet suçunu oluşturur. Oysaki irtikap suçu tek taraflı bir suçtur. Sadece menfaati sağlayan kamu görevlisi cezalandırılır, çünkü karşı taraf icbar ile baskı altındadır. daha büyük ve ağır bir sonuçla karşılaşmamak için bu yararı kamu görevlisine sağlaması gerektiğini düşünüyor. Bu parayı getireceksin getirmediğin sürece bu ameliyatı yapmam hastanın kurtulması bu ameliyata bağlı, derse irtikap suçu oluşur. rüşvet oluşmaz. (soru). İrtikapta irade baskı altındadır. rüşvette bir anlaşma vardır. alan da veren de razıdır. Kamu görevlisi, işi yokuşa sürerse, vatandaş işinin hiç veya gereği gibi görülmeyeci kanısına kapılırsa icbarın varlığı kabul edilir.(icbar karinesi) kamu görevlisi tutum davranışları ile karşı tarafta endişe yaratırsa ve bu nedenle vatandaş memura yarar sağlamaya mecbur olduğunu düşünürse, bu durumda icbarın varlığı kabul edilir. irtikabın oluşması için mağdurun parayı kendisini mecbur hissederek vermesi gerekir.
Kişinin kamu görevlisine yarar sağlamadan işinin olmayacağına kesin olarak inanması gerekmez. Eğer yarar sağlamadığı takdirde işinin yapılmayacağı kesinleşir ise bu durumda yağma suçu oluşur. kamu görevlisinin tutum ve davranışı, tehdit veya cebir boyutuna ulaşmamış olacak ki o zaman irtikap olsun. Ör: bir müfettiş yaptığı bir teftiş sırasında bir takım olaylar ortaya çıkartıyor ve mağdura şimdi elime düştün, ben bunu rapora yazarsam bütün hayatın kayacak. En iyisi oturup anlaşalım bana şu kadar parayı getir, raporu farklı şekilde yazayım. Kişi de parayı getirir. (evrakta sahtecilik oluşur oluşmaz bu ayrı bir konu). Burda oluşan suç, şantaj değil, icbar sureti ile irtikap da değil, çünkü tehdit söz konusu o nedenle yağma suçu oluşur. irtikaptan söz edebilmek için cebir veya tehdit boyutunun ulaşmaması gerekir. önünüze gelen olayda yağma mı irtikap mı oluşmuş bunu tespit için davranışın hangi boyutta bir zor kullanma olduğunu belirlemeniz lazım. zor kullanma cebir veya tehdit boyutunda ise, artık oluşan suç yağmadır. İcbar yolu ile irtikapta mağdur faile haksız bir yarar sağladığının bilincinde ancak, iradesi baskı altında olduğundan ve de daha ağır bir zararı bertaraf etmek amacıyla bu yararı kamu görevlisine sağlamaktadır. Dolayısı ile kişide bir baskının oluşması yeterli ama bu baskıdan kurtulmanın imkansız olması gerekmiyor. Kişi üzerinde baskı kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilmiş ama buna rağmen kamu görevlisine menfaat sağlamamış olabilir. Bu durmda kamu görevlisi irtikap suçuna teşebbüs nedeni ile cezalandırılacak. Bu suç, teşebbüse elverişli bir suçtur. İrtikap suçunun oluşabilmesi içi kişinin meşru bir zeminde mi, gayrimeşru bir zeminde mi olduğunun bir önemi yok. gayrimeşru zeminde bulunan bir kimsenin bu durumdan kurtulmak için kamu görevlisine yarar sağladığı durumlarda da yine bu suç oluşabilir. Mesela hakkında ceza soruşturması başlatılan kişi mahkemeye sevk edilmemek için polis memuruna menfaat sağlarsa yine irtikap oluşur. uyuşturucu madde ile yakalandı, polis memuru şu kadar parayı veririsen işlem yapmayacağım, dedi. İrtikap oluşur.
Okul kayıtlarında bağış adı altında alına para alınırken, bağış yapmazsan kayıt olmaz deniyorsa, irtikaptır, çünkü yararın kamu görevlisinin kendisine sağlanması gerekmez. Üçüncü kişye sağlaması durumunda da bu suç oluşur. bu üçüncü kişi tüzel kişi de olabilir. Kamu veya özel tüzel kişisi olması değişmez. Burada kişinin iradesi baskı altına alınmış oluyor. Ama özgür irade ile bağış yapılabilir.
Kamu görevlisi diyor ki, klimaların değişmesi lazım, araba göreve çıkacak benzin yok. bunlar irtikaptır. Vatandaş, kendini mecbur hissettiği için bu yararları sağlarsa irtikap oluşur.
İkna türü irtikapta, fail, karşı tarafa, sağlanan bu menfaatin yasa gereği zorunluluk olduğu noktasında karşı tarafı ikna etmekte, inandırmaktadır. Aslında hiç de ödenmesi gerkmeyen bir paradır istediği. Bu iknayı da hileli davranışlar sergileyerek yapmaktadır. Karşı taraf yarar sağlamaya ikna edilmeli. Bu iknada aktif bir çabayı gerektiriyor. Kamu görevlisi karşı tarafın hatasından yararlanarak yarar elde etmişse bu durumda iknadan değil, hatadan yararlanarak elde yapılan irtikap vardır. örneğin, mahkeme kalemine giden vatandaş, kararın bir örneğini almak istiyor ama memur öyle olmadığı halde, örnek için para vermesini söylerse vatandaşa ve bu yararı sağlarsa ikna sureti ile irtikap söz konusu olacak. İkna suretiyle irtikap görüldüğü gibi dolandırıcılık suçuna yaklaşıyor, dolandırıcılık suçunda da hileli davranışlarla haksız bir yarar elde etme var. Bu suçlar arasındaki farklılık, irtikapta fail kamu görevlisidir ve kamu görevin gerektirdiği güveni istismar etmektedir. Bu suçla rüşvet suçu arasındaki ilişkiyi de ortaya koymak lazım. bu suçta vatandaş, hileyi farketmiyor, menfaatin hile ile haksız yere sağlandığının farkında değil, rüşvette ise bu durmun farkında, haksızlığın farkında.
Hatadan yararlanma sureti ile irtikapta kamu görevlisi kişinin hatasından yararlarlanarak yarar elde ediyor, karşı tarafın yanılması için bir şey yapmıyor, yapıyorsa, ikna sureti ile irtikap oluşur.
Yarar üçüncü kişiye de sağlanabilir. Veya sağlanacağı vaad edilmiş olabilir. Bu üçüncü kişi gerçek veya tüzel kişi olabilir. Kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir.
Bu suçtan dolayı cezayı indirilecek hal şöyle; yararın değeri ve mağdurun ekonomik durumu gözönünde birlikte bulundurularak değerlendirilecek. teşebbüse uygun bir suçtur. Kişi yararın sağlanmasına izin vermemişse teşebbbüs oluşur. ama hatadan yararlanma sureti ile işlenen irtikapta teşebbüs olmaz. İcbar ve ikna ile irtikapta teşebbüs olur.
4.RÜŞVET SUÇU(TCKm.252-254): Rüşvet irtikaptan farklı olarak iki taraflı bir suçtur, alan da ceza alır, veren de. İki şekilde oluşabilir, yapılmaması gereken bir işin yapılması ya da yapılması gereken bir işin yapılmaması şeklinde gerçekleşir. Basit ve nitelikli rüşvet şeklinde bir ayrım vardır. nitelikli rüşvet daha çok cezayı gerektirir. Kamu görevlisi, görevinin gereklerini yerine getirmek için menfaat temin ederse bu basit rüşvet sayılır ve daha az cezayı gerektirir. Ama görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi, için; yani yapması gerekeni yapmaması veya yapmaması gerekeni yapması için rüşvet alıyorsa nitelikli rüşvet suçu oluşur. kamu görevlisi ile vatandaş arasında anlaşma sağlandığı andan itibaren her iki taraf açısından da suç tamamlanmış olur. bu anlaşmanın açık bir şekilde yapılması da gerekmez. Anlaşılan hususun gerçekleşip gerçekleşmesi de gerekmez. Ruhsatın arasına parayı koyup memura veriyor, o da sesini çıkartmıyıtor, işte bu rüşvet anlaşmasıdır. Rüşvetin oluşması için söz konusu işin ilgili kamu görevlisinin görevi alanına girmesi gerekir. dolayısı ile kişi görevli olmadığı halde karşı taraftan bu yararı sağlarsa, yerine göre dolandırıcılık olur, nufuz ticareti olur. rüşvet suçunun oluşması için, yapılması veya yapılmaması istenen işin ilgili kamu görevlisinin kendi görev alanına giren bir iş olması gerekir. ama bu görev alanını geniş algılamak lazım. mesela tapuda çalışan hizmetlinin tapu ile ilgili iş görev alanına girer.
Rüşvetten söz edebilmek için, sağlanan yarar, verilen para belirli bir işin karşılığını oluşturması lazım. değilse olsa olsa görevi kötüye kullanmadan söz edebiliriz.Suçun oluşmasında aracı varsa aracı, müşterek fail olarak cezalandırılır. Bu kişinin kamu görevi sıfatını taşıyıp taşıması önemli değil.
Görünüşte bir rıza varsa, rüşveti verenin amacı karşı tarafı yakalatmaksa, hocaya göre görünüşte de olsa, yakalatma gibi niyet de olsa suç oluşmuştur. Olsa olsa etkin pişmanlık hükmünden faydalanır. Ama yargıtay, bu durumda kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma suçunu işlediğini söylüyor.
Rüşvet suçu için menfaat önerisinin kimden geldiğinin önemi yok, önemli olan anlaşmaya varılmasıdır, anlaşma ile suç tamamlanır.Rüşvet suçu açısından kanun kamu görevlisi kavramını oldukça genişletilmiş. ticari işlerde de bu suçun varlığı kabul edilmiştir. Yani kamu görevlisi olmayanlar da bu suçun faili olabiliyorlar.
İ.ADLİYEYE KARŞI SUÇLAR
1.İFTİRA SUÇU (TCKm.267): bu suçun iki işlenme biçimi var. Suçun uydurmak ve suçun emareler ile birlite uydurmak şeklinde gerçekleşir ikinci durumda ceza ağırlaşır. Buna şekli, maddi iftira diyoruz. Bu adliyeye karşı işlenen suçtur. Ama suçun aynı zamanda kişiyi de ilgilendiren yönü vardır. bu suçla adil yargılanma kavramı korunur. Bu suçun faili gerçek ve yaşayan bir kişi olmalı. Tüzel kişi hedef alınmışsa iftira değil, suç uydurma suçu oluşur. Bu suçun oluşması için kişinin kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir illa adının verilmesi gerekmez.suçun maddi unsuru şeyle oluşur, fail, İşlenmediğini bildiği bir fiili ya yetkili makamlara bildirir ya da basın yolu ile iftira eder. iki ayrı biçimde işlenir. Yetkili makama ihbar veya şikayet etmişse doğrudan iftira, basın yayın yolu ile işlemişse dolaylı iftira söz konusudur. İhbar çeşitli şekillerde yapılabilir. Bu, suçun işlenmesi için önemli değil. Yetkili makama ulaşması yeterli. Dolaylı iftirada ise, yetkili makamlar, basın yayın yolu ile yapılan haberi ihbar sayıyor ve harekete geçiyor. Hukuka aykırı herhangi fiil isnadı da mesela kabahat, idari yaptırım gereken fiil de iftira suçununun konusunu oluşturabilir. İftiranın konusunu ille de işlenmemiş suç oluşturmaz. Ama bu isnat edilen fiiil ya da suçun işlenmemiş olması gerekiyor. İşlenmemiş olma iki şekilde olabilir; ya ortada hiç bir şey yoktur veya işlenmiş fiil vardır ama fail o kişi değildir. Olan bir fiili abartarak yetkili makamlara bildirmek bu suçu oluşturur mu? mesela, işlenme suç hırsızlık ama mağdur yağma gibi anlatıyor. İşte bu tür eklemeler yapılmışsa da iftira suçu oluşur. bu suç, doğrudan kastla işlenebilir, şüpheden dolayı ihbar ederse kişi, bu suç oluşmaz. İhbarla şikayet hakkını kullanabilir kişi. Yani şüphe üzerine yapılan isnat bu suçu oluşturmaz. İftira suçundan bahsedebilmemiz için ihbar edenin bu suçun işlenmediğini bilmesi gerekir. Bir kişinin bu suçun faili olduğundan şüphe ederek ihbarda bulundunuz fakat sonradan bu kişinin bu suçun faili olmadığını öğrendiniz, acaba bu bilgiyi yetkili makamla paylaşmazsınız ne olur? durumu yetkili makama bildirmemek iftira suçunu oluşturmaz.
Kişi kendisini kovuşturma baskısı altında görmüş ise bu baskıyı, şüpheyi kendisinden uzaklaştırmak için başka birisini şüpheli olarak göstermişse, bu suç oluşur mu? oluşur. Bu suç, olası kastla işlenemez.
2. SUÇ UYDURMA SUÇU(TCKm.271): İftira suçu ile bu suç arasında iki noktada farklılık vardır, birinci farklılık, suç uydurma suçunda sadece suç ihbar edilir ama iftira suçunda kim olduğu da belirtilir. (belirli veya belirlenebilir). (soru). Suç uydurma suçunda yine suçun delil ve emarelerini ihbar ve şikayet olmaksızın uydurma var ve soruşturmaya yetkili makamların kendiliğinden harekete geçmesi sağlanıyor. Soru, bir suçun faili olarak fail kendisini gösterse hangi suç oluşur? Suç Üslenme Suçu oluşur. niye böyle yapar kişi, gerçek faili saklamak için yapar. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil de oluşturabilir ama suç uydurma suçunun konusunu suç oluşturur. Ancak suç oluşturan bir fiil suç uydurma suçunun konusunu oluşturur. Herhangi bir hukuka aykırılık bu suçun(suç uydurma) konusunu oluşturmaz.
3. YALANCI TANIKLIK SUÇU (TCKm.272): Kanun bu suçun iki işlenme biçimini öngörmüştür. Mahkeme huzurunda veya yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili bir makam karşısında işlenmesi söz konusudur. Ya da soruşturmaya yetkili bir makam karşısında işlenebilir. Bu durumuda ceza daha az olur. bu suç da adliyeye karşı işlenen suçtur. Soyut tehlike suçudur. Bir zararın oluşması aranmaz suçun oluşması için. Suçun faili tanık olabilir. Tanık haricinde bu suçu işleyen yalan beyanda bulunma suçu oluşur. şüpheli veya sanık bu suçun faili olamaz. Yeminsiz dinlenen tanıklar da bu suçun faili olabilir. Suçun mağduru da tanık olarak kabul edildiği ve yeminsiz dinlendiği için o da bu suçun faili olabilir. Ama yeminsiz dinlendiği için ceza indirimi söz konusu olur. suç ortakları da bu suçun faili olabilir. Özel hukuk davasının tanıkları bu suçun faili olamazlar. Hukuk davalarında yalan yere edilen yemin, yalan yere yemin etme suçunu işler. Yalan yere tanıklık ya gerçeğe aykırı beyanla ya da gerçeği gizlemekle yani susmakla da bu suç işlenir.
 
 
Elinizdeki not derslerde tutulmuş olup hazırlamada emeği geçen herkese teşekkürlerimi bir borç bilirim.                                             By.T.B.


 


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol